Vahye Göre Büyük Zulüm kitabından
Elif Çelik tarafından
Değerlendiren: Elif Çelik
Tarih: Eylül – 2021
VAHYE GÖRE BÜYÜK ZULÜM NEDİR?
Vahye Göre Büyük Zulüm, bütün diğer zulümler bir yana, “bilmezlik” zulmünün İslam’a ne büyük zararlar verdiğini anlatan bir kitap. Çekmegil hem bu bilmezlik marazının örneklerini göstererek okuyucuyu bilinçlendiriyor, hem de karşısına çıkacak söylemlere eleştirel yaklaşmayı öğretiyor. Halk arasında böylesine kabul görmüş bu söylemleri eleştirmek zor olduğundan, bu bilinci verme amacıyla yazılmış eserler azdır. Değinilmesi cesaret gerektirdiği için nadiren işlenen bir konuda yazılmış, bu yüzden de alanındaki boşluğu dolduracak mahiyette bir kitap Vahye Göre Büyük Zulüm. Kur’an kaynağından yola çıkarak yazan Çekmegil; Allah’a, İslam’a, ve peygamberine atılan iftiraların hesabını sormuştur adeta.
İlk önce dünyadaki binbir çeşit zulme değinen Çekmegil, bu zulümler karşısında Müslümanları beraber hareket etmekten alıkoyan en büyük etkeni açıklıyor; bilmezlik. Çekmegil, o dönemlerde doğruluşta gördüğü İslam milletinin iyice uyanması için gerekli olanın temelsiz bir inanç, mana bilmeden yapılan ibadetler değil de; Kur’an kaynağına yönelmek, onu araştırmak, öğrenmek ve özümsemek olduğunu ifade eder aslında. Bu yüzden de bu doğruluşun büyük düşmanlarından biri de İslam, Allah veya Hz. Muhammed’e iftira edecek şekilde, onları demediklerini dedi gösteren kaynaksız söylentilerdir. Çekmegil de sonraki bölümlerde bu kaynaksız söylemlerden örnekler vermiş; kimileri çok bilindik ve kabul görmüş yazarlar da dahil olmak üzere birçok kişiyi eleştirmiştir. Bu eleştirilerin asıl amacını “Giriş” kısmında veren Çekmegil, eleştirileri fazla uzatmamış; çoğunlukla kaynaksız olduğunu gördüğü alıntıları eklemekle yetinmiştir. Bu sayede hem birçok örnek gösterip hem de tekrara düşmemiş. “Şahıslar” bölümünde ise eleştirdiği yazarların geçmişine değinmiş, birçoğuyla da şahsi münasebetini ve anılarını anlatmış. Hayatta olan yazarları ikaz etmiş, onların da bu konuya önem vermelerini istemiştir aslında.
Çekmegil’in kitap boyunca çok dikkat ettiği kaynak verme hususu, aslında günümüzde de akademik etiğin en kritik noktasıdır. Çekmegil’in bakış yönü ilmîdir; zulüm karışmış kitaplar ise kurgusaldır, asılsız söylentilerle doludur. “Oysa kişinin katıldıklarına da, karşı çıktıklarına da ve nötr kaldıklarına da kaynak vermesi hakkaniyettir.”[1]
Peki öyleyse kitapta ismi geçen birçok saygıdeğer yazarın bu hataya düşmesinin sebebi nedir? Çekmegil, bir yandan da “İyi Niyet Anlayışımız” eserine atıfta bulunurcasına şöyle açıklar bu durumu:
“Böylesine cesur bilmezlerin niyetleri belki iyi olabilir.[2] (…) herhangi bir hıyanetten değil, belki de Kur’an’dan uzakta, disiplinsiz bir din gayretinden kaynaklanıyor olsa gerek.”[3]
Yani sadece iyi niyetin yetersizliği konusuna değinerek, gerçek kaynaklara yönelmenin önemini vurguluyor yazar. Zaten kitap boyunca belirttiği gibi “fıkıhsız bir din gayretinden” doğar tüm bu sorunlar. Bu yüzden de kitabın sonunda her Müslümanın fıkıh öğrenmesi gerektiğini, hatta buna mecbur olduğunu açıklar. Dininin fıkhını öğrenmemek tembellik, ondan da ziyade nankörlüktür. Çünkü fıkıh “insanın yükümlülükleri bakımından lehine ve aleyhine olan şeyleri, yani haklarını ve mükellefiyetlerini bilmesidir”[4]. Yani Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan herhangi bir insanın anayasadaki haklarını bilmesi gerektiği gibi, İslam Milletine mensup olan herkesin de fıkıh bilmesi gerekir. Fıkıh bilmeden uygulanan din, hem öğretenlere hem de onları izleyenlere büyük zulümdür.
