İslam’ın Gerçeği, Yeni Dünya Düzeni kitabından
Fatmanur Aydın tarafından
Değerlendiren: Fatmanur Aydın
Tarih: Mayıs – 2021
İSLAM’IN GERÇEĞİ
“Rabbimiz Allah’tır diyen çoktur. Ama istikamet ehli dosdoğru olanlar ise çok azdır.” (Fussilet 30) İslam’ın Gerçeği adlı kitapta dikkatimi çeken ve altını çizdiğim yerlerin izahıyla yazıma başlamak istiyorum.
“İslam, Selam’dan geldiği için bizatihi gerçektir; batıldan aridir. Dayandığı temel hakikat, Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığıdır.” diye giriş yapıyor yazar. Allah’tan başka hiçbir ilah olmadığına inanmak tüm Müslümanların ortak inanışıdır. İslam’ın gerçeğini dille böyle ikrar ederiz. “Allah Resullerinin aynı zamanda beşer oluşları; yaratılmış bulunmaları hasebiyle bazı hataları; zelleleri, mağfur olmuş zenbleri olmamış değildir.” diyerek tüm peygamberlerin insan olduğuna ve buna bağlı olarak zaman zaman zaman hataya düştüklerinden bahseder. Dinimizde insan ‘’eşref-i mahlukat’’ yani ‘’yaratılmışların en şereflisi’’ olarak tanımlanır. Peygamberlerin insanlarda seçilmesinin birçok nedeni vardır. Ayrıca bir parantez açıp aydınlatmanın daha faydalı olacağını düşündüğümden değinmek istiyorum. Peygamberler insanlardan seçilmiştir ve bunun birçok nedeni vardır. En önemli nedenlerden biri Peygamberlerin Allah tarafından gelen emirleri insanlara anlatırken onları anlayarak onların da anlayacağı üslupla anlatabilmeleridir. Peygamberler önce gelen emirleri kendileri uygular ve böylece insanlara örnek olurlardı. Eğer cinlerden veya meleklerden seçilmiş olunsaydı kavramamız ve idrakimiz daha güç olacak, münafıkların inkarı da daha kolay olacaktı. Aynı şekilde insana özgü evlenmek, ,kızmak, sevinmek vb gibi birçok fıkhi konuda da bilgi sahibi olmuş bulunmaktayız.
İlerleyen sayfalarda teknolojiden rönensans ve reform hareketlerinin İslam’ı nasıl etkilediğinden bahsediliyor. ‘’Mümin elbette ki tekniği; teknolojiyi horlamaz, ama onu put da edinmez. Ancak tekniğin itilemez faydalarını tüm insanlığa faydalı olabilmesi için onu adil bir sistemin emrine amade kılmak ister. Maddeciliğin altında ezilen insanlar gibi ‘...tırak tırak makinalaşmak’ istemez. Hep söylenilen gibi teknoloji bulunmaz bir nimet belki de. Bu yazıyı bana yazıp ulaştıran icat da teknoloji elbette. Fakat bu dengeyi tutturmak da zorlanıyoruz. Büyüklerimizin söylediği klişeleri haklı çıkarıyoruz. ‘’İnternetin ne suçu var? Bu internet çok güzel bir şey de kullanmasını bilene’’ Evet, internet çok güzel, kullanmasını bilene… Onu putlaştırmayana…
19. 20. yy için ağır eleştirileri oluyor yazarımızın. ‘’Böylesi çağların dışında değil, içinde olmaktan utanmalıdır. ‘’ diyor. Okullarda öğrendiğimiz bilgilerle bu ters düşüyor. Biz okullarda aydınlanma çağı olarak gördüğümüz bu çağlar İslam alemi için karanlık çağ olarak adlandırılır. Batının Karanlık Çağ olarak adlandırdığı Orta Çağ İslam alemi için İslam’ın Altın Çağı olarak isimlendirilir. Tıpkı Modern Çağ’ın İslam toplumu için karanlık olduğu gibi…
