Esra Yıldırım tarafından

Tarih: Nisan 2021

 

MİLLİYET ANLAYIŞIMIZ

M. Said Çekmegil ‘Milliyet Anlayışımız’ adlı eserinde millet ve milliyet kavramlarını ele alaraktan bu kavramlara tarihsel süreçte ve farklı gruplarca yüklenen farklı anlamlarından, kelimenin hakiki anlamından, bahsetmektedir. Ayrıca “millet” kavramının “kavmiyet” kavramıyla bağdaştırılmasını eleştirerek “Türk Milleti” “Arap Milleti” kavramlarının kavmiyetle ilişkili kavramlar  olduğunu dile getirmiştir. Burada milliyet kavramından yola çıkarak “din” kavramına da atıfta bulunan M. Said Çekmegil, dinin, İslamiyetin  toplumsal düzeni korumanın yolu olarak eğitim, hukuk sağlık siyaset ekonomi gibi birçok yapıda da var olduğunu ve olmak zorunda olduğunu söylemektedir. 

Toplumu oluşturan bireylerdir, nitekim toplum yararına olan her şey aynı zamanda birey yararınadır. M. Said Hoca bu bahsettiği toplumsal yapılar, nasıl ki toplumun ve beraberinde mikro konumdaki bireye hitap ediyorsa İslamiyet’in de aynı bu vasıflarla, bu bahsettiğimiz yapıların (siyaset, hukuk, eğitim vb.) içerisinde yer alarak söz hakkının olması ve bunları şekillendirmesi oldukça doğal ve olağandır. Özellikle günümüzde insanların “millet” ve “milliyet” kavramlarının asıl anlamlarına bu kadar yabancı olmaları ve kulaktan kulağa geçmiş salt yanlış anlamlarına göre değerlendirmeleri aslında bu değeri ve duyguyu gittikçe silikleştirirken bunun etrafında bir araya gelen insanların da bundan zamanla uzaklaşmasına ve yabancılaşmasına sebep olabilmektedir. M. Said Hocanın da kitapta değindiği gibi Millet kavramının birçok yapay anlamı dışında bir de Kuran’ı Kerim’de geçen asli bir anlamı vardır. Kuran’ı Kerim’de “millet” kelimesi birçok yerde geçmektedir ve genel olarak “Müslüman topluluğu, hak yolda olanların bulunduğu topluluk” anlamlarını taşır. 

M. Said Hoca, kitabında millet kavramının tarihi bir netice olduğunu söylemektedir. Buradan hareketle bir milleti var eden şeyin dil, ırk, kültür, soy vb. şeylerden biri veya birkaçından ibaret olmadığı gibi dinin; zamanla yaşanan olay veya olguların neticesinde şekillenen, uzun bir süreye yayılan bir fenomen olduğunu da söylemek mümkündür.  

Kitapta da değinildiği üzere yurdumuzda özellikle Tanzimat sonrası başlayan Batılılaşma hareketleri ve buradaki asıl gayenin yanlış anlaşılması üzere hadisi şerifte de değinildiği “düşmanın silahıyla silahlanmak” olayını yanlış anlayarak kendimizi düşmanın (Batının)tabiri caizse yalnızca bize sunmuş oldukları oyuncaklarla oyalanıp aslımızdan uzak olana oldukça asimile olmuş bulunmaktayız. Aslımızdan uzaklaşmak bu kadar da hafife alınacak bir şey olmasa gerek ki inancımızdan, kültürümüzden, düşüncelerimizden, yaşam tarzımızdan ve konuşmamızdan da oldukça kopmuş bulunmaktayız. 

M. Said Hocanın da dediği üzere “Millet” kavramı ortak bir inancın getirdiği birlikteliği temsil ederken, bu yaşadığımız ve hali hazırda yaşamaya da devam ettiğimiz yozlaşmadan sonra böyle bir kavramın varlığından bahsetmek ne kadar sahici olur bilinmez.  

Bu kavramı bu şekilde, ortak bir inancın getirdiği birliktelik olarak tanımlayan M. Said Hoca bu birlikteliğin de bunun sonucunda bu kavramın hakiki anlamının da korunmasının asıl yolunun hayatımızı, düşüncelerimizi ve duygularımızı Kuran’ı Kerim ve Hadis-i Şerif ışığında şekillendirmekten geçtiğini özellikle vurgulamaktadır. Gerçekten de iman eden bir Müslümanın sonsuza kadar yol belleyecek, o yolda ışık bilecek ve yanına alabilecek tek güvenilir dostudur Allah’ın dini ve kitabı.  

