Münevver Anlayışımız kitabından
Merve Kılıç tarafından
Değerlendiren: Merve Kılıç (Sosyoloji – 3. Sınıf)
Tarih: Ağustos – 2021
MÜNEVVER ANLAYIŞIMIZ
Şüphesiz insanlar, doğru yolu her imkanda arayıp aramadıklarından sorumludurlar. İnsan insanlığını yaşıyorsa doğruyu aramadan edemez. Bu arayıcılık durmayacağından -nasıl ki- hayat dinamikleri de durmaz; insan, gece-gündüz demeden akıp giden ömrünün problemlerini doğruya en yakın şekilde çözme çabalarını sürdürecektir. Münevver Anlayışımız kitabında M. Said Çekmegil insan ömrünü bir yola benzetmiştir. Bu yolda insanoğlu ya Kur'an birlikteliğiyle yolunu Münevverleştirir ya da karanlığa doğru ilerler. Yazarın kendi cümleleriyle: İnsan güneşli günlerde gözünü kapatmamışsa; uyumuyorsa tabiatıyla münevverdir, yoluna görerek devam eder. Fakat arayıcılığı geceleri de devam edecekse, gözü açık da olsa, sun’i ışıklar da yaksa doğruya isabet etmesi zorlaşacaktır. Gecenin bitmesini, karanlıkların gitmesini bekleyecek kadar sabrı olanlar elbette yanlış yola, çıkmaz sokaklara sapma tehlikesini atlatma imkânlarını israf etmemiş olurlar. Sabredemeden, sabahı beklemeden karanlıklarda, el yordamıyla yola devam etmekte ısrarlı olan acilci gayri münevverlerin dünyalarına bakınız; nasıl bir çıkmazda yuvarlanıp gidiyorlar. Mumdan elektriğe kadar sun’i aydınlanmalar, insanların istirahatleri yarayan gecelerini nasıl uykusuz kıldı, görünüz. Bu insanlar güne çıksa bile artık onların güneşten faydalanmaları, bu uykusuz ve huzursuz kafalarıyla nasıl mümkün olacaktır? Sefih ve aşağı yaşantılarını kaybetmek onlar için pek ağır gelir. Bu ağırlığın altında ezilmemek için düşünceden kaçarlar. Düşünmemek; keyfini kaçırmamak, gününü gün etmek için, sömürdüğü insanların sırtından edindikleri ne kadar imkan varsa hepsini kullanırlar. Bu adamlar avizeleri gün ışığına tercih etmiştir, der. Yazının devamında Çekmegil, uydurulmuş “-izm”lerle kendilerini kandıran batılların bu yolda ancak kendilerini kandırdıklarını ifade eder ve der ki:
Bireysel kapitalizm olan Liberalizmle, devlet Kapitalizmi olan Komünizm arasında yuvarlanırken, önlerine çıkan kendilerine benzemeyenleri, çıkarlarına engel gördükleri için merhametsizce ezmek isterken, beğenmedikleri Faşizm yöntemlerini zalimane kullanan böylesine acilci gececilerden ışıklı bir dünya beklenir mi? İlerleyen sayfalarda Çekmegil, “İsraf ekonomisini, kendi günlük çıkarlarıyla, Makyavel ustalarından aldıkları talimatla habire körükleyen kapitalistlerin elinden insanlığın yakası nasıl kurtulacaktır? Her türlü tüketim-zaman ve mekan dahil-israfından koruyacak, insanın ve toplumun saadetini sağlayacak, ruhbanların dogmatik saplantılarından uzakta, ilme bağlı bir iktisadi sistemden başka hangi düzen kurtuluşa vesile olabilir?” cümleleriyle aydınlığa çıkacak yol için tavsiyelerde bulunuyor ve kurtuluşun da muhakkak bu tavsiyeler neticesinde gerçekleşeceğinden bahsediyor. Kitapta beğendiğim, İmam Nevevi’nin eser teşvikini sağlayan bir sözü: “Kişi kitap yazmak ile meşgul olmalıdır. Tasnif insanı tahkike zorlar…”.
Prof. Van Der Gablentz’e göre “Aydın, muhakkak surette tahsilli, bilgin kişi demek değildir, her okumuş insana aydın denilemez. Bazen okuryazar olmayan bir kimse de bu sıfata hak kazanır, öyle bilgin kimseler vardır ki bunlar kendi sahalarında kapalı kalmışlardır, başka hiçbir şeyden anlamazlar...”.
Çekmegil kitabın başka bir paragrafında diyor ki: İslam, iman ruhunun, bitmez tükenmez, durmaz, dinlenmez aksiyonundan ibarettir. Müslümanlığın vecd ve heyecan anlayışını muhafaza eden, onun en küçük emrine en yüce mana gözüyle bakan, sonra da o emrin gerektirdiği mücadele ruhuna bürünen her fert, İslam’ın ebedi bir çaba, bir aksiyon davası olduğunu takdir eder. Yoksa bakkallardaki boş konserve kutuları gibi sadece marka Müslümanı kalacak olursak, ibadetlerimizi yerine getirdikten sonra vazifelerimizin bittiğini sanarak, iman iddiasından, utanmamız icap eder. İnsanın karanlıktan kurtularak ışığa kavuşması, aydınlığa çıkması; yani münevver olması bilmekle başlar. Eğer insan, amacının doğruluğuna inanıyorsa o amaca karşı, imkanları nispetinde birtakım vazifeleri olduğunu da bilir; bu ilkelerinin neler olduğu bilmek için gibi herhangi bir araştırma bilgisine sahip değilse, o insanın münevver olacağından şüphe edilir. İnsanların hayvanlardan ayrı yüce gayeleri, ferdî ve içtimaî görüşleri vardır, yani bir ideale sahip olması lazımdır.
