İbrahim Burak Aydın tarafından

Tarih: Nisan 2021        

 

MİLLİYET ANLAYIŞIMIZ

Millet ve millet türevi kelimeler, konuşmalarımızda, yazılarımızda, sanatımızda, en çok kullandığımız en çok telaffuz ettiğimiz kelimelerden biridir. Peki bu kelime hakkında doğru ne biliyoruz? 

          Mehmet Akif, Tevfik Fikret, Necip Fazıl gibi niceleri, her ne kadar din konusunda ayrı olsalar bile, hepsi millet kelimesini gönlümüzde heyecan uyandırması için kullanmıştır. Lakin görülüyor ki ilk başta basit olarak görülen bu kelimeyi her ne kadar çok kullanıyor olsak da hakikatini o kadar az anlıyoruz. Hocamız bu konuların üstüne gitmiştir. Ve Garp’ı şu şekilde anlatmıştır: Garbın gömüldüğü fikir karanlığında kalan, güneşsiz kalan neslin, ampullerle yalancı aydınlatma içine düşürülen, gerçek fikirlerden habersiz olanları garp içindedir ama bu kitap kaynak olarak sadece Kuran’ı almaktadır. 

Özeti konu başlıkları içinde anlatacağım inşallah.

Millet ne demektir?

Millet kelimesinin çok geniş bir anlam yelpazesi vardır. Kuran’a baktığımızda, birçok mütercimin hepsi Millet kelimesinin din manasında olduğunu söylemektedir. Çekmegil hocamız ise millet kelimesini şöyle özetlemiş: Millet sosyal bir topluluğun etrafında birleştiği ve üzerinde yürüdüğü her şeyden üstün bir başlangıç ve ideal edinilmiş bir yoldur. Ve bu idealin eğri dediği eğri, doğru dediği doğrudur. Yani bir ülkü etrafında toplanarak ona bağlanan şuurlu kütlelere millet denir. 

Tariflerin kritiği

Millet kelimesinin sözlüklerimizde, yazarlarımızda birçok tanımı yapılmış. Lakin çoğu yanlış tanımlanmış. Hatemi Semih Sarp’ın sosyolojine baktığımızda ırk birliği olmadan millet olmazmış mesela. Deri rengi, kafatası biçimi, evlenmeler neticesinde değişir. İnsanlar arasında birçok değişim meydana gelmiş ve saf ırk kalmamış gibidir. Dil birliği mesela, o da tek başına milleti tanımlayamaz. Kısacası milleti meydana getiren bu ırk, din, dil, toprak olmadan millet oluşmazmış? Bazısı milleti; dil, kültür ve dilek birliği olarak tanımlamış. Bu üçü olan topluluk milletmiş? Hatta Türkçe-Osmanlıca Ansiklopedik Büyük Lügat’da milletin tanımı şu şekilde açıklanıyor: “Din, dil, tarih beraberliği bulunan insan cemaati.” 

Bu gibi söylemlere baktığımızda bir topluluğun dini ve dili ortak ama ırkı değil. O zaman millet değil mi? Millet olmak bu kadar zor mu?

Son Osmanlı

Bu başlık altında Çekmegil hocamız Türkler ile Araplar arasındaki ilişkiyi ve Osmanlı Devleti’nin ve Müslümanların ilişkisini anlatmaktadır. Tarih tekerrürdür der hocamız. Nasıl Araplar hızlı ve kudretli bir yükselişle koskoca bir devlet kurup, Batıya hâkim olmanın verdiği refah sarhoşluğu ile aynı hızda yıkılmışlarsa aynı kader Osmanlı için de olmuştur.

Tarih-i beşer, tarih-i İslam bunun büyük küçük misalleriyle dolu doludur. İstiklal Savaşı yaparken, o zor zamanlarda Müslüman kardeşlerimizin yardımını unutmamak lazım. Pakistan ve Hintli Müslümanlar yardımını esirgememişlerdir. Gafletimizden faydalanarak içimize sinsice yerleşen, nifak tohumu eken dış mihraklar, Arap ve Türk ilişkilerini söndürmüştür. Türklerle Araplar arasında asırlarca devam eden bir inanış birliği vardır. Beraber aynı topraklarda yaşayıp, savaşmışlardır. Lakin çıkan isyanlar, bazı İngiliz oyunları, dış ülkelerce kurulan planlar Araplarla olan ilişkimizi bozmuştur. Tabi bu iki kardeş arasında anlaşmazlıklara biraz da bizim sebep olduğumuzu söylemek lazım. İşte görülüyor ki, bizim ve Arapların imanlı ve salahiyetli ağızlarımız, mümin muharrirlerimiz yeri geldikçe hakikatleri yer yer izah etikleri halde fesat tohumları yıkıcı ellerle öyle bir ekilmiş ki, kolay kolay sökülmüyor.

Arapların zehirli propagandalarının tesiriyle beyni uyuşanlar, hakikati arayamayacak kadar biçare edilerek kavmiyet hastalığına düşmüşlerdir. Dünyayı kasıp kavuran bu hastalığa ‘kavmiyetçilik’ denir. Kavmiyetçilik milliyetçiliği yıkan bir afettir. Tabi bizler de hatasız değiliz, kötü yorumlarla Araplara hücum edersek o da bize yakışmaz.

Gökalpleri Yetiştirenler

Hocamız burada Tanzimat fermanı ile gelen garplılaşmayı bize anlatmaktadır. Tanzimat bizi bizden uzaklaştırmayı yeğlemiştir. Ki bu konuda düşmanlarımızın suçu yoktur. Suç, koca devleti bu derece zayıf bırakacak kadar gaflete, refaha, rahata, hepsinden fenası da cehalete düşüren çoğu yöneticilerdedir.