Gelelim kitapta adı geçen yazarlara. Fark edilirse aralarında hatırı sayılır çoklukta mutasavvıflar vardır; Mevlana, Feriduddin Attar, Niyazi Mısri gibi… Bu tür yazarların durumunda vahiyden uzaklaşan düşünce vahdet-i vücud anlayışı olarak verilmiş. Zaten kitaba alınan menkıbelerin birçoğunun iki ana teması vardır; her bir menkıbede ya şahıslar Tanrılaştırılır ya da Tanrı şahıslaştırılır -ki bu da vahdet-i vücud anlayışının ortaya çıkaracağı en doğal sonuçtur aslında. Gerek Abdülkadir Geylani’nin, gerek Mansur’un gerekse de sahabeden herhangi birinin insan üstü derecelere yüceltilmesi bu durumun en büyük göstergesidir. Halbuki kula üstün özellikler yüklemek kula kulluğa yol açan bir durumdur ki bu da İslam’da elbette hoş karşılanmaz. Üstelik bu menkıbelerin birçoğunun İslami bir kaynaktan değil de başka kültürlerin veya dinlerin efsanelerinden, ritüellerinden ve inançlarından gelmiş olduğu çok açıktır. Örneğin “Zulüm Karışmış Kitap-On Bir”de anlatılan Hz. Fatıma ile ilgili menkıbe, dünya edebiyatının eski masal geleneklerinden herhangi birisinden uyarlanmış olabilir; motifler öylesine benzerdir.
Çekmegil’in eleştirdikleri yalnızca geçmiş dönemin önemli sayılan isimleri değil, aynı zamanda kendi döneminin halka mâl olmuş yazarlarıdır. Ali Şeriati, Sezai Karakoç, Necip Fazıl, Süleyman Ateş gibi İslam camiasında kabul gören ve övülen yazarların eleştirilmesi çok değerlidir. Bu yazarlar İslam karşıtları tarafından elbette çokça eleştirilir; fakat burada önemli olan bir Müslüman tarafından İslami bir konuda eleştirilmiş olmalarıdır. Bu yazarların İslam camiasına sağladıkları faydaları görmezden gelmeden, içine düştükleri hataları belirtmiştir Çekmegil. Tüm bu eleştirileri yaparken de hep saygılı bir üslup kullandığını, kimseyi kırmamaya dikkat ettiğini görürüz. Hiçbir zaman yazarların şahsına saldırmamış, yalnızca kitaplarına aldıkları içerikleri eleştirmiştir. Aksine onlara hürmet gösterdiği ve kaynaksız verilerden dolayı yalnızca hüzün duyduğu barizdir.
“Şahıslar” bölümünde de görüleceği gibi, yazarların birçoğu Çekmegil’in eski dostları, tanıdıklarıdır aslında. Bu yüzden de birçok yazarla şahsi münasebetlerini anlatmış, bir nevi anı yazını oluşturmuştur bu bölümde. Ayrıca da bu yazarlara seslenişi ve ikazından dolayı açık mektup okur gibi hissedebilirsiniz. Çekmegil’in her zamanki gibi sade ve açık olan üslubuyla bu tür anıları okumanın da ne kadar keyifli olduğunu görürsünüz. Necip Fazıl’la dostluğu, Sezai Karakoç’la yaptığı çalışmalar, ve daha birçok ilgi çekici hatıra Çekmegil’in hayatına hayretle ve hayranlıkla bakmayı sağlar.
Sonuç olarak, kitap kısa ve özdür. Zaten küçük hacimli olan kitabı okumak, Çekmegil’in akıcı ve sade üslubu sayesinde daha kolay olur. Vahye Göre Büyük Zulüm, her Müslümanın bilmesi gereken noktalara dikkat çeker ve herkesin okuyabileceği düzeyde bir kitaptır. Çekmegil, eleştirdiği yazarları halkı yanlış bilgiye inandırmakla da suçlar, bu yüzden kendisi bu yanlışı düzeltmeye çalışır. Bu kitabı okuyan her insan, başta ilim metodunu öğrenir ve okuduklarına bakışını buna göre şekillendirirse kitap amacına ulaşmış olacaktır.
[1] sf. 67
[2] sf. 21
[3] sf. 31
[4] sf. 101
Yorumlar
Daha önce yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yazmak ister misiniz?