Derya Dayan tarafından

Değerlendiren: Derya Dayan (Ameliyathane Hizmetleri – 2. Sınıf)

Tarih: Ağustos – 2021

MÜNEVVER ANLAYIŞIMIZ

Toplumsal olaylardaki sebepler aranırken çoğunlukla aydınlardan bahsedildiğini ve okumuş olan kimseler olarak adlandırılan bu kesimden söz edilirken; “Münevver adam”, “aydın kişi” veya “entelektüel zat” hitaplarını duyarız. Kitap ismi ve zengin içeriği bakımından diyebilirim ki, münevver; okumuş/üniversite bitirmiş, muhakkak surette tahsilli, bilgin kişi demek değil, aksine lüzumlu bilgilerin ışığında hareket etmesiyle başlar ve şu özellikleri taşıması gerekir:

Genel olarak kendini bilmesi, bu nimeti vereni bilmesi, bunun farkında olması ve yapmaya gücünün yettiğini gerçekleştirmesiyle olur.

Bunlar ile birlikte münevver geçinenlerden söz edilir. Bunlar bazen tahsilli olanlar hatta ordinaryüs olmuş, tanınmış kişilerin mensup olduğu -izm’lerden birine ait olma, onu seçme arzusu içine girmiş, hatta başka alternatifi olmamış kişiler de vardır. Söz edilenlerden bazıları da şunlardır ki; heykelciliği İslami bir sanatmış gibi göstermeye özenmiş ve Kuran tercümesi yapan bilim adamlarıdır. Bilmediğini konuşan bunlara mı münevver denilecektir?

Allah İsra Suresi 36. Ayette; “İyice bilmediğin bir şeyin peşine düşme” ve “Cahillerden yüz çevir” diye tavsiyelerde bulunuyor. Aydın geçinenler bu tavsiyeleri anlamayı bırakın, bunlardan haberdar bile değillerdir belki de.

Dinimizdeki dört eşe kadar nikahlanma mevzusunda açıklayıcı bir anlatım sunan yazar bu konu üzerine insanların düşüncelerini gerek diyalog gerekse alıntılama ile bizlere aktarmış ve konunun saptırılarak değişik anlamlar yüklenmesini ve İslam’ı yobaz göstermeye kadar gittiğini göstermiş. İslam dini, kadını, en yüksek dereceye çıkarmıştır. Nikah mevzusunda Müslüman erkek kesinlikle dört eşe sahip olmalıdır diye bir kural yoktur. Ferdi ve içtimai ihtiyaç ve zaruretlerin icap ettirdiği zamanlarda, o da adaletle idare edebilecekse ancak dörde kadar evlenebilir müsaadesi vardır. Ancak bir kadın nikah akdinde evlilik boyunca, kocasının tek bir kadın ile evli kalmasını isteyebilir. Ayrıca bir kadın, aile zoru ile bir erkekle nikahlanmak zorunda değildir. Babası bile kızın istemediği birisi ile onu evlendiremez. Çünkü İslamda nikah, her iki tarafın rızasına bağlıdır. Bazılarının İslamiyet’in kadın hürriyetini yok ettiğini, onu esir haline getirdiğini söylediğini duyarız veya burada olduğu gibi okuruz, bu tamamen yanlış bir olgudur. Hiçbir kanun kocanın keyfine şahsiyetini kaybetmeye kadını zorlayamaz. Kadın azizdir. Müslümanlıkta kadın ana olarak, aile olarak, evlat olarak, kardeş olarak bu kadar aziz iken tam tersinden bir anlayışla zelil gösterilmesi hususi bir kasta dayanmıyorsa bilgisizliğin pek açık bir delilidir. Bu durumlarda denildiği gibi İslam alimlerinin, münevverlerin ve Müslümanların sorumluluğunun olması yüksek muhtemeldir.

İleri sayfalarda mürteci kelimesinin kimlere söylendiğini konu alan kısa bir yazıya rastlarız. “Mürteci” geriye dönen kişi ise -oldukça fazla örnek verilmiş- kadınlar hakkındaki yanlış düşünceler örneğin eskiden kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesi gibi bunlarda mürteci kelimesini kapsar ve bu kimselere mürteci hitabı verilebilir.

“Ben Müslümanım” deyip münevver geçinen ve İslam’a aykırı olduğu halde safsatalar uydurup bunu yayan ve aksini kabullenmeyen kimseler görülüyor ki doğruyu söyleyen yobaz tabirini yapıştırarak kendini ve ona inananlar da büyük bir buhrana sürüklerler. Aslında böyle kimseler istemeden gayrimüslim olurlar ve karşı taraftan bu yakıştırmayı duyduklarında kabullenmezler. Akıl gibi büyük bir nimeti yanlış kullanırlar ve çok bilgili olduklarını zannederek entelektüel olma çabası içerisinde yobazlaşırlar. Doğru bilgiyi ve bu bilgiyi söyleyene ise inanmaz ve tam tersi bir şekilde o kimselere yobaz etiketini yapıştırırlar. Bunu kitaptaki diyaloglarda açık bir şekilde fark ederiz. Ve tabi burada da yine karşımıza çıkan doktrinleri de görürüz ki bu aydın geçinen ve onların izinden giden kişilerde bir “–izm”e bağlılık vardır. Sosyalizm gibi bazılarını İslamiyet ile bir tutarlar; sosyalizm insanın ebedi saadetini düşünmeyen, Materyalist bir görüştür. İslamiyet ise dünyayı ahiret için bir vasıta ve geçici bir geçit olarak bilir. Sosyalizm ve diğer maddeci ekoller ahireti hesaba dahi katmaz. Bu bilgiler doğrultusunda bu tezi savunmak ne derece doğrudur?

Şahsiyet adı altında, insanların insanlığını kaybetmesinden, yaratıcısını unutan, kendisine hükmeden mahlukları yaratıcısı zannedenlerden yakınarak, gördüğü olaylarla anlatısına destek veren yazar, bizlere Müslüman müellif Prof. M. Aziz Lahbabi’nin şahsiyet ifadesini şöyle aktarmıştır: “Şahsiyet, insanın kime ve neye olursa olsun, körü körüne itaati reddettiği ve aklın, ruhun üstün değerini kabul ettiği yerde başlar”. Buna bir de duyguyu eklersek, şahsiyeti geliştiren iki hasleti tamamlamış oluruz inşallah.

Bu satırlarda “Münevver”i tanıdığım gibi “aydın” geçinenleri ve bu iki terimin ayrımını yapabilmeyi, yeterince yansıtamasam da kavradım. Kadınların dinde ve insanlar arasındaki yeri, köle ve cariye kavramlarına tekrar değinerek yanlış bilinenlerin aksine hakiki olan gerçeklerin neler olduğu, bizlere aktarılmış ve bu zengin içerik ulaşılabilir hale getirilmiş. Bir kez daha aydınlandık, bilgilendik, belki de kimsenin değinmediği konulardan haberdar olduk hamdolsun.

 

Yorumlar

Daha önce yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yazmak ister misiniz?

Yorum Yaz