Esra Yıldırım tarafından

Değerlendiren: Esra Yıldırım

Tarih: Eylül – 2021 

VAHYE GÖRE BÜYÜK ZULÜM

Resûlullah (s.a.v) efendimiz şöyle buyurmaktadır: “Kim bizim dinimizde bulunmayan bir şey ortaya çıkarırsa o merduttur (geri çevrilmiştir)”.

Yüce Rabbimizin (Peygamber efendimizin de) üzerinde çok fazla durduğu bir konu vardır ki o da İslam adı altında atılmış iftira, hurafe, bi’datlardır. Yüce Rabbimizin, O’nun kulu ve elçisi olan peygamber efendimizin söylediği sözleri çarpıtan ve söylemediklerini de söylemiş gibi gösteren insanların “zalim/zulmeden” sıfatlarıyla sıfatlandırılmaları da bir gerçektir. Zira bu yapılan bizzat Allah’a ve Resulüne atılmış bir iftiradır ve hadisi şerifte de geçtiği üzere böyle bir günah işleyen kimseler Yüce Rabbimiz tarafından geri çevrilmiştir.

M. Said Çekmegil, “Vahye Göre Büyük Zulüm” adlı eserinde bu mevzuatı ele alaraktan, bu zulmün aslında bilgisizliğinin farkında olmayan bizler tarafından okunan ve onaylanan birçok yazar, düşünürün elini kolunu sallaya sallaya, çoğu zaman da kötü niyetle gerçekleştirildiğini anlatmaktadır. Kitabı farklı bölümler şeklinde oluşturan yazar ilk bölümde tümdengelim bir teknik kullanarak öncelikle “zulüm” kavramını genel olarak ele almış, İslam’da hangi davranışların zulüm sayıldığına örnekler vermiş ve sonrasında ise asıl anlatmak istediği konuya, yani hadisi şerifte de geçtiği gibi iftira, bidat, hurafeyi kapsayan zulüm konusuna giriş yapmıştır.

M. Çekmegil, kitapta zulüm kavramının kapsamının ne kadar geniş olduğunu anlatabilmek adına farklı konularda farklı örnekler vermiştir. Tüm bu örneklerden yola çıkarak söyleyebiliriz ki zulmün de zalimin de rengi çoktur fakat hepsinin de ortak bir noktası vardır ki yaptıkları zulüm sonucunda kendisine, karşısındakine, içerisinde bulunduğu topluma veya döneme, ahiretine, başkalarının ahiretine, doğaya veya hakka zarar vermektedir. Her kötülüğün ve günahın özünde hırsızlık, çalma eylemi vardır yine her kötülük ve günahın sonucunda da kişi hakka girmektedir, bu da günahların en büyüğüdür. Buradan yola çıkarak diyebiliriz ki zulüm hakka girmeyi de beraberinde getirebilmektedir.

Yazar, bu tuzağa düşen bilinçsiz Müslümanların en büyük sorununun taklit hastalığından kaynaklandığını dile getirirken, karşı tarafta yer alan gayrı Müslümlerin ise bunu fırsat bildiklerini anlatmaktadır. Gerçekten de bakıldığı zaman özellikle günümüzde bilmediğimiz yollara, sırf diğerlerine ayak uydurmak, geri kalmamak, farklı ve çemberin dışında kalmamak adına giriştiğimiz doğrudur. Özellikle batılılaşma/modernleşme adı altında yapılan birçok İslam’a aykırı hareket ve düşünce tarafında yer aldığımızı görebilmekteyiz. Bu da bizi her şey mubah ve helal gibi bir yanlış düşünceye sürüklemektedir. Bu durumdan/yanlış çizgiden çıkmanın, kurtulmanın tek yolu birer Müslüman olarak Yüce Rabbimizin ayetlerini, en güvenilir müfessir ve alimlerden öğrenmektir ve peygamber efendimizin söz ve davranışlarını örnek alarak bu doğrultuda hayatımızı doğru yola koymayı da amaç edinmektir. Zira Kuran-ı Kerim’in bir mucizesi vardır ki onu yaratanın koruması altındadır ve hiçbir güç onu yok edemez. Ortada böyle bir gerçek varken bazı gaflete düşmüş kimseler Allah’ın sözlerini halen değiştirmeye ve yeni şeyler eklemeye yeltenmektedirler. Bunların dışında bir kesim de vardır ki yine yazarın da değinmiş olduğu gibi asıl kaynağı yok sayarak bir taklit hastalığıyla, doğrunun peşinden, yanlış yollardan geçerek gitmeye çalışmaktadırlar.