“Bir İslam devleti teşekkül edince en başlarda yapacakları iş; salatı kıyamda, zekatı malda işletmekle beraber, ‘’iyiliği emretmek, kötülükten vazgeçirmeye çalışmaktır. Müslümanlar bu temel ibadetleri yapmıyorsa,ya güçsüz;ya imkansızdırlar; ya da iman zaafına uğramış ‘’yan geldim’’ hastalığıyla boğuşup durmaktadırlar.” Bence en çarpıcı paragraflardan biri bu paragraftır. Çünkü çok güncel ve kanayan yaraya parmak basmaktadır. Günümüz insanını hatalarında uyarmak bir vazifeyken bunu tabiri caizse işine öyle geldiği için ve kolaya kaçtığı için (bazen gerçeklerden bazen kendinden kaçtığı için) ‘’Benim hayatım, benim kararlarım! ‘’ şeklinde dönüt alabilmekteyiz. Artık insanlara, dostlarımıza, ailemize bir şey söylemeye korkar olduk çünkü herkes ‘’özgür bir birey’’. Böyle biri olmaktan korktuğum ve sakındığım için hep uyarıcı taraf oldum. Çünkü İslam’ın gerçeğinde bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın anlayışı yoktur.
“Kandil günlerinde çocuklarına simit almaktan başka bir şey düşünemeyen; turistik Mekke seyahatinden sonra yeni bir ad kazanmış olmaktan başka bir şey edinmemiş olanlardan; namaz gibi yüce bir amel-i salihi adetleştirmekten kurtarıp ibadetleştirmeyen bazı dindarların; Allah’ın kendisine bir imtihan sorusu olarak verdiği malın zekatını Kur’an’da gösterilen yerlere vermeyip, ihtiyaçlıların hakkını yiyen fasıklar mı İslam’ın gerçeğini anlayacak?” Tüm kitabın özeti halinde olan paragrafta da yine yazarın oldukça sert ve çarpıcı bir kalemi olduğunu söylemek mümkün. Ama sanıyorum ki böyle hararetli ve coşkulu hatta iğneleyici anlatmak daha etkili olduğu gibi bizi düşünmeye de daha çok sevk ediyor. Peki sadece düşünmek yeterli mi? Yoksa kitapta bahsi geçen o günümüz Müslümanlarından mı olacağız? Müslümanlığı İslam’ın 5 şartına indirgediğimiz takdirde ve bunları adetmiş gibi yapmak koşuluyla İslam’ın gerçeğine ulaşmış olamayacağız. İslam 5 farz ibadetten ibaret değildir. İslam doğru olmaktır, hak ve batılı birbirinden ayırmaktır. Tembellik etmemek, üretken olmaktır. Namuslu, iffetli olmaktır. Güler yüzlü, yardımsever olmaktır. Harama bakmamaktır. Temiz olmaktır. Sözünde sadık olmaktır. Aç olanı Allah rızası için doyurmaktır. Zinadan kaçınmaktır. Alkol içmemektir. Kibirli olmamaktır. Farz olan ibadetleri yapmaktır. İslam güzel ahlaktır. Her ‘’gerçek’’ Müslüman aynı zamanda iyi birer insandır. Unutulmamalıdır ki kusursuz olan İslam’dır, Müslümanlar değil. İnsanların hataları üzerinden İslam’ı eleştirenler İslam’ın gerçeğine ulaşamazlar. “O size istediğiniz her şeyi verdi. Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız başa çıkamazsınız. Şu bir gerçek ki insanoğlu çok zalim, çok nankördür.” (İbrahim-35).
“İslam’da tefekkür aydınlığın temelidir; fikri bir tarafa iten, ilmi çalışmayı unutan, doğru düşünmeyen hiç kimse İslam’ın gerçeğini anlayamaz, çünkü düşünmek farzdır.”
Selam ve dua ile…
Yorumlar
Daha önce yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yazmak ister misiniz?