Seher Çelik tarafından

Değerlendiren: Seher Çelik

Tarih: Eylül – 2021

VAHYE GÖRE BÜYÜK ZULÜM

Zulüm kavramı geniş bir yelpazeye sahiptir ve çeşitleri olmakla birlikte her alan ve her zerremizde mevcuttur. Ürkütücü olan ise yine zulüm kavramının insanoğluna ait olmasıdır. Merhamet, sevgi, şefkat, sadakat gibi güzel ahlak ve değerler üzerine yaratılan insanoğlunun kendinde bulundurduğu zulüm ibaresini ne yazık ki hayatımızın her alanında gerek biz kendimize gerek başka can ve canlılara yapmaktayız. Ben bir hayvanın bir hayvana zulmünü görmedim veya bir bitkinin bir bitkiye zulmüne rastlamadım fakat insanın doğaya olan zulmünü, hayvana olan zulmünü, en kötüsü kendine olan zulüm ve cinsi olan insana zulmüne her saniye şahitlik etmekteyiz. Bir tokat atmak, işkence etmek veya kötü zanda bulunmak gibi çeşitli zulümlerin yanında en büyük zulmü kendine yapmaktadır. Hocamızın kıymetli eserine gelecek olursak, bu da insanoğlunun kendine yaptığı en büyük zulüm örneklerini muhteşem eserinde aktarmaktadır. Ruhun aç olması insanın en büyük boşluğudur ve ruhu doyurmak için boş heves ve boş çabalar içine giren insan ruhunu emer ve kendi hayatından ve zamanından çalarak kendi kendini yer bitirir. Ruhu doyurmanın ve tatmin etmenin en güzel yolu Allah’a varma çabasıdır ve bu da Kur'ân ve sünnet ile olmaktadır. Bütün bunlara erişmek ve yolunu aydınlatmak amacı ile insana bahşettiği akıl gibi mucizevi pusulayı kullanmaktan aciz bir beden başka pusula ve haritalara göre yol alma mecburiyetindedir. Bu yüzdendir ki her daim yoluna engeller çıktığında aşmak için güç ve gayreti bulunmamaktadır. Vahye olan zulüm de insanın kendine ve dine olan zulüm örneği değil midir?  Hocamızın gösterdiği otuz üç örnek, daha önce okuyup kendimce daha az bilgiye sahip kimselere aktardığım kitaplarda bulunmaktadır ve canım o kadar yandı ki! Ne müthiş bir acıdır cehalet ve taklit. Bilmeden bildiğini zannedip onların yolunda yürüyerek Allah’a zanda bulunmak beni bir hayli utandırdı ve hocamızın sayesinde “her sakallıyı deden sanma” ibaresini aklıma getirdi. Dine yapılan bu atıflar ve hakaretler peygambere ve hadislere yapılan bu yakıştırma ve atıflardan ötürü bildiğini zannedenler adına Allah ve Resulünden özür ve af diliyorum.

“Bilmeyen ile bilenler bir olur mu?” ibaresi aklıma gelirken bilmeyip de susmanın aslında ne güzel bir davranış olduğunun farkına vardırdı. Peki ya bildiğini zannedip bilmeden konuşan ve en kötüsü ise bu söylediklerini Allah’a, Kur'ân’a, ve peygambere atfederek söylemesi ne büyük zulümdür; kendine, kendi dinine, başka kişilerin dine olan inancına, İslam’a vermiş olduğu bu zulmün karşılığının ise, Kur'ân-ı Kerîm’den ayetlerle, zalim kimselerden öte olmadığını belirtirken, kemiklerimin dahi titrediğini hissettim. Vücudumun kendi içinde alev aldığı o an kendi cehennemimi yaşadım ve benim gibi farkında olmadan, zalim kimselerin yapmış olduğu yakıştırma ve isnatlar yüzünden, yaşarken kendi bedenini eliyle ateşe vermek bu olsa gerek. Bilmenin müthiş bir lütuf olduğunu ve araştırmanın mahiyetini kavradım. Hocamız da belirtmiş bulunmakta; aslında bilmemenin ve bilmediği için susmanın ne büyük bir şerefe tekabül ettiğini anlamanın verdiği suskunluk ile aklımın yolculuğuna doğru ilerlerken, Hz. İbrahim’in şu sözü aklıma geldi: “Kendisine her sorulana cevap veren muhakkak delidir.” Bu da her işittiğimizi ve her duyduğumuzu aktarmamız gerektiğini savunuyor.