Acı Manzara

Hocamız bu başlığın altında Tanzimat’la gelen İslamiyet’ten uzaklaşma durumundan bahsetmiş. Hristiyanlara verilen ayrıcalık, Müslümanlar için acı bir zulüm olmuştur. Sadrazamlığa kadar çıkan bir Hristiyanperestlik hâkim olmuştur. 

Tanzimat

Tanzimat Garplıların sözde sanat hamlesidir. Arkası karanlıktır. Avrupalılaşmak, modern bir devlet kurma maskesi arkasında, kendi benliğinden iğrenen, mazisini hakir gören, ananelerine sırtını çevirmiş, aşağılık duygusuna gömülmüş bir millet meydana getirmek. İslam’ın, gitgide bütün çarelerinden uzaklaştırılarak, gözden ve itibardan düşürülmek metoduyla bozulduğu ilk devir, Tanzimat’tır. Ardından Meşrutiyet ile günümüze kadar gelmiştir.

Çöküş

Bu başlık altında anlatılmak istenilen, Osmanlı’nın çöküşü değil de milletimizin zihniyetimizin çöküşüdür. 

Düşmanlarımız çoktu evet. Çöküşümüzü sadece kendimizin yarattığı bir sorun olarak düşünmemek lazım. En büyük düşmanımız; yıkıcılık gibi adi ve kolay bir işi meslek edinerek kendilerinden olmayan milletleri dejenere etmek ve böylece hükümleri altına almak isteyen insanlık düşmanı Siyonizm’dir.

Burada anlatılan ikinci konu Türkçülük olarak çıkarılan saçma ve çocukça olan fikirdir ve son olarak İttihat ve Terakki cemiyetinin fikirleridir. Bu gibi fikir tuzaklarına düşerek kendi çöküşümüzü hazırladık.

Millet, Ümmet ve Kavim

Millet, ümmet, kavim gibi kelimeler, Kuranî kavramlar zihinlerde tam netleşmediği için çoğu yazarı zora düşürmüştür. Kelimeleri açıklayacak olursak:

Kavim; dinle alakası olmayanları da içine alan halka, topluluğa denir.

Ümmet; bir imana, lidere tabi olmuş cemaate, topluluğa denir.

Millet ise; ortak gayelerini gerçekleştirmek amacıyla ülkü birliğine yükselen şuurlu insan topluluğuna denir. Bu insan topluluğu ister farklı coğrafyalarda olsun, ister farklı dilde konuşur olsun, aynı milleti temsil ederler.

Din, Millet, Şeriat

Din: Hadiseleri, olayları ilahî sebebe bağlayan bir inanış manzumesinin ismi dindir. Puta tapanın da dini vardır. Lakin dini hak değil batıl dindir. Hak din İslam’dır. Kim İslam’dan başka bir din ararsa asla kabul görmez…

Millet: Allah’ın sevgilisine, getirdiği her şeye inananların topluluk ismidir. Bir Türk, bir Arap, bir İngiliz milleti yok; tek ve yekpare bir İslam milleti vardır.

Şeriat: İman manzumesinin itikat ve amel mevzusunda emir ve yasaklarına ait bir kanun çerçevesidir. Çekmegil hocamız şu benzetmeyi yapmıştır özet niteliğinde: Din, İslam isimli bir saraydır. Millet, o sarayın içinde oturanlardır. Şeriat ise o sarayın mimarisidir.

Müslüman Kavmiyetçi Olabilir mi

İslam kavmiyetçiliği reddeder. Düşünen bir Müslüman için buna da lüzum yoktur. İslam öyle bir ideolojidir ki, onda insan zekasının bulabileceği bütün ideolojilerin yapıcı ve faydalı tarafı, uygulaması, mümkün şekilleriyle mevcuttur. Üstünkörü izahlara ihtiyacı yoktur. Kavmiyetçilerin ne istediklerini Türkçülük örneğiyle üç maddede anlatmıştır hocamız. İlk olarak; “Türklüğün yükselişi mi isteniyor” başlığıyla ele almış. Tabi buna lüzum yoktur. Çünkü bir mümine göre yükselmek ancak İslam’ı en iyi anlayıp, en iyi tatbik edebilmekle gelir. İkinci olarak; Türkçe konuşmak, yazmak, mübarek kitaplarımızı kendi dillerimizle anlamak diye ele almış. İslam idealistlerine göre anladığını seçmek esastır. Anladığımız dil Türkçeyle yazmak, anlamak daha güzeldir. Lakin atalarımızın kullandığı dili bizden olmayan kelimelerle değiştirmek hoş değildir. Üçüncü maddeyi hocamız “Kavmini sevmek mi?” adlı başlığın altında açıklamıştır. Buradaki soru, Türkleri, akrabalarından önce sevmek midir mealindedir. İnsan öncelikle ailesini, akrabalarını sever. Mesela zekât verirken bile öncelikle yakın çevredeki akrabaya göz kulak olunur.

Hadler 

İslam milliyetçiliğinde kardeşlik çok önemli husustur. Müminlerin ancak kardeş olduğu bildiriliyor. İnsanlar ancak ibadetle birbirinden üstün olurlar diye bildirilirken, bunu duymazlıktan gelen Türkçülük, Kürtçülük, Arapçılık gibi tefrikaları körüklemek elbette ki gayri İslamî bir yola sapmak olur.  

Ne Yapmalı

İslamiyet’e zararlı olan gayri ilmi yanlış yönelimlerin zararlı olduğunu tespit ve ilan etmek her Müslüman için en büyük milli vazifedir.

Yorumlar

Daha önce yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yazmak ister misiniz?

Yorum Yaz