Münevver Anlayışımız kitabından
Fatih Aydın tarafından
Değerlendiren: Fatih Aydın
Tarih: Ağustos – 2021
MÜNEVVER ANLAYIŞIMIZ
Said abinin bu kitabı da diğer eserlerine benzer şekilde oldukça önemli bir konuyu ele almaktadır. Sosyal hayatın inşası hususunda en büyük görevin “münevver” dediğimiz okumuş, görece aydınlanmış insanlara yüklenmiş olması münevver meselesinin ne denli önemli bir konu olduğunu anlamamız için yeterli olacaktır. İslam toplumlarının hemen hepsinin yaşadığı ortak sorunlarından temelinde de işte bu münevver sorunu yer almaktadır. Kendi insanından, toplumundan, toplumunun dininden ve değerlerinde bihaber olan bu yarı aydın kişiler bir noktadan sonra cahil insanlardan çok daha zararlı hale gelmekte içinde yaşadıkları topluma bir nevi düşman kesilmektedirler.
Said abi de eserinde bu sorunu detaylı şekilde incelemektedir. İlk olarak “Münevver kime denir?” sorusunu çeşitli yazarlardan yaptığı alıntılarla eni konuna açıklayan Said abi nihayetinde ince elenip sık dokunmuş bir münevver tanımı yapmaktadır. Bu tanım üzerinden ise etrafımızda kaç tane bu şartları sağlayan münevver gördüğümüz sorusunu bize yönelterek durumun vehametini gözler önüne sermektedir.
Kitabın devamında yer alan sayfalar ise bu topraklarda yaşayıp münevver geçinen insanların İslam hususunda ne gibi hatalı düşüncelere sahip olduğunu örneklerle açıklamaktadır. Bu insanlar bilhassa kadın mevzuunda çok yanlış düşüncelere sahip olup İslam’ın kadına bakışı hususunda batıdan devşirme fikirlerle mügalata yapmakta ve bunu bilgisizliğe dayalı içselleştirilmiş bir din düşmanlığına dönüştürmektedirler. Yine mesela bir diğer husus da bu kişilerin dinin emrettiği ibadetlerin gerekliliği ve bugün dahi kalp temizliği olarak anılan mevzularda oldukça cesur şekillerde hükümler verebilmeleridir. Bu iki örnekte de görüleceği üzere yarı okumuş bu münevver geçinen kimseler aslında cephe aldıkları din hususunda herhangi bir bilgi sahibi değillerdir. Bu sebeple de cahil kimseden az ama hala cehalet dolu okumuşlukları ile ayrışıp bu ülke için değer üretmeyen bir yük haline dönüşmektedirler.
Kitabın ilerleyen bölümlerinde Said abi bu seferde mürteci kavramını irdeleyerek esas mürtecinin kim olduğunu cevaplamakta ve günümüz insanının bu hususta da bir yanılgı içinde olduğuna dikkat çekmektedir. Bu durum artık öyle bir hal almıştır ki insanlar aydınlık sahibi olarak addettikleri kişilerin aslında esas mürteci olduğunun farkına dahi varamamaktadır. Kitabın ilerleyen bölümleri ise oldukça orijinal bir format içermektedir. Kitabın da ikinci bölümünü oluşturan bu sayfalar çeşitli konularda kurgu karakterlerin diyaloglarını içermektedir. Bu konuların bazıları şu şekildedir: “Allah’a İnanamamak Üzerine”, “Hem Sosyalist Hem Müslüman Olmak Üzerine”, “Münevver Üzerine”, “Edison Üzerine” (İslam’sız hayır amelin geçersiz oluşuna dair), “Allah’la Kul Arasına Kimse Giremez Üzerine” vs.
Öncelikle şu belirtilmelidir ki pek çok yazar ve entelektüel Tanzimat’tan günümüze halk ile aydınlar arasında büyük bir boşluğun girdiğinden dem vurmakta ve bunun muhtemel zararlarından bahsetmektedir. Örneğin Abdülhamid devrinin önde gelen simalarından Said Halim Paşa’nın “Halk ile aydınlar arasında doldurulmasına imkan olmayan bir uçurumun içine girilmiş olmasına” dair sözünü Mehmet Kaplan münevverler üzerine şu tespitiyle tamamlamaktadır: “İçtimai kıymetlerin tam bir anarşiye uğradığı bir devrin sarsıntılarını derinden duymuşlar; tarihe, dine, aileye olan bağlılıklarını kaybetmişlerdir”. Said abi de bu iki sözü şu şekilde bağlamaktadır: Bu kişilerin “seçkin, yani münevver sayılması, felaketlerin sebeplerinden biri olarak görülebilir”.
Said abinin tanımlamasıyla münevver olan kişi:
- Kendine ait düşünce yetisinin yaratıcı tarafından bahşedildiğini bilmeli,
- Bildiği şeylerin mükellefiyetine vakıf olmalı,
- Bildiklerinin bir hududu olduğunu kabul etmeli,
- Bilmediği meseleler hakkında bilmediğini kabul edebilme yetisine sahip olmalıdır.
Bu sebepledir ki şu hasletlere sahip olanlara münevver denilemez:
- Mefkuresiz olanlar,
- Bildiğinin karşılığı olarak mükellef olması gerekirken vazife yüklenmemişler,
- Her şeyi bilirim havasına girip bildiklerinin bir hududu olduğunu kabul etmeyenler,
- Bilmediği meselelerde bilmediğini kabul edemeyenler.
Kitap ana hatlarıyla bu şekilde özetlenebilecekken belki bir son olarak Cem Karaca’nın “Yarım Porsiyon Aydınlık” adlı şarkısı, Said abinin dediklerini bir bakıma kısa ve öz ifadelerle özetlemek adına burada yer alabilir. Cem Karaca’nın ömrünün tövbe edip dine sarıldığı ikinci yarısının eseri olan bu şarkının sözleri şu şekildedir:
Her zamanki köşenizde
Her zamanki barınızın
Önünüzde viski ve havuç
Ve bir eliniz çenenizde
Kaşınız hafifçe yukarıda
Bakışlarınız ne kadar bilgiç
Hiçbir şey üretemeden
Sadece eleştirirsiniz
Sinemadan siz anlarsınız
Tiyatrodan, müzikten
Heykel, resim, edebiyat
Sorulmalı sizden
Ekmeğin fiyatını bilmezsiniz
Ama ekonomi, politika
Karılarınızı döverken siz
Ne kadar bilimselsiniz
Bu yaz yine güneydeydiniz
Bol rakı, güneş ve deniz
Her şey bir harikaydı
Ancak yerli halkı beğenmediniz
Burda da, orda da o aynı barlar
Hep o aynı yarım porsiyon aydınlık
Aynı çehreler, aynı laflar
Vallahi hiç değişmemişsiniz.
Yorumlar
Daha önce yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yazmak ister misiniz?