Nida Nur Ceylan tarafından

Değerlendiren: Nida Nur Ceylan

Tarih: Mayıs – 2021 

İSLAM’IN GERÇEĞİ

Çekmegil bu eserinde düşüncelerini vahye göre şekillendirerek daha çok insana ulaşmasına ya da faydalanmasına ortam sunmuştur, teşekkür ediyorum bu yüzden bizi de bu düşüncelerine ortak kıldığı için. İslam’ın Gerçeği eserinde en büyük ölçüt, daha doğrusu Allah’ın verdiği aklı Kur'âniı Kerim çerçevesinde kullanan Müslümanlar için tek gerçek VAHİYdir. Biz insanoğlu bazı kurallara, emirlere, kendi menfaatlerimiz ya da dünyalık arzularımız için müsamaha gösterir olduk. Çekmegil de eserinde bundan yakınıyor, biz Allah’ın emir ve yasaklarını meşrulaştırmaya çalışırsak İslam’ın Gerçeğini nasıl anlamış oluruz? Biz Müslümanların bazı görevleri var; tebliğ etmek gibi. Nasıl biz bir Müslüman ülkede doğmuş olsak da yani bazı insanlar “Zaten sen Müslüman olacaktın” gibi şeyler ifade etseler de bu böyle değildir. Öyle olsaydı nüfusunun çoğu Müslüman olan ülkelerde Allah’a şirk koşan ya da başka din arayışında olanlar olmazdı ve daha da kötüsü bence bir yaratıcının dahi varlığını kabul etmeyenler olmazdı öyle değil mi? Demek ki iş sadece Müslüman bir ülkede doğmakla bitmiyor.                                  

Tebliğ fazlasıyla sorumluluk isteyen bir görevdir. Her Müslümanın görevidir, hakkıyla yapmak zordur ama mükâfatı da onun gibi çoktur. Çekmegil’in de vurguladığı gibi biz Müslümanlar İslam’ın Gerçeğini tam manasıyla anlayabilmiş miyiz? Ne kadar iyi uyguluyoruz ki bunu tebliğ edebilelim. Önce bizim iyi anlayıp onu hayatımıza oturtmamız lazım ki anlatırken askıda kalmasın. İslam davranışların bütünüdür bence söz yetmez. Allah niyetlerimizi biliyor deriz ya o teslimiyet bile müthiş bir duygudur. Cahiliye döneminde insanlar direk olarak somut şeylere yani bildiğimiz cansız putlara taparlardı. İnsanlar modernleşti dedik, teknoloji geldi, araştırma yapmak çok daha kolay oldu ama yetmedi, o da doyurmadı bizi. Çekmegil: “A. Comte’un ve benzerlerinin zihinlere oturttuğu putların da çıkarılıp atılması ancak ve ancak ilahi vahye muhatap olan, selim aklın; fıkheden kalbin, işiten kulağın, gören gözün sıhhatli çalışmasıyla gerçekleşecektir” der. Yani bu putları kırmak ancak ve ancak aklı selim olanlar ile, ölçüsü ise vahiy ile olur. Vahyin anlam ve önemini anlayan zaten başka bir aracıya ihtiyaç duymaz.                                          

YENİ DÜNYA DÜZENİ, kime göre yeni düzendi, tabiki de İslam düzenini bozan ya da bozmak için uğraşan zihniyetlerin düzeniydi. “Zalimlerin Karanlık Çağ dediği, rahimlerin de Modern Çağ olarak algıladığı ‘Asr-ı Saadet’, aydınlık sistem arayanların ideallerinin yegâne örneğini veriyordu.” Yeni eski fark etmez değişmeyen bir dünya düzeni vardır, Müslümanların ilerlemesi ya da bazı yerlere kollarının yetişmesi her zaman zalimlerin zoruna gücüne gitmiştir. Müslümanlar Asr-ı Saadet penceresinden hayatlarını şekillendirirken, zalimler tasarladıkları rasyonalist sistemlere tecrübe tahtası etmekten geri durmuyorlardı. Bunu yapan kişiler aynı zamanda kadın hakları diye ortaya çıkan topluluk, bunu ele almak gerekirse İslam kadınlara oldukça iyi değer verir; aksini iddia edenler ya ayetleri çarptırmaya çalışanlar ya da İslam’ın ilerleyebilmesine olanak vermeyenler. Onlar ne derse desinler bizim tek ve doğru ölçümüz VAHİYDİR. Çok eski yüzyıllardan beri Müslümanları deneme tahtası olarak kullandılar, bunu da insan haklarını koruyan korumaya çalışan insanlar yapınca inandırıcı olmuyor. Müslümanlar insan değil mi? Bu kuralları koyanlar yine insanların ta kendileridir. İnsan ayırt edilmeksizin; din, dil, ırk fark etmez tüm insanların kendi hakları vardır, kimse özgürlüğünü kısıtlamadan. Geçen ayki kitabımızda da Ziya Gökalp’in milliyet anlayışını vurgulamıştı Çekmegil, bu da ona benziyor. Biz ümmet olarak hangi ırktan olursak olalım dinimiz bir ise aynı millettenizdir. Ama insan haklarını savunan insanlar her ne kadar resmiyette yazılı olarak aynı şeyleri söylemiş gibi gözükse de tüm dünyanın da zaman zaman sessiz kaldığı Orta Doğu’daki insan hakları yok sayılıyor.

