Ömer Muhsin tarafından

Değerlendiren: Ömer Muhsin

Tarih: Mayıs – 2021

İSLAM’IN GERÇEĞİ

Yeni evrensel dünya düzeni denilen sistem esasında, Batı’da gelişim gösteren ve Aydınlanma’nın çocuğu olan Sosyal Bilimlerde üretilen normallerin insanlığa dayatıldığı ve bu normaller dışında kalan hiçbir normatif ifadenin meşru görülmediği bir sistemdir. Bu açıdan ele alındığında bir dinden farksızdır. Bu nedenle, nesne dünyamız değiştikçe bu değişimden hareketle sorgulamaya kalktığımız İslam’ın gerçeği 1400 yıl önce ne idiyse bugün de odur, “Sizin dininiz size, benim dinim bana”. Ancak bu dikotomiyi ortaya koyabilmek için evvelemirde ortada iki farklı dinin olduğunu ve bu dinlerin lazımlarını tespit etmek gerekmektedir. Yoksa neyin İslam’dan olduğu neyin fasid modern zihniyetlerin ürünü olduğu hep karışır, nitekim tahrif dediğimiz de tam olarak bu olmaktadır.

Bu ayrım akıl sahipleri için süt ile mürekkebin ayrımı kadar kolaydır. Zira neyin ne olduğu iyice tefrik edilmiştir. Ancak mürekkep ile su karıştığında artık kabın tamamının mürekkep olduğu vehminden kendini alamamaktadır insanlar. ‘Bu İslam’dır’ diye getirip sunduğu esasında kendisi gibi birkaç muhteris heveskarın dünyevi menfaatleri doğrultusunda ihdas etmiş olduğu ideolojilerdir, yani dindir.

Bu fasid ideolojilerin din olarak isimlendirilmesi birçokları tarafından abartı olarak addediliyor, ancak bu durum dinin mahiyetinden bihaber olmaktan öte gitmiyor. Din, biz insanların bireysel ve sosyal hayattaki pratiklerini tanzim ederken referans aldığı ölçüleri koyar. Bu ölçülerin ve normallerin ortaya konmasına soyunan her türlü otorite esasında bir din ihdas etmektedir. Bu ideolojilerin birer din teklifi olduğunu fark etmek, bunların hoş kokulu zarflara konulmuş fasid akidelerinden korunmak için elzemdir. Said Çekmegil’in de işaret ettiği gibi zihinlerdeki putları yıkmak, Lat ve Menat gibi mahsus putları yıkmaktan daha zor olabilir. İnsanlar Lat’ı görebildikleri için farkına varabiliyorlardı, ancak bu düşünceler ve inançlar doğrudan görünmedikleri ve farklı şirin söylemler altında insanlara enjekte edildiğinden dolayı mücadelesi daha zordur.

Buna en iyi misal Bilim dini ve onun tanrılarından biri olan Doğa Yasaları kavramıdır. Bu kelimelerin toplumda çok ciddi bir kutsiyeti vardır. Ayet-i kerimenin ifade ettiği gibi, bir hususta Allah’tan ve Resulünden bir hüküm geldiğinde orada daha biz insanlara söz düşmez. Bu durum Bilim dininde de geçerlidir. Bir konu “bilimsel” ise orada söz bitmiştir ve bu dinin müntesipleri kesinlikle size söz hakkı tanımazlar. Nasıl ki din-i Mübin-i İslam’ın amentüsü varsa din-i zelil-i Bilim’in de amentüsü vardır. Bir Müslüman olarak biz Allah-ü Teala’nın melekler vasıtası ile kainattaki düzeni idame ettiğini biliyoruz, doğada cereyan eden hadiseler vs. hep meleklerin vasıta olarak kullanıldığı durumlardır. Bilim dininde ise burada bir vasıta yok, doğrudan “doğa yasaları tanrısı” bu tanzim işini görmektedir. Her ne cereyan ediyorsa alemde doğa yasalarıdır, faili, bu akide üzerine olmayınca bu dinde ihlasınızı sorgulamalısınız. Belki tekfir dahi edilir, gerici sayılabilirsiniz.

Hasılı, Said Çekmegil’in zaman zaman açık bir şekilde ama çoğu zaman işaret etmek suretiyle ifade ettiği şu husus çok ama çok mühimdir: İslam bir dindir ve İslam’ın küçük büyük olsun herhangi bir surette rolünü çalan ideolojiler de dindir. Bunların farkında olmamak gaflete sürükler insanı. Bu gaflet de işte İslam’ın Gerçeği budur dediklerinde onu kabullenmekle neticelenir. Bu manada asli hüviyetinden sapmış bir İslam inancı da kaçınılmaz olarak sekülerleşmeye yol açar.

Ne tuhaftır ki bugün ‘hoca’ olarak çeşitli mecralarda Müslümanlara taş atan ve Laiklerin tribünlerine yaslanarak bir söylem üreten insanların sayısı gittikçe artmakta, merkezde (ehl-i sünnet ve’l cemaat) bir şekilde tutunamayan kimseler marjinalleşerek seküler bir söylem üretmektedir. Bu meyanda Said Çekmegil Ağabey’in işaret ettiği hususlar geçerliliğini hala muhafaza etmektedir.

 

Yorumlar

Daha önce yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yazmak ister misiniz?

Yorum Yaz