Esra Yıldırım tarafından

Tarih: Temmuz - 2021

İYİ NİYET ANLAYIŞIMIZ

Din genelinde ve İslam gerçeği özelinde birçok konuda olduğu gibi amel ve niyet hususunda da çok farklı çarpıtma veya yanlış anlama ve anlatmalarla ömrümüzü heba ve israf etmekteyiz. Belki de insan olmamızın yanında bir nefse sahip olmamızın bir getirisi olarak hayatı ve dini anladığımız şekliyle değil anlamak istediğimiz şekliyle yaşamayı tercih ediyoruz. Buna bağlı olarak da iman ettiğimiz İslam dinini de her şey gibi yaşamak istediğimiz şekilde ve ölçüde öğrenmeyi ve anlamayı tercih ediyoruz. Tüm ömrümüzü bu anlayışla idame ettirirken her düşüşümüzde veya günaha battığımızda iyi niyetimizin kurbanı olduğumuzu dile getirerek kendimizi teselli etmeye çalışıyoruz. Oysaki tüm bunları yaşarken iyi nedir? Bizim iyi niyetten anladığımız nedir? Tek başına iyi niyetin bir manası ve faydası var mıdır? Bizleri gerçekten kurtuluşa erdirecek olan şey tek başına niyet midir? İyi niyetle birlikte bir Müslümanın attığı adımda sahip olması gereken bir diğer şey/şeyler nelerdir? gibi sorulardan ve cevaplarından çok uzaktayız ve önemsemiyoruz. Şunu unutmamak gerekir ki iyi niyetle atılan yanlış adımlar, tercih edilen yanlış yollar, tek başına iyi niyetten kaynaklanmaz. Bir insan özünde iyi niyetinin kurbanı değil cehaletin ve imansızlığın kurbanıdır. Said Çekmegil, “İyi Niyet Anlayışımız” adlı eserinde yukarıda saydığım sorulara cevap ararken iyi niyetli görünen fakat gerçekte hiçbir iyi niyet içermeyen, aksine dinin yanlış anlaşılmasına ve çarpıtılmasına sebebiyet verecek beyanları örnek göstererek bu tarz tenezzüllerin tehlikelerini ve günaha sürükleyen taraflarını anlatmıştır.     

Eserin biçimine baktığımızda diğer bazı eserlerinden farklı olarak bölüm bölüm anlatmaktan ziyade başlıklar altında düşüncesini beyan ettiğini görmekteyiz. Bu da ele aldığı konunun aslında birçok yönünün olduğunu ve farklı konularla ilişkilendirilebilecek bir boyuta sahip olduğunu gösterir. 

M. Çekmegil, eserin girişinde bu konuda devamlı ağızlarda ve bilinçlerde yer edinen “Niyetimiz iyidir” ifadesine değinerek asıl İslam dininde yıkım yaratan birçok şeyin bu iyi niyet adı altında atılan adımlardan meydana geldiğini ifade etmiştir. Gerçekten de bakıldığında bu durum fazlasıyla görülmektedir. Bunun sebebi, yazarın ifadesinin devamında dile getirdiği gibi bizlerin iyi niyet dediğimizde iyi’den anladığımızda, niyet’ten anladığımızda yatar. Bizler (Müslümanlar) bazen, kimileri çoğu zaman, İslam dinini kendi özel yaşamımıza göre şekillendirerek, kendi çıkarlarımız doğrultusunda değiştirerek yaşamayı, yaşatmayı deniyoruz. Bunu yaparken de İslam dininin kolaylık sağlamayı amaçlayan bir din olduğunu söyler dururuz. Bir nevi İslam adına konuşup kararlar veririz. Soranlara ise tüm bunları iyi niyetimizin bir göstergesi olarak gösteririz. Oysaki bu iyi niyetin değil aksine iyi niyet sandığımız kötülük getiren cehaletin bir getirisi hatta götürüsüdür. M. Said Çekmegil’in de dediği gibi ölçüsüzlük, duygusuzluk, düşünmeden ve sorgulamadan harekete geçmek kötü niyet olmasa da bu sonu getirdiği için acınası bir durumdur. 

