Melike Can tarafından

Değerlendiren: Melike Can

Tarih: Mayıs – 2021 

İSLAM’IN GERÇEĞİ

İslâm'ın Gerçeği adlı eser, Çekmegil'in "yeni dünya düzeni" konusuyla alakalı görüşleri ile başlar. İkinci Cihan Harbi sonrasında değişen dengeler, kurulan teşkilatlar, ortaya çıkan görüşler üzerinden örneklerle açıklanır bu kavram. Bir yandan da teknolojinin o döneme etkisinden bahseder. Fütürizm akımının etkisiyle Nazım Hikmet'in yazmış olduğu Makinalaşmak isimli şiirin bir kısmını değiştirip yazarak kinaye yapar. Çekmegil; fütürist, pragmatist, materyalist anlayışa bir Müslüman olarak karşıdır.

İlerleyen kısımlarda şöyle bir ifadesi vardır: "Evet, son birkaç yüzyıldan beri, Müslümanlar çoğunlukla, dünya mazhariyetletini ebediyetleri için bir hasıla yeri bilip, teknolojiyi de karşısındakilerden daha iyi kullanamıyor diye, onlara bırakılan şartlar ve elverişsiz imkanlar hesaba katılmadan günün Müslümanlarına sathi kınamalar getirmek tutarlı görülmez." Burada bahsedilen "onlara bırakılan şartlar" kısmı dikkatimi celbetti. Bu şartların bize bırakılması ya da sunulmasına gerek olmadığı kanaatindeyim. Müslüman olarak, imkanların sunulmasını değil, bu imkanları kendimiz kazanmayı ilke edinmeliyiz.

Bu dünya düzenine bir göz atacak olursak sömürü altında yahut bağımsız olduğu görülse bile kararlarını gelişmiş ülkelerden çekinerek alan Müslüman devletler görürüz. Oysa Müslüman kişi, her daim Allah'ın kurallarına riayet ettiği sürece, dik bir duruş sergiler. Bağlı olunan yalnızca Allah'tır. Bu dik duruşu koruyabilmek içinse Müslümanların bilim ve teknoloji alanlarında da kendini geliştirmiş olmaları gerekir. Eğer dünyada Müslüman bir devletin güçlü yapısından söz edebilseydik Gazze'de, Yemen'de, Çin'de yapılan zulümler varlığını sürdüremezdi. Dolayısıyla Müslüman birilerinden medet uman kişi olmamalı, gerekli imkân ve şartları sağlamayı kendine şiar edinmeli, bu pasif duruştan kurtulmalıdır. Bir manada, Ebu Zer'in (r.a.) dediği gibi kılıcına sarılmalıdır.

İslâm'ın Gerçeği kısmında ilk önce "İslâm" kelimesinin etimolojisini inceler. Gannuşi'den konuyu bir bakıma özetleyen şu alıntıya yer verir: "İslam ona tabi olmak (la yetinmek) için değil, hayata komuta etmek, insanlığa önder, hak ile batıl, hayır ile şerrin ölçüsü olmak durumundadır." Çekmegil, sonrasında insanları üç gruba ayırır: Tebliğ almasalar da yaratıcının varlığına inanan ve yaratıcısını tanımak için çaba sarf edenler, kendilerine tebliğ erişince ilgisiz kalmayıp nebiye inanan ve Allah'ın varlığına iman edenler, kendilerine tebliğ ulaştığı halde yüz çevirip kulak tıkayanlar. Bu üç grubun birlikte yaşamından bahsederken "iyiliği emretmek, kötülükten vazgeçirmeye çalışmak" emrinin üzerinde durur.

Çekmegil; eyyamcıların, tefekkürsüz kafaların, sükût muhtekirlerinin, sünneti anlamayanların, İslâm düşmanlarını reddetmeyenlerin, dünya hevesine kapılmışları ikaz etmeyenlerin, dünyaya tapanların, medeniyeti örnek alanların İslam'ın gerçeğini anlamadıklarını söyler. Sonrasında hak verdiğim şu tespitte bulunur: "Bir de kalkmışlar, farklılıklarla beraber yaşayıp durdukları hâlde, sanki engellerle karşılaşıyorlarmış gibi, farklıların beraber yaşamasından söz eder dururlar. Acaba bu hâl, mevcut durumdan rahatsızlık duyanlardan rahatsız olmalarının tezahürünü mü sergiliyor?" Eserin son kısmında ise İslam'ın gerçeğinin ne olduğu, İslam'ın gerçeğini anlamayan kişiler üzerinden açıklanır. Namazın önemi ve müminin hayatındaki rolü üzerinde özellikle durulur.

Yorumlar

Daha önce yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yazmak ister misiniz?

Yorum Yaz