Milliyet Anlayışımız

1959’DA İLK BASKIYA ÖNSÖZ

HAYIRLI VESİLELER

“Malatya Kültür Derneği” 1958-59 fikir mevsimine bu defa da “Niyazi Mısri” ye ait bir konferansıyla girdi.

Azası bulunduğumuz Kültür Derneğinin bir geleneği vardır: “Ocak Başı Sohbetleri” ismini verdiği konferanslarına herkes iştirak ederek, münakaşalarına -fikir adına- karışabilir.

İşte muhterem okuyucu! Bir hayli feyz aldığımız bu mahalli derneğimizin sohbetlerini dikkatle takip ederiz. Orada Niyazi Mısrî hakkındaki konuşmaya da iştirak etmiştik. Konferansçı arkadaş tebrike şayan bir araştırmış; Malatya, İstanbul vs. kütüphanelerinden de istifa etmişti. Dinleyicilerine göre güzel bir fikir ziyafeti çekti denilebilirdi. Hatta emeklerini tebrik de ettik. Ancak, konferansçının mesnetsiz iddialarından biri, şu kitapçıkta takdim ettiğimiz konferansın hazırlanmasına hayırlı bir vesile oldu.

Mesele şuydu, denildi ki: “Niyazi Mısrî bir Türkçüdür.” Delili? Türkçe şiirler yazmıştır. Halbuki, birkaç dakika sonra aynı konferansçı, Mısrî’nin Arapça şiirlerini de okumuştu. Şimdi de Arapçı mı diyecektik?

Konferans bitince söz istedik; diğer hususları orada bulunan dinleyicilere izah ederken şunu da anlatmaya çalıştık; her Türkçe yazan Türkçü değildir, memleketimizde sicilli solcular bile Türkçe yazıyordu. Niyazi Mısrî bir Müslüman olduğuna göre mutlaka milliyetçi olması lazımdı… Bunları izah ederken, diğer dinleyiciler konuşma sahibine hacet bırakmadan, hemen cevap vermek için yarışa koyuldular…

Garplı ve garbın tesiri altında kalan yazarlardan öğrendikleri milliyetçilik anlayışından başka doğru bir görüş olmayacağı kanaatinde olduklarından olacak; kısa izahlarımızı kabule şayan göremediler. Nihayet bu mevzuda bir konferans hazırlamakla vazifelendik…

Bu sıralarda idi ki Prof. İsmail Hakkı Baltacıoğlu Malatya’ ya gelmiş aynı mevzuda bir konferans vermişti.

Baltacıoğlu Garp sosyologlarını ve onların Türkiye’deki talebelerini yer yer tenkit ederek hiçbirinin ‘millet’i bihakkın tarif edemediklerini ve çok takdir ettiği Gökalp’in bile bu mevzudaki fikirlerinin tamam olmadığını anlattı. Fakat, onları tenkitlerinde haklı olan Baltacıoğlu da dinleyicilerine doyurucu bir tarif veremedi. Daha garibi “Dinsiz bir milliyet olamaz”, ülkü birliğidir milliyet” diye gerçek anlayışa çok yaklaşmışken, hatta ikinci konuşmasında: “Müslüman olmayan Türk olamaz” gibi hissî laflar ettiği halde, Prof. Baltacıoğlu, İslamiyette milliyet anlayışının ne olduğuna, bir nebze olsun, temas etmedi.

Bütün bunlar gösterdi ki, yüklendiğimiz vazife kolay olmayacak; ama Hakkın yardımı olunca -İnşallah- kolaylaşmayacak iş yoktur.

Kıymetli okuyucularımızdan istirhamımız, eğer vakitlerinizi israf etmiş olmayacaksa, “Ocakbaşı Sohbetlerimize” tahriren olsun katılmanızdır.

Selam size! Baki ancak Allah Teala’dır.

                                                                                                                                                    7.1.1959

                                                                                                                                           M.S. Çekmegil

 

 

İKİNCİ BASKIYA ÖNSÖZ

Selam size!

Tam 35 yıl önce bu kitap birinci baskısını yaptı.

