Fatmanur Aydın tarafından

Tarih: Nisan 2021                                                                    

 

MİLLİYET ANLAYIŞIMIZ

Bizler kendimize benzeyen kişileri sevme eğilimindeyiz. Günlük hayatımızda kendimize yakın hissettiğimiz ve bir şeyler paylaşmak istediğimiz insanlar, genelde bize benzeyen kişilerdir.  Bir an için Avrupa’ya seyahat ettiğimizi varsayalım, herkes yabancı. Dili, dini, kültürü farklı binlerce insan… Ayak uydurmaya çalışıyoruz. O esnada bir Türk ile karşılaşıyoruz, hemşerimiz. Tebessüm edip sohbete başlıyoruz. İçten içe kıvanç duyuyoruz, çünkü dediğim gibi; insan kendisine benzeyeni sever, kendini daha güvende hisseder. Psikolojide de bu böyledir. İlk defa gördüğümüz bir insanı, sırf Türk olduğu için sevme ve yakın hissetme anlayışı garipsenmiş olabilir. Sevinmemizin nedeni, tarihi bir geçmişimizin, kültürümüzün, örf ve adetlerimizin, dilimizin, hatta konuşmalarımızın aynı olduğu bir insanla karşılaşmak… Mevzu ırk değil, mevzu ortak değerler. Bu örnekten yola çıkarak devam etmem gerekirse, kendi ırkımızdan olanı sevme ve yakın hissetme durumunda hiçbir tuhaflık yoktur. Çünkü değerlerimiz birdir. Peki bu durum ne zaman sakıncalı bir hal alır? Sevdiğimizde mi üstün gördüğümüzde mi? Peki nerede ırkçı, nerede Türkçü, nerede milliyetçi oluyoruz? İslam Milliyeti ne demek? İşte bu ince çizgi ayrımını M. Said Çekmegil kitabında örnekleriyle bize sunuyor. 

Tarihte milliyetçilik, vatanseverlik kisvesi altında çok kan döküldü. İman anlayışımızla tamamen ters düşen yaklaşımlar, vatanseverlik adı altında olası kabul edildi. Lise yıllarından beri bize anlatılan ve kitapta ağır şekilde eleştirilen Ziya Gökalp gibi yazarların, insanları seçim yapma hakkı olmadıkları bir unsurdan dolayı ayırma girişimleri hiç durmadı. Bilinen bir gerçek var ki kimseye doğarken Türk, Kürt, Arap, Laz, İngiliz, Fransız olma seçeneği sunulmadı. Herhangi bir ırka mensup olarak doğduk, zaten bunun bir önemi olmadığını aklıselim ve imanı güçlü her insan anlayacaktır. Milliyet Anlayışımız eseri de buna iyice ışık tutuyor. O halde hala bitmeyen bu ırkçı söylemler, Türkçülük, Kürtçülük vb. akımlar niye? Bunu ben insanların bilinçsizliğine, hatta daha ileri gidecek olursam cehaletine yoruyorum. Aslında kendi ülkemizi baz alıp konuşursam, halkımızın çoğunluğu bu anlamda kötü niyetli değil, sadece bu gibi akımların kendilerini vatansever yaptıklarına inanıyorlar.  Sevgili Çekmegil de diğer bir eserinden alıntılayarak: ‘’Bu kimdir demeğe lüzum var mı? Yüzde doksana yakın bir kanaatle diyebilirim ki, böyle sapık laflar edenlerin yine yüzde doksanı memleketini, Türklüğü seven kimselerdir. Bunda şüphe etmeyelim; niyetleri zannetmiyorum ki kötü olsun. Fakat ne yazık ki yalnız iyi niyet kafi gelmiyor.’’ diyor.  Vatan, bayrak, ülke aşkıyla yanıp tutuşan, herkesin sevdiği -hainler haricinde- milli şairimiz Mehmet Akif’e büyük saygı duyan halkımız kendisiyle çelişiyor… Safahat adlı eserini okuyup idrak etseydi insanlar, bugün ‘’sen şusun! sen busun!’’ kavgaları olmazdı belki de:

“Müslümanlık sizi gayet sıkı, gayet sağlam,
 Bağlamak lazım iken, anlamadım, anlayamam,

Ayrılık hissi nasıl girdi sizin beyninize?
 Fikr-i kavmiyyeti şeytan mı sokan zihninize?”

