Bir Serencam - Şiirlere Dön
İslam’la açmışım gözümü dünyama
Kulağıma ezanla Said demişler
Yedisine-sekizine girince
Mahalle çocuklarına imamlık etmişim
Müslümanlık mı
Bu imiş benim işim
Ben de geçmişim herkesin geçtiği yerden
Geçme de gör ne gelir elden
Mukallit kalabalıklar
Batı hayranı alıklar
İnkılap minkılap naralarıyla
Şimdi devrim diyorlar o laflara
Kurtlarla kuzularla dolu sokaklar
Meydanlar kara
Ayrık otları gibi
Felsefe yağıyordu kara bulutlardan
‘Kara bulutları kaldır aradan’
Kaldırılamamıştı
Çatısız toprak damlardan
Bizim eve de yağıyordu yağanlar
Teşlerle leğenlerle alıp onu
Bağa-bahçeye döküyordu anamlar
O gün neden daha huzurluydu insanlar
Anlamadım gitti, hala anlayamam
Ama rahatsızlığımız açıktı kara buluttan
Şiirleri
Hikayeleri
Romanları
Balta girmemiş ormanları
Hep onlar işgal etmişti
Allah’ım Allah’ım yüce Allah’ım!
Dünyamın sahipleri nere gitmişti
Alt kattakilerin kültürü
Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre
Bir de Köroğlu, Keloğlan
Türküleri ağlatır habire ‘Ano yemendir’
Giden dedem gelmemiş ‘Acep nedendir’
Öbür dedem Nebi şehrine kaçmış
Yaşlılar anlatırdı
Rasulullah’a aşkı varmış
Hala Cennet-i Baki’de yatarmış
Kahvehaneler çok değildi o zaman
Odalarda cenk kitapları okunur dururdu
Seydibattal destanı ve harp nağmeleri
Depti Halit depti Miktad depti Han
Depti Hamza pehlivan…
Bir de serbestti o günün mevlithanları
Bugün de öyle ya
Ve bunlardı aklımda kalan
Yirmi yaşlarımdaki resmime baktım
Vesikalıktı bu resim, ne kadar da güzelmiş
Keşke bakmaz olaydım
Aynayı alınca elime bir daha ihtiyarladım
Nerden çıktı bu tasvirler böyle
Rasullerin resimleri var mıydı sanki
Fotoğrafları duvarlara asanlara
Bir daha kızdım inan ki
Londra’dayken oğlum Selami
Bir vesikalığımı takmıştı evinin bir yerine
Özlüyordu belki de beni
Keçiören’deki odasında da bir vesikalık
Amcası onu da indirmiş
Pek ala etmiş
Dünyanın en büyük devlet reisi
Ömer-ül-Faruk’un resmi mi vardı sanki
Yadırgadım Fatih’inkini
Resimler
Gençlikler
Cenkler
Ve kelli felli yerli Frenkler
İşte böyle bir ortamda
Fakat rahmetli babam arkamda
Rasulullah’ı anınca rahmetli anam
Eliyle gözüne sürme çekip ağlardı
Ümmü Selami’nin bir eşini daha görmedim
Sabırlı, vakur
Bir çetin imtihan çıkınca karşısına
Oturur sabaha dek Kerim Kur’an’ı okur okur
Ya güzel yavrularım
Onlara layık oldum mu bilmem ki
Umarım
Çileli mileli ama mesut bir hayat
Her ne’yse yaşıyordu insanlar
Ah o günler
Acıları tatlılarıyla o günler
Acısıyla tatlısıyla geçip gitti
Ama boşa gitmiş değiller
Beni durmadan Rasulullah’a ittiler
Mistik gözyaşları
Maveranın akıl kamaştıran nakışları
Başladım İslam’ı aramaya
Elini kanatmadan gül dermek
Dikenli dallardan, basit bir olay mı
Hurafeler arasından imanı
Cahiliye kalıntılarından İslam’ı
Çekip çıkartmak kolay mı
Ve babamın duası: (Ben askerdim o zaman)
‘Hak muin olsun zahir kılsın size peygamberi
Gölgenizde intişar etsin cihana izz-ü şan
Sanih’in pendi budur oğlum hakikat ehli ol
Bu muvakkat haneyi tamire koşmaz akilan’
Ve budur benim serencamım
Çok şükür ehl-i imanım, müslümanım.