O dönemler, 1945 sonrası İkinci Dünya Savaşı bitmiş; batılılar, yeni dünya düzenlerini kurmaya hazırlanıyorlar. Hitler karşısında çökmeğe başlayan Rusya’ya Amerika yardıma koşuyor, dünyanın karşısına bir süper güç daha çıkarıyordu. Dünya artık doğu-batı iki kutba bölünmüştü. Harpte fena halde yıkılan Japonya iktisadi bir güç olarak, Çin ideolojik bir yapıyla devleşmekte, üzerinde güneş batmayan İngiltere imparatorluğu çökmüş… Harpte büyük yara almış Fransa, yıkılmış bir Avrupa ile Almanya ikinci plana düşmüştü…

     Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra koca Osmanlı İmparatorluğu dağılmış, İslam dünyası reçetesiz kalmış bölümleriyle sahipsizlik hissine kapılmış; boynu bükük bir manzara arzediyordu. Müslümanlar bu hale teşhis koymak için çırpınışlara başlarken Ernest Renan gibi İslam bilmezlerin karşısına Mısırlı yenileyiciler; Namık Kemal gibi şair ve yazarlar çıkıyor, fikir kıpırtılarına öncülükler sergiliyorlardı. Hilafeti kurtarma va’di taşıyan hareket amacına ulaşamamıştı. Ama yozlaşmış bir zihniyetle türbe nostaljisi, hurafe ve menkıbelerle oyalanan kesif bir kesimi beraberine alan, halkın gelenekleriyle beraber gerçekleri de yüzyılımızın böyle gelip götürdüğü görülüyor.    

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra pragmatik felsefenin gereği bir sistemi; demokrasiyi, kendileri bile gereği gibi uygulamadıkları halde, her tarafa empoze etmeye başlayan Batı, 1946’ların Türkiye’sinde de demokrasi denemelerine girişmişti. İşte bu havada yeşermeye başlayan partiler hareketi yer yer kontrol dışına da çıkabilmeye başlamıştı. Bu arada dernekler, dergiler gibi oluşlarla düşünce kapıları da aralanıyordu.

Son Osmanlı geleneğiyle batılılaşmak hevesine kapılanlar, bilhassa İttihad Terakki artıklarının, Kur'ânî kavramları göz ardı ederek yeni terimler icadına kalkmışlardı...

Bu cümleden olarak Kur'ân’da geçen “millet” kelimesine de değişik gözlerle bakıp yerine Batılıların nasyonal kelimesini koyarak sosyoloji üretmeye koyuldular. Ümmet, millet, kavim ve din kelimeleri yer değiştirdi, mesela kavmiyetçilik gibi gayri İslamî bir öneriye milliyetçilik yaftası yapıştırılarak halka indî ma’nalar lanse edildi. Milliyetin karşısına çıkarılan “beynelmilelcilik” tutmayınca “evrensellik” yaftası yaygınlaştırılmaya başlandı; modernistlik fantezisi de cabası..

Malatya Kültür Derneği’nde her türlü düşünce tartışılabiliyordu. Milleti de tartışmıştık. Bunu “HAYIRLI VESİLELER” başlığı altında 1959’daki “Önsöz”de izah etmeye çalışmıştık. Çok ilgi gördü. Akif’lerin kurduğu dergi onu “SEBİLU’R-REŞAD’IN ELLİ YILLIK MUKADDES DAVASI” olarak okuyucularına takdim etmişti. Daha pek çok yazılar yayınlanmıştı. Onlardan bazı parçaları kitabın başına almış bulunuyoruz.

35 yıl önceki fikirler, bugünlerde de mesele oluyor.* Bu çalışmamız bugünlerde yine istenir oldu. Onun için onu, MİLLİYET ANLAYIŞIMIZI yeniden düşünceye açıyoruz.

Selam size.

                                                                                                                                                1995

                                                                                                                             M. Said Çekmegil

 

*40 yılı aşkın bir zaman önceki dil ve kaynaklar bugünlerde hayli değişmiş durumda. Ufak tefek hata ve yadırgamalar hesaba katılmalıdır. Kaynaklarımızda “Tedkiklerde Metod ve Tenkid” adlı kitabımızdaki izahlarımıza uymaya çalışılmıştır. 




Açıklama Değerlendiren Detay
Kitap Mütalaası Ahsen Sosan  Görüntüle
Kitap Mütalaası İbrahim Burak Aydın  Görüntüle
Kitap Mütalaası Fatmanur Aydın  Görüntüle
Kitap Mütalaası Elif Çelik  Görüntüle
Kitap Mütalaası Begüm Kıtay  Görüntüle
Kitap Mütalaası Mihman Nuran  Görüntüle
Kitap Mütalaası Melike Can  Görüntüle
Kitap Mütalaası Büşra Karaca  Görüntüle
Kitap Mütalaası Kadir Yılmaz  Görüntüle
Kitap Mütalaası Derya Dayan  Görüntüle
Kitap Mütalaası Esra Yıldırım  Görüntüle
Kitap Mütalaası Merve Kılıç  Görüntüle
Kitap Mütalaası Ömer Muhsin  Görüntüle
Kitap Mütalaası Fatih Aydın  Görüntüle