Mehmet Akif’in de dizelerinden anladığımız gibi, kitapta da asıl anlatılmak istenen bizim ırklarımızın ötesinde, İslam milliyetçisi olduğumuzdur. Sınırların ötesinde farklı dillerden, renklerden kardeşlerimiz olduğuna vurgu yapılmaktadır. M. Said Çekmegil bu konu hakkında şöyle diyor:  

“Bu dava nasıl olacaktı? Her davanın temel bir fikre dayanması icap ederdi. Arnavutçuluk, Arapçılık, Kürtçülük… gibi şuursuz çıkışlara karşı,aynı şuursuzlukla Türkçülük diye çıkmak elbette hata olmaktan uzak,en hafif tabiriyle çocukça bir hareketti.”

 Allâhü Teâlâ şöyle buyuruyor: 

“Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da O’nun kudretinin delillerindendir. Şüphesiz, bunda bilenler için elbette ibretler vardır.” (Rum, 22) 

Sevgili Peygamberimiz bir hadisi şerifinde buyuruyor: 

"Ey insanlar! İyi biliniz ki muhakkak Rabbiniz birdir ve babanız da birdir. Bakınız, iyi kulak veriniz, ne Arap’ın Acem’e, ne Acem’in Arap’a, ne beyazın siyaha, ne de siyahın beyaza takva dışında herhangi bir üstünlüğü yoktur." 

 

Şunu kavramakta yarar var, bizim milliyetimiz İslam’dır. Açık konuşmam gerekirse milliyet kavramına hiç bu şekilde bakmamıştım. Elhamdülillah, daha önceleri de, ırk ayrımı gözetmeyen bir insandım fakat şimdi İslam milliyetçiliğini özümseyen biriyim.  ‘’Öyleyse bir Türk, bir Arap, bir Fars, bir Hind milleti yok; tek ve yekpare bir İslam milleti vardır. Bunlardan her biri de şu veya bu kavmin fertleridir.’’

Yavaş yavaş toparlayacak olursam, yazımın başında da belirttiğim gibi; kendi ırkımızdan olanı diğerlerine oranla daha çok sevmemiz olağan ve normal bir durumdur. Çünkü insan kendine benzeyeni sever diye izah etmiştim. Fakat bir ırkı diğerinden üstün görmek veya aşağı görmek iman anlayışımıza ve insanlık anlayışımıza terstir. Allah ırkçılığı lanetlemiştir. Sağduyulu kafalar ve iman dolu göğüsler bilir ki üstünlük takvadadır. Bu anlamda eser didaktik ve şiirsel bir dille bu anlattıklarımı harmanlıyor ve bize sunuyor. Yazımı Mehmet Akif’in dizeleriyle bitirmek istiyorum: 

“Hani, milliyetin İslâm idi… Kavmiyet ne!
 Sarılıp sımsıkı dursaydın ya milliyetine.
 “Arnavut” ne demek? Var mı şeraitte yeri?
 Küfr olur, başka değil, kavmini sürmek ileri,

Arap’ın Türk’e; Laz’ın, Çerkez’e yahut Kürd’e;
 Acem’in Çinli’ye rüçhânı mı varmış? Nerde!
 Müslümanlıkta anasır mı olurmuş? Ne gezer!
 Fikri kavmiyeti tel’in ediyor Peygamber.
 En büyük düşmanıdır Ruh-u Nebi tefrikanın;
 Adı batsın onu İslâm’a sokan kaltabanın!
 Şu senin akıbetin bin bu kadar yıl evvel,
 Sana söylenmiş iken doğru mudur şimdi cedel?
 Ne Araplık ne de Türklük kalacak aç gözünü!
 Dinle Peygamberin ilâhî sözünü…
 Medeniyet size çoktan beridir diş biliyor;
 Evvela parçalamak, sonra da yutmak diliyor.”

Yorumlar

Daha önce yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yazmak ister misiniz?

Yorum Yaz