Kitapta beğendiğim alıntılardan güzel bir cümle: Prof. Dr. Mehmet Kaplan’ın deyimiyle, “İnsanı değerli kılan şey, midesi değil kafası, yedikleri değil düşündükleri ve yaptıklarıdır”.
Şurasını bir daha belirtmeden geçmeyelim ki: Düşünemeyenler, düşünmesini bilmeyenler diğer yaratıklardan fazla bir haysiyet taşıyamazlar. Düşünmesini bilmeyenlerde herhangi insani bir fazilet aranmaz. Onlar halk arasında sahte bir şöhrete ulaşsalar bile Ahnef ibn Kays’ın dediği gibi: “İlim ile takviye edilmeyen izzet zillete dönüşür”.
İlerleyen paragrafların birinde Çekmegil, sözde aydın olduklarını ifade ederek Türkiye’de yaşayan ve ilmi etiketler taşıyan yazarların bazılarını da eleştiriyor. Bir tanesinin düşüncelerinden bir kesit: Din bu dünyada nizam ve intizam yolunu açarak dünya ötesinde mesut olmayı sağlar. İnsanlar, dinin yanında ya da karşısında olarak mutlak akıbetlerine -iyi veya kötü- akıp giderler. Çekmegil diyor ki: Dinin bu niteliğini bilmeyenler için din, dünya için bir nizam olamaz.
Kitapta Prof. İbrahim Kafesoğlu’nun bir alıntısında yazar diyor ki: İlmin hakiki mahiyetini idrak edemediğimiz müddetçe de gençlerin yabancı kültür taşıyıcıları olarak halkın karşısına çıkmaları önlenemeyecektir. Düşünürün o zaman demek istediğini, bu zamanda daha iyi anladığımı söyleyebilirim. Günümüze baktığımızda bu zamanki genç neslin batıya daha çok özentiliği, ilimsiz kalmak, ilim edinememek, kendini donanımlandıramamak, vb. Halbuki yazarının dediği ilim içinde bilim, sanat, İslami faaliyetlerle uğraşılsa eminim ki bu tarz boşluklara düşülmeyecek, özentilikler olmayacağından eminim.
Münevverlikle ilgili son olarak Çekmegil: İnsanın kendisini bilmesi, yani münevver olması; bu olmayınca insan karanlıkta kalır, aydın olmak, aydınlıktan bahsetmek onlar için bir fanteziden öteye geçemez, diyor. “Onlar ilmini kavrayamadıkları şeyi yalan saydılar” ayet-i kerimesinin işaret ettiği zümrelerden olsa gerek “Cahillerle ünsiyet azabın en elimidir” diyor büyük münevver İmam-ı Azam. Bacon da: “Hiçbir zevk hakikatin verdiği hazdan üstün olamaz. Bilgelik, dünyanın düzeninden ziyade kendi arzularını değiştirmektir” der.
Kitabın bir diğer kısmında Yazar, İslamiyette kadın ve haklarından bahsetmiş, erkeğin 4 kişi ile evlilik hakkı, cahiliye dönemi ve sonrasında Peygamber efendimiz zamanındaki kadın profilinden bahsetmiş, bu konulara açıklık getirmiştir. Çekmegil’in kitapta bir yazardan alıntıladığı cümlelerle: Bazıları İslamiyet'in hürriyetini yok ettiğini, onu esir haline getirdiğini söylerler. Halbuki bu tamamen yanlıştır diyor. Gerçekten de İslam hukukçularının kayıtlarında şunları görüyoruz: “Hiçbir kanun kocanın lehine şahsiyetini kaybetmeye kadını zorlayamaz.”
Bir diğer başlıkta, mürteci kavramından bahsetmiştir. Mürteci geriye dönen demektir. Basit olarak bir örnek verirsek, eskiden matbaa olmadığı için kitaplar kalemle yazılırdı diye matbaaya heves etmeyen kimse mürtecidir.
Said Çekmegil mürteci kavramını birkaç paragraf aşağıda daha derinlemesine bir örnekle açıklıyor: İslam'dan uzaklaşmış eski cahiliye devirlerinde, şuursuz insanlar elleriyle yaptıkları putlara taparlardı; yirminci asırda kendi gibi yaratıkları putlaştıranlar mürtecinin en sefilidir.
Hayvanlar gibi yaşanıldığı söylenen devirlerde, insanların aralarındaki münasebet yalnız mideye ve benzeri temel duygulara dayanırdı, dostlukları ve düşmanlıkları hep bu açıdandı. Bugün de kendi aralarındaki nizamları yalnız iktisadi görüşlere göre ayarlayan ve her oluşu -midecilikten başka bir şey olmayan- ekonomik bir tesire bağlanmaya çalışan materyalistler mürtecinin ta kendisidir, diyor Çekmegil.
Bir sonraki “Konuşmalar” kısmından çok istifade ettiğimi söyleyebilirim. Bence her müslümanın okuması gereken başlıklar; tekrar tekrar istifade edeceğim ve daha iyi anlayacağım kesin. Diyaloglardan hepsini çok beğendim fakat birkaç tane seçecek olursam; “Hem Sosyalist Hem Müslüman Olmak Üzerine”, “Bilmeden Konuşma Üzerine” başlıkları bende ayrı bir heyecan oluşturdu. Okurken, “Ömer ve Hayrettin”in karşılarındaki kişilere verecekleri cevaplar merak duygumu kabarttı. Verdikleri yerinde cevaplar tebessüm etmeme ve çıkarımlar yapmama sebep oldu diyebilirim.
Yorumlar
Daha önce yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yazmak ister misiniz?