İslam dini noktasında yeterli ilme ve zekaya sahip olmayan insanların ellerinden çıkan kifayetsiz eserlerin günümüzde bu kadar artması ve bilinçsiz, bilgisiz insanlar tarafından bu kadar çok okunuyor olması İslam aleminin şu anki durumunun pek de iç açıcı olmadığını ve yanlışlarla dolu bir yolda doğruyu aradıklarını göstermektedir. Başı kesilmiş bir tavuğun, nereye gittiğini bilmeden uluorta dört bir yana koşuşturması gibi insanların da boş zihinlerle her yöne koşuşturduğu bir gerçektir. Üstelik tıpkı hayvan gibi insan da kalbinde iman kadar İslam hakkında yeterli (doğru) bilgiye sahip olmadığı sürece, bu eksiklikle uzun süre yaşayamaz.                                                                                                      

Bu sebeple iman etmek kadar, iman ettiğimiz şey hakkında insanların, gayri Müslimlerin bizleri yoldan çıkarmasına engel olacak kadar bilmeye ihtiyacımız vardır.  Zira düşman her zaman açık somut silahlarla savaşmaz. Geçmişe bakıldığında Müslüman toplumlar özelinde de dünyadaki tüm topluluklar genelinde de düşman için en büyük koz, seni senden iyi tanımasıdır.

M. Said Çekmegil, eserinin bir diğer bölümünde tüm bu anlattıklarını Yüce Allah’ın ayet ve sözleriyle de kanıtlamış ve bu zulme yeltenenlerin ebedi alem olan ölüm sonrası yaşamda ağır şekilde cezalandırılacağını da yine ayetlerle açıklamıştır.

Yazar, zulüm karışmış eser ve makalelerden oluşan 33 başlıklı bölümde, bilerek veya bilmeyerek, isteyerek veya istemeyerek aslında bu yazarların ne derece bir zulüm yaptıklarını göstermiştir. Bu bölüm sayesinde bazen gördüğümüz halde anlamadığımız ya da doğru saydığımız eserlere örnekler sunmuş ve biz okuyucuları aydınlatmış bulunmaktadır. İlerleyen sayfalarda tenkidin öneminden bahsederken tenkidin ibadet olduğuna değinerek bizlerin bir diğer eksikliğimizi de vurgulamaktadır. Tenkit yapabilmek için belli başlı bazı bilgilere sahip olmak gerekir; burada da yine Müslümanın İslam noktasındaki eksikliği büyük bir sorun teşkil etmektedir.

Bazı insanlar bilmediğini saklamak için devamlı konuşur ve bilmediği konuda bile yargı dağıtır, yorum yapar fakat asla susmaz veya bilmediğini belirtmez. Oysaki yazarın eserde de belirttiği gibi peygamber efendimizin de söylemiş olduğu üzere, Allah’a ve ahirete iman eden kimse hayır söylemediği sürece sussun. Burada hayır kelimesi aynı zamanda doğruyu da içermelidir. İyi niyetin ardına sığınmış yalanlardan da hayır gelmeyecektir. Bu sebeple davranış ve düşüncelerimiz kadar ağzımızdan çıkan her sözden de sorumlu olduğumuzun bilincine vararaktan yeri geldiğinde konuşmalı, yeri geldiğinde de susmalıyız.  

M. Said Çekmegil’in asıl anlatmak istediği konuyu özetleyecek olursak; zulmün çok farklı şekillerde, çok farklı kişilerce ve çok sayıda insan tarafından gerçekleştirilebildiği vahye göre zulmün en büyüğünün ise İslam’a, Yüce Allah’a ve O’nun resulüne atılmış her türlü iftira olmasıdır. Biz Müslümanların ise bu günahtan kaçınmak ve bu günahı işleyenlere kanmamak için İslam’ı, kutsal kitabını, emir ve yasaklarını iyi bilmemiz ve bu doğrultuda bir yaşam idame ettirmemiz gerekmektedir.

Vesselam…

Yorumlar

Daha önce yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yazmak ister misiniz?

Yorum Yaz