Hayatımızın içine işlenmiş olan taklitçilik ilk önce aileden gelen bir gelenek olarak hayatımıza girmektedir. Fazla dışa gitmeme gerek yok, kendimden yola çıkarak aktarmak gerekirse; yedi yaşında kılmaya başladığım namaz ve başıma örttüğüm örtüyü, ailemin başını tanıdıkların içinde eğmemek adına ve onlar yaptığı için yaptığımı söylemek isterim. Ancak zaman ilerledikçe, ilim yolunda dini veya dünyevi ilim diye ayırmaktan hoşlanmadığım bu kavramın çocukluğumdan beri bana huzursuzluk verdiğini belirtmek isterim, çünkü ilmin ayrım yapılarak öğrenilmesi başlıca bir yanlışlıktır benim nezdimde. Taklitçilikten bahsedersek, biz insanlar yaratılıştan bu yana her alanda üşengeçliğin hayatımızda her fırsatta var olduğunun ve hazırı alma sevdası ile yaptığımız çoğu yanlışların farkına varmıyoruz. Kolayı almak adına ve araştırmanın yoruculuğu yüzünden başkasının ambarından beslenmek daha kolay geliyor ve bu yüzdendir ki din alanında daima yarı tok yarı aç ve hastalıklı zararlı bilgiyi tüketmek zorunda kalıyoruz. Bu da elbette ki ruhumuzu hastalıklardan korumak yerine, daima kötü mikroplara karşı daha zayıf getirmektedir. Sağlam bir vücut direncine sahip kimsenin hastalığa karşı olan direnci ile zayıf olan kimsenin aynı olmadığı gibi, asılsız zayıf bilgi ve gerekçelerle dolu olan bir ruhun kötüye, harama davet çıkarırcasına ve bilgisizlik kanserine yakalanması elbette daha kolaydır. Bu hastalığın yanında bir de bildiğimizi zannederek başka kimselere bulaştırmaktan kimi zaman zevk duymaktayız.  İşte günümüzün en büyük hastalığı olan gelenek ve taklitten zevk duyarak aktarmaktan asla gocunmuyoruz. Günümüz Müslümanlığının bu kadar noksan ve eksik olmasının aslında en büyük sebebi bu değil mi? Dini kendimize elbise biçercesine uydurmaya çalışıyoruz. İşimize geldiği noktada Müslüman, gelmediği noktada ise çağdaş olmaya çalışıyoruz. Ne yazık ki çağa göre dini şekillendiriyoruz ve bunun yanında Allah’ın kelamına, peygamberine ve sünnetine iftira atmaktan gocunmuyoruz bir de bunu çok şey biliyormuş edası ile aktarmayı seviyoruz. Halbuki ne tür bir zulme sebebiyet verdiğimizin farkında olan ve olmayan iki kesim halinde ilerliyoruz. En acısı ise, aklımızı kullanarak doğruyu bulma ve bilme imkanı elimizde var iken yapmamız. Bütün bunların yanında bir de Araf’ta olan bir kesim vardır ki ne kötü ile ne iyi ile ilgilenmemektedir. Yanlışın ve doğrunun, bilginin ve bilmenin hiçbir değer ifade etmediği şekilde yaşayan gruplar vardır ki onlarda bilmeden ruhlarına bilgisizlik zehri enjekte etmekten geri durmazlar. Ne gariptir ki insan insanın hem şeytanı hem rahmanı hem de kurtarıcısı olabiliyor. Allah bizi hem kendi şeytanımızdan hem nefsimizden hem de cahil kimselerin şeytana olan hizmetlerinden korusun! Vermiş olduğu aklı kullanma ve onu İslam gibi güzel bir dinin güzelliğini bulma çabasından mahrum etmesin! Hocamızın acı çekerek yazdığı cümleler içimi sızlatırken, bir daha İslam’a olan bu darbelerin ve zulmün son bulması dileği ile bizi doğru bilen kesimden eylesin! Her ilacın derde deva olmadığı gibi her bilginin de deva olmadığını bu kitabı okuduğumda anladım.

M. SAİD ÇEKMEGİL’E: ‘Bilge’ kavramı üzerine yakışan önderlerden biri. Yaklaşımları ve cümleleri, en cahil ve bilgisiz kimsenin aklını kurcalayıp araştırmaya yönelten nitelikte olup okumaktan haz ve mutluluk duymanın yanında, tanımaktan şeref duyduğum yazarlardan biri.

 

AD SOYAD: SEHER ÇELİK 

OKUDUĞU OKUL VE BÖLÜM: MUŞ ALPARSLAN ÜNİVERSİTESİ İŞLETME BÖLÜMÜ

KİTABIN ADI: VAHYE GÖRE BÜYÜK ZULÜM

ISBN:  9  786052  152577

 

Yorumlar

Daha önce yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yazmak ister misiniz?

Yorum Yaz