Münevver Anlayışımız kitabından
Esra Yıldırım tarafından
Değerlendiren: Esra Yıldırım (Bursa Teknik – Sosyoloji – 3. Sınıf)
Tarih: Ağustos – 2021
MÜNEVVER ANLAYIŞIMIZ
Bilgi çağını aşıp bilen insan çağına ulaştığımız şu vakitlerde biz insanlar için ilim sahibi olmak kadar sahibi olduğumuz ilmin kaynağı, gerçekliği ve işimize yarayıp yaramadığı da çok önemli bir noktadır. Tüm bu adımlar farklı toplumlarda, farklı inançlarda ve farklı dönemlerde farklı anlayışlarla sürdürülmektedir. Edward Said, “Entelektüel” adlı eserinde bu kavramı tanımlarken “Kendisini ilgilendirmeyen konulara burnunu sokan kişiye entelektüel denir” şeklinde bir ifade kullanır. Bu ifade genel olarak Batı’da özellikle Reform ve Rönesans’ın egemen olmasıyla ortaya çıkan keşiflerin, özgürlük ve bağımsızlığın etkisiyle oluşan bir zihniyeti temsilen kullanılmaktadır. İslam inancında ise bundan farklı olarak Münevver kavramı yer alır. Bizler çoğu zaman Bilge- Münevver- Entelektüel kavramlarını birbirleriyle karıştırır veya bir sayarız. Oysaki bu kavramlar bir sayılamayacak kadar farklı manalar taşımaktadır. Münevver kavramı, İslam inancıyla bir ömür sürdüren Müslüman şahsiyetinin sahip olacağı bir özelliktir. Zira Müslüman, her konuda müsriflikten kaçınması gerektiği gibi vaktin de israfından sakınmalıdır. İlim öğrenme yolunda geçirilen vaktin, bir Müslümanın genel ve özel hayatının dışında kalan, kendisini ilgilendirmeyen ve işine yaramayan yanlış ve gereksiz bilgiden de kaçınması, en azından öncelik meselesi haline getirmemesi, gereken bir noktadır.
“İlim, ilim bilmektir, ilim kendini bilmektir
Sen kendini bilmez isen, ya nice okumaktır
Okumaktan murat ne Kişi Hak'kı bilmektir
Çün okudun, bilmezsin, Ha bir kuru emektir
Okudum, bildim deme, çok tâat kıldım deme
Eğer Hak bilmez isen, abes yere yelmektir.”
M. Said çekmegil, “Münevver Anlayışımız” adlı eserinde bu konuyu ele alırken Münevverliğe giden yolun meşakkatli ve bir usule sahip olduğunu anlatmakla başlamıştır söze. İlk sayfalarında kullandığı “sun’i aydınlık” kavramıyla insanın ilme harcayacağı vaktin kıymetinden bahsederken bazı insanların bu yolda sabrı ve zamanı çok iyi yönetemediklerine değinmiştir:
“İnsan güneşli günlerde gözünü kapamamışsa; uyumuyorsa tabiatıyla münevverdir, yoluna görerek devam eder. Fakat arayıcılığı geceleri de devam edecekse, gözü açık da olsa, suni ışıklar da yaksa doğruya isabet etmesi zorlaşacaktır.”
Yazarın bu sözlerinden birçok anlam çıkarılabilir, fakat benim çıkardığım anlam şudur ki; biz insanlar fıtratımız gereği bilmek isteriz. Bu isteğimiz de hangi konuda olursa olsun tek bir anlığa mahsus olmadığı gibi tek bir konuya da özel değildir. Bu hayatta, bizlere verilen bu uzunca (bir o kadar da kısa) sürede, bu isteğimize çok güzel karşılık verebileceğimiz gibi, bu isteği yok da edebiliriz. Bu yalnızca, bu nimetin bilincinde ve isteğinde olup olmamakla ilgilidir.
Bu yolda devam eden birçok insan genelde gündüzleri yok sayarak gecelerini kullanmakta daha doğrusu heba etmektedir. M. Çekmegil’in de söylemiş olduğu gibi, gecelerini, bizlere verilmiş olma nedenine uygun kullanmayan münevver adayları istedikleri kadar dinlenmeye, uyku ihtiyaçlarını gündüzden karşılamaya çalışsın, gündüzün gerçek aydınlığıyla aydınlanamadıktan sonra, gecelerin yapay ışıklandırmalarıyla yolunu bulamaz. Gecelerin bizlere, gündüzleri daha sağlıklı ve açık zihinlerle yolda olmak için, bir nimet olarak verildiğini unutmamak gerek. Neticede her şey bir amaç için görevlendirilmiş ve yaratılmıştır ve buna gece ve gündüz de dahildir.
