Fatmanur Aydın tarafından

Değerlendiren: Fatmanur Aydın (Coğrafya Bölümü – 4. Sınıf)

Tarih: Ağustos – 2021

MÜNEVVER ANLAYIŞIMIZ

Kitapta “Münevver nedir? Münevver olmanın koşulları nelerdir? Münevver kime denir?” gibi soruların cevabını bulabilmekteyiz. Bunun yanında İslam’da kadın konusuna da ayrıca yer verilmiş. Aydınlanma hakkında konuşulacaksa, Müslümanların en fazla eleştirildiği kısma “İslam’da Kadın” konusuna değinmeden geçmeyen yazar, kitabın sonlarına doğru kısa kısa konuşmalara yer vermiş. “Münevver insan” ayrımını yapabileceğimiz şahane örnekler sunmuş. Münevver insanın ne olup ne olmadığı hakkında didaktik bilgilerden sonra örneklerle iyice zihne oturan bu diyalogların sonunda, kitapta üzerinde sıkça durulan ‘’kendini bilmek’’ düşüncesiyle kitabı özetler şekilde sonlandırmış. Eseri daha iyi anlamak adına bahsettiğim noktaları detaylıca inceleyelim.

 “Bilindiği gibi münevver lafzı Arapça bir sıfattır; nur’dan gelir. Parlatılmış, aydınlatılmış, ışıklı manalarındadır. Münevver de aydınlanmış, karanlıktan kurtulmuş insan…”.  Münevver kelimesin Arapça kökenli olduğunu ve bugünkü Türkçe karşılık olarak aydın anlamına geldiğini söyleyebiliriz. Bugün toplumumuzda ‘’aydın’’ denilince sol görüşlü, inançsız kişilerin algılanıyor olmasına tepki, kendine aydın denmesine mani olunarak değil, tam tersine gerçek aydın tarifine uygun yaşanarak gösterilebilir ve gösterilmelidir. Bugünkü şartlarda ülkemizin handikabı ise bütün aydınlarının Müslüman olmasının imkansızlığı kadar –aslında öyle olması gerektiği halde- bütün Müslümanlarının aydın olmasının da imkansızlığıdır.

Münevver insan olmak; sadece eleştirmek, üniversite mezunu olmak, inançsız ve aykırı olmak, kibirli ve küstah tavırlar takınıp ahkâm kesip ‘’ben oldum, tamamım!’’ demekten çok uzak bir durumdur.  Eleştirmek her zaman bir şeyi yapmaktan daha kolaydır. Eleştirirken yapıcı olmaya gayret göstermeli ve yıkıcı tutumlardan kaçınmak gerekmektedir. Üniversite mezunu olmak tek başına bir anlam ifade etmez. Belki kişinin CV’sini daha dolu göstermeye yarar ve kolay iş bulmasını sağlayabilir. Önemli olan (genelleme yapacak olursam) sizden maddi talep beklenmeyen ve iş hayatınızın olmadığı yıllar zarfında, eğitim ve öğretimin hakkını vermektir. Amaç okul bitirmek, dereceyle mezun olmak olmamalıdır. Üniversitenin amacı, daha uygar ve sivilize olmaktır. İş imkânı için kapılar açılıyorsa elbette sonuna kadar gidilmelidir. Ama ilk hedef, bir insan olarak donanım sağlamak ve kendini eğitmek olmalıdır. Fakat şimdi üniversite öğrencileri bu amaçtan fazlasıyla sapmış, kariyer ve etiket odaklı hale gelmişlerdir. Bu sebeple münevver insan olmanın yolu, üniversite mevzunu olup bir belge sahibi olmaktan geçmez. İnsan kendini eğitme şansını nerede buluyorsa orada eğitebilir ve öğrenebilir. Yeter ki öğrenme ve okuma tutkusu bitmesin… Münevver insan inançsız olamaz. Şimdilerde her ne kadar aydın kesim Cihangir solcularıyla bir tutulsa da, Allah inancı olamayan biri yeteri kadar aydınlanmamış demektir, sadece birkaç kitap okuyup cilalı laflar etmek kişiyi münevver yapmaz.

