İbrahim Burak Aydın tarafından

Değerlendiren: İbrahim Burak Aydın

Tarih: Mayıs – 2021 

İSLAM GERÇEĞİ

Giriş olarak öncelikle hocamız bize gerçek olan İslam’ı tanıtmıştır. İslam, ‘selam’dan geldiği için gerçek ve batıldan âridir, değişmemiş, saftır. Peygamberler tarafından tebliğ edilmiş her vahiy mutlak doğruları taşır. İslam buradan oluşmuştur. Bu tebliğlerin dışında olan her şey İslam’ın gerçekliğini taşımamaktadır. İşte kitapta bu tebliğ dışında oluşan bazı felsefi düşüncelerin yanlışlıklarını dile getirmiştir. Bu düşüncelerin İslam’ın gerçekliğini bozmakta olduğunu söylemektedir.

Hocamız Kitaba başlamadan “Yeni Dünya Düzeni” hakkında ufak bir bilgi paylaşmış. Birinci ve ikinci dünya savaşlarından sonra oluşan sivil can kayıpları sonrasında Yeni Dünya Düzeni sloganı ortaya çıkmıştır. Sözde daha iyi dünya oluşturmak amacı ile kurulsa da Yeni Dünya Düzeni, büyük bloklar arasındaki iktisadi rekabet anlamına bürünmüş oldu. Daha iyi dünyada yaşamak gibi görünse de arka planda büyük kötü oyunların oynadığı bir plandır. Zamanın tarihçileri, ileri gelen siyasetçileri, adamları yeni dünya düzenindeki endişelerini belirmiş ve bunlardan en iyi özetleyeni yazmak istedim. Yeni Dünya Düzeni, uluslararası hukuk gibi soyut ilkeler üzerine değil, liberal demokrasi ve pazar ekonomisinin genel ilkeleri üzerine inşa edilecek.

İkinci ek olarak kitapta İslam aleminin iki üç asırlık refah hastalığından sonra düştüğü gafleti yazmış hocamız. Sebebini ise şöyle açıklamıştır: Kadın-erkek her mümin için baş ibadet olan ilmi çizginin farz olduğunu unutup, vacip olmayan diğer işlerle avutmaktır. İnsanların, Müslüman olmayan seküler kafalıların son asırlardaki teknolojik başarılarından gözleri kamaşıp, onlardan hayır umması iman zaafıdır. İçinde yaşamakta olduğumuz çağa özenmek, İslam’ın gerçeğinden uzaklaştığımız anlamına gelmektedir. Mümin elbette teknolojiyi horlayamaz ama putta edinemez.

Kısacası hocamız son olarak şu şekilde özetlemiş: Yeni Dünya Düzeni değil, yenilenmesi vücubiyet kesbeden bir dünya var ki, edebiyat gerçekleştirecek olan; yeniden kurulmayı bekleyen yeni bir dünya düzeni söz konusudur…

İslam’ın Gerçeği

İslam nedir? İslam, her şeyden önce hareketle ilgilidir. Bir şeyi halis kılmayı karşılıksız yapmayı ifade eder. İslam kelimesinin aslı, rehavetten uzak bulunmak; kişinin şahsını lekesiz tutmak ve onu selamete çıkarmak manalarına gelir. Ayrıca barış anlamına da gelmektedir. Hocamız kitapta iki farklı inanış biçimi olduğunu söylemekte. Biri ilahi lütuflara teşekkür eden müminler, diğeri ise teşekkür nezaketinde bulunmayan nankörler, diye. Tabi bu İslam’da cezasız kalmayacaktır. Bu cezalılar dünyada iken tövbekâr olmamışlarsa, bu sağlıksız insanlar İslam’ın gerçeğini anlamışlardırlar.

İnsanlar 3’e ayrılır: İlki tebliğ almamış, ancak yaratıcısının kim olduğunu bulmaya, tanımaya çalışmış kimsedir. Bunlar Kuran’da belirtildiği üzere cezasız kalacaktır. İkincisi, Kuran’a ilgisiz kalmayan yap dediklerini yapan, yapma dediklerini yapmayan kimselerdir. Bunlar da kurtuluştadır. Üçüncüsü ise tebliğleri bildiği halde buna kayıtsız kalanlardır. Bu üç grup beraber nasıl münasebetsiz yaşayacaklar sorusuna cevap; ilk iki grup üçüncüye, iyiliği emretmek, kötülükten vazgeçtirmeye çalışacaktır.

Allah müminlerden ebedi saadetin yolunu insanlara göstermesini istemiştir. Bu insanlar her kim oluyorsa İslam’ı anlatmamışsa suç işlemiş olur. İnsanlardan her şeyden habersiz olanlar da vardır ve bunlara “Gerçek İslam’ı” anlatmamız lazım. Bazı kesimlerin yaşadığı, zannettiği gerçek İslam değil. Bu yüzden İslam’ı görmemiş insanların dışarıdan bakması, İslam’ı baskıcı, sıkıcı görmelerine sebep oluyor. Allah’ın dinini, Allah’ın vahiyleriyle değil de beşerî önerilerle tanıtmaya kalkanlar, İslam budur diye söyleyenler haince tavır sergilemektedirler.

Koca İslam tarihinin bazı dönemlerinin idarecilerini ezik gösteren mollalar, hocalar olmuştur. Bunlar İslam’ı temsil edemezler. İslam tarihine böyle bakanlar, İslam gerçeğine yaklaşmış olamazlar. Yüce kitabımızda bahsedilen hukuku vahşetle, kötü olarak gösteren kafalar İslam gerçeğine yaklaşmış olamazlar. Yakınlarımız (anne baba gibi) İslam’ı yok sayıyorsa onları veli edinemeyiz ve onları ikaz etmeliyiz ki İslam’ın gerçekliğini anlayalım. Bilgiçlik edalarıyla sağa sola gerici, yobaz diye saldıran zavallıları aydın sananlar, İslam gerçeğini anlayamazlar. Bu ölümlü dünyanın sahte güzelliklerine aldananlar, dünyalarını tapılacak bir nesne haline getirenler İslam gerçekliğini anlayamazlar.  İslam bir araç değildir, alet edemezsin. Mesela iki hoca tutup yok şu şekilde caizdir falan diyemezsin. Gerçek İslam bu değil. Bazısı var hac ibadetini yapar, namazını kılar, orucunu tutar ama yalan söyler, hak yer, komşuna, muhtaç birine yardım etmez. İşte İslam’ı yaşadığını zannederler ama bu gerçek İslam değil.

İslami değerleri göz ardı edip, batının batıl felsefelerine, onların seküler dünya görüşlerine ve taklitçi yaşamlarını buraya serpmişlerdir. Bu uygulamalara sessiz olanlar sözde İslam hocaları vardır. Vitrinde modernist, mescitte bağnaz kişilerdir.

Aslında işin kısası vahye göre yaşamak gerçek İslam’dır. Aklını kullanan, vahye muhatap olup tasdik eden gerçek İslam’ı yaşar. Özetimizin son kısmını hocamızın alıntı yaptığı şu sözle bitirmek istiyorum ki tüm kitabı özetler niteliğinde bir söz: “İslam’da tefekkür aydınlığın temelidir; fikri bir tarafa iten, ilmi çalışmayı unutan, doğru düşünmeyen hiç kimse İslam’ın gerçeğini anlayamaz, çünkü düşünmek farzdır…”

Teşekkürler

 

Yorumlar

Daha önce yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yazmak ister misiniz?

Yorum Yaz