Yukarıda bahsettiğim yazarın sözlerinden anladığım bir diğer nokta vardır ki ona boşuna çekilen kürektir. Biz insanlar edindiğimiz bilgilerin her koşulda bizleri kurtaracağına aldanırız. Oysaki güvenilir olmayan bir yolu tercih ettiğimizde, o yolun sonunda huzur ve refah olacağından emin olsak dahi, bizlerin o sona ulaşması mümkün değildir. İnsan her ne kadar kesin ve doğru bilgilerle yoluna devam etse de her zaman boşluklarla karşılaşır ve bu boşlukları dolduracak tek bir gerçek vardır ki o da İslam’dır. İslam’ın çizdiği yolun dışında bir yolla Münevver olunmaz. İslam gerçeğini yok sayan ve yalanlayan bir yolda da Münevver olunmaz. Biz insanlara ilmi bir nimet olarak veren Yüce Rabbimiz İslam’dan uzak bir hayat sürdürenlere, bu ilimleri birer nimet değil, imtihan olarak sunar. Zira onların yolu, sonuna varılamayacak kadar çukur ve bataklıklarla doludur.
Yazar, kitabın ilerleyen sayfalarında, müteşekkir bir münevverin kimler arasından çıkmasının güç olduğuna değinir. Bunlar çoğunlukla modernleşmenin etkisiyle maddi konforu elinde bulunduran fakat manevi konfordan (ilim ve ahlak sahibi olmaktan) aciz, tüm vaktini arzu ve hevesleri, yani nefisleriyle hareket eden ve düşünen bir grubu kapsamaktadır.
M. Çekmegil, kitapta “Realite” başlığı altında Türk milletinin durumunu açıklarken ihanet edilmediği ve sağlam bir istikamette yol aldığı sürece tarihte millet olmaya müsait bir yapımızın olduğundan söz eder. Fakat sadece bunlar değil, kimi zaman Garplıların yoldan çıkartmalarıyla kimi zaman da içimizden bazı insanların buna meyilli olmalarıyla aslımızdan uzaklaşarak kötü manada asimile olmuşuzdur tarih boyunca. Burada yatan asıl, temel sebep ve sorun ise, uzaklaştığımızı söylediğimiz aslın gerçekte hiç farkında olmayışımız ve bu konuda bilgilendirilmeyişimizdir. Başı kesili bir tavuğun ayağının bastığı her yöne koşturması gibi, bizler de, bilinçsizliğimizle ve yeri geldiğinde asılsızlığımızla bize sunulan her yere koşturmaktayız.
Yazar yine bu noktada Tanzimat döneminin bu konudaki büyük rolüne değinerek aslında yeniliği yanlış anladıklarını ve eski-geri gördükleri her şeyi temelden düzenlemektense bozuk temeller üzerine inşalar yaptıklarını vurgular. Bu konuda diyebiliriz ki temeli sağlam olmayan bir yapı gibi, bir idare de yıkılmaya mahkûm bir harabedir.
Yazar, “Sebeplerin Tespiti” başlığı altında aslında Batıda ortaya çıkan Kapitalizmin etkisiyle halk ve aydınlar arasında büyük bir uçurumun oluştuğundan bahseder ve yine Mehmet Kaplan’ın bir sözlünden alıntı yaparak, kültüründen dininden, içerisinde doğup büyüdüğü bir bireyi olduğu toplumun tarihinden, ailesinden; kısacası, aslından kopmuş, bir kimseye münevver denmesinin ne kadar yanlış ve üzücü bir durum olduğundan bahseder. Bu duruma örnek olarak III. Selim döneminden bu yana ülkemizde yaşayan aydınların yaptığı çalışmalarında ne ulusallığın ne de evrenselliğin yer aldığına vurgu yapmıştır. Zira aydınlarımızın, yazarın da söylemiş olduğu gibi, her şeyden önce kendi problemlerine bir açıklık ve çözüm getirebilmiş olmaları gerekir. Bu ise yalnızca kendini ve içerisinde bulunduğu yapıyı bilmekle mümkündür.
Yorumlar
Daha önce yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yazmak ister misiniz?