Geçmişten bu yana birçok şahsiyet gerek dini kötülemek niyetiyle gerekse de içerisinde yer aldıkları toplum tarafından övülmek, saygı duyulmak uğruna Yüce Allah’ın ve onun Peygamberinin söylemediklerini söylemiş, emretmediklerini bir emir gibi ulaştırmış ve İslam dininin peygamberlerini olmadıkları gibi insanların zihinlerine ve kalplerine yerleştirmeye çalışmışlardır. Bunu çok rahat bir şekilde söyleyebiliriz ki bu yanlışları yapanlar da bunlara inananlar da doğru yoldan, İslam’dan, gittikçe uzaklaşmaktadırlar ve bunun asıl nedeni de tıpkı diğerlerinde olduğu gibi iyi niyet değil cehalettir. M. Said Çekmegil bu durumu anlatırken birkaç olay örneği vererek durumu daha da netleştirmeye çalışmıştır. Her ne kadar birçok örnekte bahsettiği insanların asıl niyetinin iyi olduğundan bahsederek daha çok cehalete kurban gittiklerinden bahsetse de günümüz insanları arasında bu tarz din kötüleme, yalanlamalar ve çarpıtma girişimlerinin altında çok daha masumane görünümlü fakat fazlasıyla planlı ve tehlikeli nedenler yatmaktadır. 

Yazar kitapta en çok ilgimi çeken ve hoşuma giden “cehl-i mürekkep” kavramından bahsederken, insanoğlunun başından beri her türlü zararı bu özelliğinden “bildiğini bilmemesinden” aldığını söylemektedir. Birçok düşünürün de ortak olarak söyledikleri gibi işin bilmemek tarafı gerçekten de zorlu ve yıkıcıdır. Fakat bir ekleme yapmak gerekir ki yalnızca cehl-i mürekkepler yani bilmediğini bilmeyenler değil, bildiğini bilmeyenler de aynı durumda ziyanda ve aynı çaresizlik içerisindedirler. 

‘Bilmek’ İslam davasında varılan bir sonuç değil, hiçbir zaman, bitmek bilmeyen sonsuz bir yoldur.

M. S. Çekmegil, cehaletten ve bunun sonucunda da iyi niyet sandığımız kötü sonuçlara kapılmamamın yolu olarak doğru düşünmeyi ileri sürmüştür. Doğru düşünebilmenin bir yolu da yazarın da dediği gibi bilmediklerinin ve bildiklerinin ne seviyede olduğunu bilebilmektir. Bilmeyip bu eksikliğinin ve ihtiyacının farkında olan Müslüman, büyük bir ilim açlığıyla ve hakikat merakıyla mütevazı, ilim sahibi insanların veya ilim yolunda ağırlığını koruyan eserlerin yanında bulur soluğu. 

Tarih boyunca gerek din adı altında gerek felsefe adı altında “iyi” kavramı üzerinde nice düşünürler, alimler, filozoflar nice çalışmalar yapmıştır. Bizler her ne kadar bunların hepsinden haberdar olmasak da gerek kültürler yaşamın getirileri gerek düşünce yapılarımız gerekse de inanç esaslarımız itibariyle az çok “iyi” kavramı hakkında bir fikir sahibiyiz. M. Said Çekmegil, eserinde bu durumdan bahsederken, görünmeyen bir iyiliği arzulamanın, iyiliğin ne olduğunu bilmeye, öğrenmeye yönelttiğini ve iyiliğin ne olduğunu bilmeyen ve bilmediği halde öğrenmeyi, araştırmayı amaç edinmeyen bir insanın niyetinin iyi olduğundan da emin olunamadığını, aksine şüphe edilebileceğini vurgular. 