Kulağıma ezanla Said demişler
Yedisine-sekizine girince
Mahalle çocuklarına imamlık etmişim
Müslümanlık mı
Bu imiş benim işim
Ben de geçmişim herkesin geçtiği yerden
Geçme de gör ne gelir elden
Mukallit kalabalıklar
Batı hayranı alıklar
İnkılap minkılap naralarıyla
Şimdi devrim diyorlar o laflara
Kurtlarla kuzularla dolu sokaklar
Meydanlar kara
Ayrık otları gibi
Felsefe yağıyordu kara bulutlardan
‘Kara bulutları kaldır aradan’
Kaldırılamamıştı
Çatısız toprak damlardan
Bizim eve de yağıyordu yağanlar
Teşlerle leğenlerle alıp onu
Bağa-bahçeye döküyordu anamlar
O gün neden daha huzurluydu insanlar
Anlamadım gitti, hala anlayamam
Ama rahatsızlığımız açıktı kara buluttan
Şiirleri
Hikayeleri
Romanları
Balta girmemiş ormanları
Hep onlar işgal etmişti
Allah’ım Allah’ım yüce Allah’ım!
Dünyamın sahipleri nere gitmişti
Alt kattakilerin kültürü
Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre
Bir de Köroğlu, Keloğlan
Türküleri ağlatır habire ‘Ano yemendir’
Giden dedem gelmemiş ‘Acep nedendir’
Öbür dedem Nebi şehrine kaçmış
Yaşlılar anlatırdı
Rasulullah’a aşkı varmış
Hala Cennet-i Baki’de yatarmış
Kahvehaneler çok değildi o zaman
Odalarda cenk kitapları okunur dururdu
Seydibattal destanı ve harp nağmeleri
Depti Halit depti Miktad depti Han
Depti Hamza pehlivan…
Bir de serbestti o günün mevlithanları
Bugün de öyle ya
Ve bunlardı aklımda kalan
Yirmi yaşlarımdaki resmime baktım
Vesikalıktı bu resim, ne kadar da güzelmiş
Keşke bakmaz olaydım
Aynayı alınca elime bir daha ihtiyarladım
Nerden çıktı bu tasvirler böyle
Rasullerin resimleri var mıydı sanki
Fotoğrafları duvarlara asanlara
Bir daha kızdım inan ki
Londra’dayken oğlum Selami
Bir vesikalığımı takmıştı evinin bir yerine
Özlüyordu belki de beni
Keçiören’deki odasında da bir vesikalık
Amcası onu da indirmiş
Pek ala etmiş
Dünyanın en büyük devlet reisi
Ömer-ül-Faruk’un resmi mi vardı sanki
Yadırgadım Fatih’inkini
Resimler
Gençlikler
Cenkler
Ve kelli felli yerli Frenkler
İşte böyle bir ortamda
Fakat rahmetli babam arkamda
Rasulullah’ı anınca rahmetli anam
Eliyle gözüne sürme çekip ağlardı
Ümmü Selami’nin bir eşini daha görmedim
Sabırlı, vakur
Bir çetin imtihan çıkınca karşısına
Oturur sabaha dek Kerim Kur’an’ı okur okur
Ya güzel yavrularım
Onlara layık oldum mu bilmem ki
Umarım
Çileli mileli ama mesut bir hayat
Her ne’yse yaşıyordu insanlar
Ah o günler
Acıları tatlılarıyla o günler
Acısıyla tatlısıyla geçip gitti
Ama boşa gitmiş değiller
Beni durmadan Rasulullah’a ittiler
Mistik gözyaşları
Maveranın akıl kamaştıran nakışları
Başladım İslam’ı aramaya
Elini kanatmadan gül dermek
Dikenli dallardan, basit bir olay mı
Hurafeler arasından imanı
Cahiliye kalıntılarından İslam’ı
Çekip çıkartmak kolay mı
Ve babamın duası: (Ben askerdim o zaman)
‘Hak muin olsun zahir kılsın size peygamberi
Gölgenizde intişar etsin cihana izz-ü şan
Sanih’in pendi budur oğlum hakikat ehli ol
Bu muvakkat haneyi tamire koşmaz akilan’
Ve budur benim serencamım
Çok şükür ehl-i imanım, müslümanım.
Yorumlar
Daha önce yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yazmak ister misiniz?