M. Said Hocanın ayrıca kitapta sözünü ettiği, Tanzimat döneminde Avusturya Başvekili Prens Metemih’in İstanbul sefaretine gönderdiği, uzunca telgrafta da değindiği gibi, her millet değişim ve gelişim süreci hangi yön ve koşullarda olursa olsun tabii olduğu inanç çerçevesinde ilerlemeli. Bir milleti yalnızca dini inancından koparmamız, onu kökten yok etmeye yeterdir. Batının bu gerçekten haberdar olması aslında Tanzimat Fermanı’nın altında yatan asıl maksadın yeniliklerden ziyade İslam’dan uzaklaştırarak, içten yok etmek olduğunu göstermektedir.  

Buradaki tüm olumsuzluklara rağmen M. Said Hocanın Tanzimat’ın gelişini değil geliş şeklini eleştirdiğini görmekteyiz. Zira tüm bu Batılı yeniliklerin İslam bayrağı altında ve onun kontrolünde gelişmesi bu milleti, çökeltmesinden ziyade daha da güçlü bir konuma getirebileceğini söylemek yerinde olacaktır. 

M. Said Çekmegil, eserinde millet kavramını tanımlamanın dışında bir millete mensup olabilmenin asıl şartından bahsetmektedir. Bu noktada asıl sahip olunması gerekenler (İslam Milleti için) kalben ve fikren bir inanca iman etmek ve ona göre bir yaşam sürdürerek, aynı şekilde bu inanca bağlı yaşayan insanlarla bir arada bulunmaya çalışmaktır. Yazarın da dediği gibi “Din, peygamberlerin getirdiği topyekûn bir iman manzumesi; millet de bu iman manzumesine bağlananların kadrosudur.”

Millet kavramını bu tanım çerçevesinde ele alırken diyebiliriz ki tüm Müslümanlar, dil, kültür, ırk ne olursa olsun kardeştirler. Toplulukların veya kişilerin kavmine bağlı olması onu koruyup sevmesi elbette ki yanlış değildir fakat kendi kavmine olan sevgi ve bağlılığın kişinin başka bir kavimden olan Müslüman kardeşini küçümsemesine ve hor görmesine sebebiyet vermesi de tehlikeli ve yanlıştır. 

Bu kitaptan da hareketle rahatlıkla söyleyebiliriz ki yukarıda sıraladığımız tüm bu sorunların altında yatan asıl sebep bu İslam milletinin içerisinde yer alan insanların Batı’nın ve Batılılaşmanın beylik vaatlerine yenik düşerek İslam’ın ilerleme önünde bir engel olduğunu düşünüyor oluşlarıdır. Oysaki İslam’ın ilk emri olan “oku” emrinden de yola çıkarak bu dinin aslında yeniliklerden ziyade insanı kötülüklere ve gerilemeye iten her türlü meseleden ve insandan kaçınmasını emrettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Gaflete düştüğümüz bir nokta daha var ki asıl “Din”in ve “Dincilik Oynayan İnsanlar”ların emir ve tavsiyelerini karıştırıyor oluşumuzdur. İslami bilgiden ve yaşayıştan uzak kalmamızdan veya asıl olanı sindirmenin verdiği zorluktandır ki bazen insanların sunduğu hurafeleri İslam dininin bir emri gibi görerekten gaflete düşebilmekteyiz. Bu “İslam ilerlemeye engeldir.” hurafesi de tıpkı diğer benzerleri gibi dinden görünüp aslen din düşmanı olanların ürettiği hurafelerdir.   

Özetlemek gerekirse M. Said Çekmegil bu eserde İslam Milleti çatısı altında, birbirlerini kırmadan, hor görmeden, bir Müslüman kardeşliğin meydana getirdiği güçle dayanışma ve bağlılıkla bir arada yaşayabilirken Batılı ve “batıl” fikirlerin etkisiyle bu kardeşliğin, yerini ırkçılık ve ötekileştirmeye bırakmasıdır. Aslını kaybeden ondan kopan her şey yok olmaya mahkumdur. Biz de aslımız ve oradan gelmiş olduğumuz İslam inancıyla, yaşayışıyla ve bu inancın getirdiği beraberlikle Müslüman kardeşler olarak Batının en yüksek ve ileri yeniliklerinden faydalanabilir ve hatta onlara karşı kullanabiliriz. Müslümanın Müslüman kardeşinden hiçbir maddi üstünlüğü olamaz. Üstünlük yalnızca takva ile mümkündür. [1] [2] 

Vesselam…

Okuyucu kitap özetini vermiş.Kendi fikirlerini de ifade etmiş.Sonuç kısmında daha çok kavramlar ile ilgili yorum yapılması gerekiyor.Bunu sadece 4.yazı vermiş.

10/8

Okur özellikle günümüz insanlarının millet ve milliyet kavramlarının asıl anlamına uzak olmalarının kavramın asıl değerini kaybetmesine sebep olduğuna değinmiş. Yazarın tanzimatı değil, tanzimatın geliş şeklini eleştirdiğini farkettiğini söylemiş. Anlatımı çok düzenli olmamakla birlikte anlaşılır. 10/8

Yorumlar

Daha önce yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yazmak ister misiniz?

Yorum Yaz