Münevver Anlayışımız kitabından
Nida Nur Ceylan tarafından
Değerlendiren: Nida Nur Ceylan (İnönü Üniversitesi – Tarih Bölümü – 2. Sınıf)
Tarih: Ağustos – 2021
MÜNEVVER ANLAYIŞIMIZ
Kitabın başlığı olan “münevver” Arapça kökenli bir kelimedir. “Munawwar” kökünden gelen aydınlatılmış, ışıklı sözcüğünden alıntıdır. Çekmegil bu eserinde bu aydınların kimlerden oluştuğunu, kimlere denildiğini ve denilmesi gerektiğini ele almıştır. İlimle de birleştirince konu başlığı, biz Müslümanlara daha anlaşılır ve örnek alınası bir eser bırakmıştır. Çekmegil aydın kesim olarak zannedilen kesimden şu şekilde bahseder; “Yarasa misali, ışıktan gözleri rahatsızlanan, gecenin sabahını beklemeye sabrı olmayan acilci insanlar da elbette huzur arayabilir.” Akımlar ve onlarla birlikte önde gelen isimlerin ve aynı zamanda başta Batı olmak üzere onları aydın gören daha sonra ise karanlıklarda çıkmazdan çıkmaza sürüklenen bu adamların şerleriyle bizler de karşılaşmış bulunmaktayız. Önemli olan onların sözde aydın olduklarını iddia edenlere kapılıp gitmemiz. Tabi bunların arasında temiz istidatlarını kaybetmemiş olanların da olduğunu vurguluyor Çekmegil. Eserde, tatmin olmayan insanların doyumsuz nefisleri üzerinde de durmuştur. Batının içimize soktuğu teknolojinin tabi iyi yanları da vardı, iyi kullanıldığı sürece. Ancak aynı zamanda özümüzü kaybettirecek aile yaşantısı ile günden güne onlara benzemeye ve makineleşmeye başlamışızdır. Bunun eski tarihlerle de birçok ortak bağlantısı vardır. Mesela dış kuvvetlere göre üretimde geri, tüketimde ise üst düzeyde olan toplumlar gelişmemiş ya da gelişmekte olan ülkeler olarak sıraya girerler ve bu toplumlar yönlendirilmeye açıktır. Başlığımızda da olan asıl münevver insanların, bizim dinimizce tanımlanması yerine, onların vahyi hiçe sayarak ortaya koydukları sözde aydınlar içimize kadar girebilir. Küçük bir örnek ile meseleyi daha anlaşılır kılmak istiyorum, Osmanlı’nın son dönemleri padişahı olan 2. Abdülhamit, ülkesindeki bazı öğrencilerin daha iyi bir eğitim almaları ve dil alanında gelişmeleri için İstanbul’daki talebeleri Paris’e göndermiştir. Osmanlıda o zamanlar Tanzimat dönemi başlamış, bazı yazarlarımız Batıyı örnek almaya ve toplumu da buna teşvik etmek için gerek dergilerde gerekse de kitaplarında bol bol konu edinmişlerdi. Reform hareketleri de Tanzimat ile iyice hareketlenmişti. Yurt dışına giden bu talebelerin çoğu askeri alanda, ardından da tıp alanında eğitim almışlardır. Kendi topraklarına geri döndüklerinde ise oradaki gözlerini kamaştıran, aslında içi boş ve özünü kaybettirecek yenilikleri Osmanlı topraklarına getirmek için oldukça uğraştılar. Tarihe de Jön Türkler olarak adlarını yazdılar.
Çekmegil soruyor; “Peki, tarihin en uzun imparatorluklarını kurmuş olan bu kahraman milletin, ameliyat masasına düşecek kadar, hastalanmasına sebep olan nedir?
Toprağımız mı verimsiz?
Gençlerimiz mi kabiliyetsiz?
İhtiyarlarımız mı nasihatsiz?
Hanımlarımız mı şefkatsiz?
Yani topyekûn halkımız mı güçsüz? Bu mahzun ve mazlum milletimizi kim bu hale koydu? Bu sorulara hayır, hayır! diyoruz. Ülkemizin coğrafi konumundan dolayı olan zenginlikleri olsun, yurdumuzun insanı olsun, her türlü zorluğa göğüs gerebilir. Biraz pasifleşmiş olabiliriz ama bu yönlendirilmeye açık olduğumuz anlamına gelmiyor.
“Münevver, kendinden isteneni, kendinden isteyeni bilendir; bilmiyorsa da bilmediğini bilendir. Bilmediğini bilmek; aydınlığa çıkışın birinci basamağıdır.” Bir hadisi şerif ile de örneklendirilmiştir; “… ya hayır söylesin veya sussun!” bu hadisteki büyük manadan habersiz olanlar, yazık hiçbir zaman münevver olamayacaklar.
Yorumlar
Daha önce yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yazmak ister misiniz?