Çekmegil, “Karanlıklardan kurtulamayanların içerisinde Medeniyet denilen maskaralıklara…”, karanlık derken Avrupa’dan bahsediyor. Kendilerine üzerinde güneş batmıyor diye tamamlasalar da o güneş maddeci olduklarının en büyük kanıtıdır, Materyalizm gibi. Ne güzel söylüyor Çekmegil sonunda “izm” olan şerlerden uzak durun. Hiçbir zaman onların bir parçası olmamak dileğiyle inşallah. Yeni dünya düzenine baş koyanların hedefi “tek bir dünya”, bu koskoca dünyanın 7 kıtanın tek bir elin altında olması gibi. Pek de mümkün değil. Herkes kendi ülkesinde dahi fikir ayrılıkları vb. zıtlıklarla mücadele ederken tek bir dünya düzeni ne kadar mümkün? Bize çok uzak gelse de istediklerini  2.Dünya Savaşından bu yana adım adım işlemişlerdir. Biz Müslümanlar daha uyanık olsaydık tüm ipleri onların ellerine vermeseydik şu an farkında olmaktansa bu düzeni değiştirmeye yetecek gücümüz olurdu. Müslümanlar dünya üzerinde hiç de azımsanmayacak bir nüfustadır. Osmanlı ne şanlı bir devletti, 6 asır dünyaya hükmetti, şimdi kendilerini üzerinde güneş batmayan olarak gösteren milletlerin dahi korkulu rüyasıydı, ne oldu da o gücünü kaybetti? Bize de o yüreklilikten nasip olur inşallah . Yeni dünya sloganıyla çıktılar ortaya, insanlar başlarda şaşırdı tabi mümkün mü diye belki de biz çok basit düşündük; bizim aklımıza gelebilecek her şeyin, her sorunun onlar önceden cevaplarını bulmuşlardı bile, kaç adım gerideydik kim bilir. O kadar çok içimize girmişlerdi ki bizim vahyimize dahi eklemeler çıkartmalar yapacak kadar hadsiz olmuşlardı. Çekmegil’in tam da çok haklı olduğu nokta, bu zihniyetler nasıl İslam’ın Gerçeğini anlatacaklardı? Hadi anlatmayı geçelim kendileri nasıl anlayacaklardı?

Yaşar Kaplan’ın da ifadesiyle: “Batı taşkınlıktan, Doğu şaşkınlıktan yolda kalmış”. Ne kadar çok anlam içeriyor, bunun farkına varan sömürgeciler bundan daha da çok yararlanmaya çalışmışlardı. Yakın bir zamandan küçük bir örnek vermek istiyorum; Mustafa Kemal, kendisine şark görevi verildiğinde henüz Osmanlı yıkılmamıştı, yani son dönemlerini yaşıyordu diyebiliriz. Devlet şeriat ile yönetiliyordu. M. Kemal’in Cumhuriyetçilik gibi düşünceleri hâkimdi, Laikliği getirmek istiyordu. Bakıldığında Müslüman bir topluma laiklik hiç de uygun değildir. Dini devre dışı bırakıyorlar, kavramı açınca böyle anlamlar çıkar. Kısacası Doğu’nun şaşkınlığından faydalananlar sadece dışarıdan, kendi içimizden olmayanlar değildi. İlk onlara kabul ettirdi zaten, batı dünden hazırdı gibi bir hali vardı. 

“Cezalılar dünyada iken tövbekâr olmamışlarsa, bu sağlıksız insanlar İslam’ın gerçeğini anlamış olabilirler mi?” Allah affedicidir yani bu dünyada yaptıklarımız bizim öbür dünyada kim sonsuzluğumuzu belirleyecek hepimiz de bunun için uğraşıyoruz zaten. Yanlışlarımızdan şimdi hayattayken af dilemediysek, biz İslam’ı ne kadar doğru anlamış olabiliriz ki diyor Çekmegil.

 

Yorumlar

Daha önce yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yazmak ister misiniz?

Yorum Yaz