Münevver insan kendini bilir. Münevver insan ne kadar öğrenirse öğrensin tamam olmayacağını da bilir, kendini eksik görür, öğrenir durur. Öğrendikçe aydınlanır, çevresini aydınlatır, ışığının saçtığı yolda çevresindekiler kolay kolay takılıp düşemez. Münevver insanın ne olmadığını ifade etmişken kitapta da ne olduğu hakkında yazar bahsetmiş : ‘’Kısaca: kendini bilmesi,kendisine bilme meziyetlerini vereni bilmesi,kusur ve meziyetleriyle aczini ve neleri yapmaya muktedir olduğunu bilmesi…Aydınlığa çıkabilmenin ilk şartlarıdır.’’ Kendini bilmek olgusu bu kadar önemliyken, bilmediğini bilmemek durumu vardır ki o çok fenadır. Böyle insanlara cahil denir ve bu kimseler bildiğini zannedip doğrulara kapalıdır. İyice düşünecek olursak maalesef çevremizde böylelerine sık rastlarız…

Kitapta “İnsan İyi İse İmiş” başlığı altında geçen hikâyede, adamın birinin insan iyiliğinin ve kalp temizliğinin yeterli geldiğinden ve böylelerinin ibadet yapmasına lüzum olmadığından bahsedilmiş. Bu aynı ‘’Allah benim içimi biliyor’’ nidalarına eş bir söylem olmakla birlikte daha fecisi “Namaz kılmakla her şey oluyor mu sanki!” söylemidir. Namaz kılmakla her şeyin olmadığı doğrudur ama Müslüman bilir ki namaz kılmadan hiçbir şey olmaz. İslam’ın şart koştuğu bir şeyi yok saymak, cehaletten de uzak kolaya kaçmaktır. İslam’ın şart koştuğu ibadetleri yapmayıp içinin iyiliğinden, kalbinin temizliğinden medet umanlar ahirette umduğunu bulamayacaklardır.

Eserde üzerinde durulan diğer bir konu ise İslamiyet’ten uzak olanların hatta Müslümanların bile tam olarak anlayamadığı önemli konulardan birisi: Dört Kadın Meselesi.

İslamiyet’te erkeğe zaruri bazı durumlarda ve içlerinde adalet sağlanması şartıyla dörde kadar eş hakkı verilmiş, emredilmemiştir. Bunun yanında ilk eşin rızası alınmadan evlilik söz konusu değildir. Keyfiyete bağlı olmayan bu evlilikleri İslam zorunda kalmadıkça tavsiye etmez. Bazı şeyleri konuşurken o zamanki Dünya şartlarını göze alarak konuşmalı ve inceden inceye ölçüp tartmak gerekir. Kur’an-ı Kerim bir rehberdir ve onda açıklanmamış bir konu yoktur. Kitapta Peygamberimizin evliliklerinden ve neden fazla sayıda evlilik yaptığından bahsedilmesini bekledim hep, fakat yazar tercih etmemiş. Fazla sayıda evlilik yapan Peygamberimizin İslam karşıtlarınca çokça eleştirildiği ve nefsine düşkün biri olduğu imalarına cevap ve bilmeyen okurlar için ışık olacak bilgilerin yer almaması, kitapta göreceğim eksik noktalardandı. Peygamberimizin Hz. Hatice’nin vefatından sonraki evliliklerinin, kısmen yaşlı zamanında ve Hz. Aişe hariç diğer eşlerinin yaşlı ve dul kadınlardan oluşması, onun nefsine düşkün biri olmadığının ve bu evlilikleri farklı amaçlarla yaptığının kanıtı niteliğindedir. Buna kanıt gerekmese bile gayrimüslimler açık aradığından ve kafası karışık arkadaşlara daha doyurucu ve aydınlatıcı bilgiler olması açısından kitapta Sevgili Çekmegil’in yorumuyla okumak isterdim.

“Kadın da İnsandır” başlığı önce olumsuz önyargıyla başlamama neden olsa da, başlığın çarpıcı ve merak uyandırıcı oluşu sebebiyle dikkatli okuduğumu ve bunun iyi bir yazar olmanın teknik bir hilesi olduğunu bahsetmeden geçemeyeceğim.

Kadının da toplumda pek ala yeri olduğunu ve değerli olduğundan bahsedip konuyu bitiren yazar, kitapta “Konuşmalar” kısmına geçiyor. Diyaloglar halinde kısa kısa ve farklı başlıklarla gördüğümüz bu konuşmalar, münevver insan ve olmayan insan şeklinde karşılık bulmuş ve pekiştirilmiş. En beğendiğim konuşma Ömer ile İlker’in “Hem Sosyalist Hem Müslüman Olmak Üzerine” konuşması oldu. Önceki yıllarda sosyalizmin eşitlikçi ve tozpembe hayallerine kapıldığım olmuştu. Fakat işin aslının öyle olmadığını, bütün izm’lerin üç aşağı beş yukarı aynı olduğunu ve İslam’ın izm’lere ihtiyacı olmadan tüm güzellikleri bünyesinde barındırdığını anladığım vakit, İlker gibi kofti düşüncelerden uzaklaştım ve hakikate ulaştım. Tamam olmadığımı çok eksik olduğumu bilerek ulaştım. Karşımıza Ömer gibi münevver insanların çıkması duasıyla yazımı sonlandırıyorum.

Selam ve dua ile.

 

Yorumlar

Daha önce yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yazmak ister misiniz?

Yorum Yaz