Yazar “İyi Niyet Kötülüğü Önler mi?” başlığı altında aslında iyi niyetle bir işe yeltenirken aynı zamanda o işi planlı programlı ve dikkatli bir şekilde yönetmenin önemine değinir. Şeytanın her türlü vesvesesiyle, zihnin anlık yorgunluk ve karışıklığıyla niyetinden de amelinden de eser kalmayacağını bilerek her an tetikle olmalıdır Müslüman. Yazar bu durumu gerek ‘Namaz Sureleri’ örneğiyle gerekse diğer benzer örneklerle açıklığa kavuşturmuştur.

M. Çekmegil, eserde “İnsan kendini unutmakla Hakka vasıl olabilir, bu da akılla değil aşkla mümkündür” görüşünü eleştirel bir yolla ele alarak gerçekten de dinin akıl olmadan kavranamayacağını ve hakkıyla yaşanamayacağını gösterir. Bu sebepledir ki Yüce Rabbimizin İslam dini gereği sorumlu tuttuğu şeylerden yalnızca akıl sahipleri sorumludur.  Buradan yola çıkarak yazarın da değindiği üzere anlaşılıyor ki insanoğlunun dinî vazifesini yerine getirebilmesinde aklî yetisinden kopmaması gerekir ki iyi niyetini koruyabilsin.  M. S. Çekmegil’in de dediği gibi iyi niyet kaynağını bilinçten ve bilgiden almayınca kötü sonuçlarla sonuçlanabilmektedir. 

M. Said Çekmegil, eserinde Müslümanın kriterlerinden bahsederken, kişinin bilgisizlik ve cehaletten kaynaklanan kritersizliği ve hangi yolda devam edeceğine karar veremeyişi kişiyi her türlü kötü niyet gütmeye sürükler. Yalnızca birey olarak değil toplum olarak da Müslümanlar, içerisinde bulundukları cehaletle her türlü batıl, hurafe veya tabulara bağlanarak tüm hayatlarını bu çaresizlik içerisinde idame ettirmektedirler. Çekmegil’in sözlerini bizlere aktardığı düşünürün de dediği gibi bir yerde yangın ve ölçüsüzlük varsa öncelik ölçüsüzlüğü ortadan kaldırmaktır. Zira yangını çıkaran da budur. Müslümanın ölçüsü de kriteri de Yüce Allah’ın kelamı ve sevgili peygamberinin örnek kişiliğidir. Müslümanın dininden, yaratıcısından ve emir ve yasaklarından bihaber olması, dışarıdan gelen her türlü kışkırtmaya, göz boyamaya inanıp boyun eğmesine sebep olur. Çünkü onun için tek bir doğru yoktur o an. En cazip gelen, işini gören ve kolay olan (batıl) doğru ve gerçeklerin arkasına sığınır. Bu da iyi niyet sandığımız, bizleri asıl cehenneme sürükleyen yakıcı ve yıkıcı ateşlerden oluşan en beter yoldur. Rabbim bizleri o yola, yollara düşmekten korusun. Âmin…

M. Said Çekmegil’in bu eserini okumadan evvel ‘iyi’ kavramı zihnimi meşgul eden bir kavramdı. Fakat bu eseri okuyunca anladım ki kişinin iyiye de niyete de bakış açısı ve tanımlaması, tamamen vicdanı ile nefsi arasındaki çatışmaya ve galibiyeti elinde bulunduran tarafa bağlıdır. Bizler dinden uzaklaştıkça imanî noktalarda da türlü hastalıklara yakalanmaktayız. Bu da bizlerin akıl, mantık, vicdan yerine yalnızca nefsimiz ve onun arzularıyla hareket etmemize neden olmaktadır. 

Rabbim biz Müslümanların her daim bilinç ve ilim ışığında İslam’a, Yüce yaratıcımız olan Rabbimize ve rızasına uygun bir yaşam sürdürmeyi nasip etsin. 

Vesselam…

Yorumlar

Daha önce yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yazmak ister misiniz?

Yorum Yaz