İ. Burak Aydın tarafından

Tarih: Temmuz - 2021 

İYİ NİYET ANLAYIŞIMIZ

Batıl ve materyalist diyalektikle işgal edilmiş beyinlere İslam nasıl anlatılacaktır, diye başlamış hocamız. Gerçekten de günümüzde ve uzun süredir gelen bir konu. Bilmeden, düşünmeden birçok şey yapıp sonra niyetim iyi demek hatalı bir davranıştır. Günümüzde bile sık sık duyduğumuz kelime “niyetim iyi”. Kastın iyi olabilir lakin düşünmeden davranmak doğru değildir. Ölçüsüzlük, hissîlik, düşünmeden ve aramadan hareket etmek kötü niyet olmasa da acınası bir haldir.

İyi niyetle alakalı Mevlana’dan Mesnevi hikayesi ve hocamızın anlattığı anısı, “bilmediğini de bilmeyip, kendini bilir sanma hastalığı” görülmekte. Bu da sonuç olarak düşünmeden yaptığı hareketi iyi niyetle yaptım sonucunu doğurmakta. Kendini oldum zannettiren cehalet felakettir.

Peki, iyi niyet kötülüğü önleyebilir mi? Hocamızın bu konuda verdiği bir örnek, Kuran daha kısa süreleri toplayıp Namaz Sureleri diye adlandırıp yayan ilim adamları hakkındadır. İlim adamlarına sorsan iyi niyetinden dolayı, kolaylık olsun diye yaptım der, lakin hatadır. Doğruyu, iyiyi biliyorum demek ve iyiye niyet etmek de bazı kere yetmez; başlanılan işe, ele alınan meseleye gereken dikkati, mümkün olduğu kadar ciddiyetle göstermek icap eder.

Yanlış Kuran mealleri var mıdır? Evet. Bazısı iyi niyetle yapmış olabilir ama bazısı da cidden kötü niyet barındırıyor. Örnek olarak Besim Atalay, çevirdiği kitapta sağ-sol anlamlarına gelen “yemin” ve “şimal”i uğurlu ve uğursuz olarak çevirmiştir. O zamanlarda olan sağ-sol kavgasına ithafen yapılmış olabilir lakin cahil, düşünülmeden yapılmış bir davranıştır. Bir örnek olarak da Ord. Prof. Dr. Velidedeoğlu’nun “İslam hukuku sosyal bir hukuk değildir” diye sözleri cehalet örneğidir. 

İspata gerek duyulmadan doğru, gerçek veya gerekli olduğu kabul edilerek bir fikre temel teşkil eden, bir fikre temel olarak alınan esas ifadeye postulat denir. Günümüzde birçok maddeci izahlara bilimsel diyebilmek için bir postulat zaruretine kanidir. Bir insan düşünün ki hem Müslümanım diyecek hem de gayrimüslimlerin mantık zorlamasıyla postulat edindikleri sosyal verileri hakikatmiş gibi kabullenecek; böylesi işlemez bir kafa yapısında müminin hayır aramayacağına kaniyiz. Böylesine anormal beyinleri sıhhate kavuşturmaya çalışmadan aydınlık bir fikir alışverişi düşünemiyoruz.

Tabu, insanların ve diğer eşyanın, nedeni olmadan, kutsallaştırılmasına denir. İnsanoğlu eskiden beri ve günümüzde kendisine bir tabu edinegelmiştir. Putlar ve putlaştırılmış insanlar, çağımızda dahi sağ veya ölü olarak yaşatılıp dururlar. Batıda din adamları tabu edilirdi eskiden ki bu korkunçtur. İngilizlerin hukuklarında prensip ettikleri o meşhur “Kral asla yanılmaz” sloganı, Japonya’da Mikadoların kutsallaştırılması, Almanların azize telakki ettikleri kurtarıcı ve niceleri. Nice tabu sahibi, hala bu inanışta olup, Doğuda ve Batıda sayıları oldukça kalabalıktır. Yegane çare, sünneti seniyyeyi bütün gücü ile öğrenip, ona entelektüel (aydın) bir kafa yapısıyla gereği gibi sarılmaktır. 

Milliyet Anlayışımız kitabında bahsedildiği gibi milletimiz ıslahat teraneleriyle ucuzdan kurtuluş arayan idareciler, önde gelenler, eli kalem tutanlar bir Garplılaşma özentisi içerisindedir. Bugün günümüzde bile İslam’da reform yapmayı isteyen aydınlar vardır. 

Güçlülerin zayıflara kendi kültürlerini aşılamak, diğer toplumları kendine sömürme hesapları yapmak için bu zamana kadar pek takvim özgürlüğü de olmamıştır. Takvim, nihayet bir nizama koyma ve düzeltmeden ibarettir ve hayatımızda önemli yeri vardır. Örnek verecek olursak Cuma günlerinin Müslümanlar için tatil olması gerekir. Kurban Bayramı, Ramazan Ayı ve Bayramı tatil olması gerektiren günlerdir ve buna uygun bir takvim şarttır.

Hocamız kitapta Mina’da geçen anısını paylaşmış; buradaki olay kutsal mekanımızda, günahlarımıza tövbe ederek affettirebileceğimiz yerde, pagan inanışların (hocamızın bahsettiği düğümlü iplik, dilek olayı) olmasıdır. İyi niyet, lakin akılsız, cahil bir düşünce.

Toparlayacak olursak, niyetlerimiz iyidir ya diye teselli aramak, en büyük nimet olarak ihsan edilen aklı güzel kullanmamak, aşık olup hayran kalmayı arzulamak gaflete işaret olabilir.

Bu dini anlamak için aklın vazifesinin ihmal etmemesi şarttır. 

Son olarak Allah İsra suresinin 36. Ayetinde der ki “Bilmediğin bir şeyin ardından gitme”.  Zalimler ilme dayanmadan kendi nefsî hevalarına uydular. Biz her fırsatta doğruyu aramak zorundayız.

Yorumlar

Daha önce yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yazmak ister misiniz?

Yorum Yaz