Seher Çelik tarafından

Değerlendiren: Seher Çelik

Tarih: Ekim – 2021

İSLAM’I YAŞAMAK

Geçmiş ve şu anki nesilleri göz önüne aldığımızda, İslam’ın çürük elmalar arasında parlayan bir elmasa benzediğini görmekteyiz. Tarihten bize ne kadar doğru ne kadar yalan aktarıldı bilmemenin ötesinde, İslam’a düşman kesimlerin dahi atıf ve kötü zanda bulunduklarına ne kadar haksız ve yanlışlarının farkında oldukları bir aşikardır.  İslam elbette ki geçmişten günümüze gelene kadar türlü zorluk ve meşakkatli yollardan geçmiş ve hala geçmektedir. En büyük sorunumuz olan Batılılaşmak ve modernleşmek olduğu görülmektedir. İslam’a kılıf uydurmak ve İslam’a atıfta bulunmak ve daha bir sürü çirkin ve hoş olmayan düşünce ve davranışlarla engel konulan İslam elbette ki kaybetmeyecektir. İslam kelimesinin içinde barındırmış olduğu güzellikleri karanlık bir örtü ile örtemeyeceklerini anlayan “izm” düşünürleri çabalarında her zaman olduğu gibi boşa kürek salladıklarının farkındalıkları ile birlikte türlü yollara başvurmaktadırlar. Üstüne basa basa söylenilen Allah’a ve Resulüne iftirada bulunmanın günahını anlatan hocamız bu eserinde de bunu ayetlerle, hadislerle ortaya koymaktadır. Allah’a ve Resulüne yalan yere atıfta bulunmaktan korkar ve Allah’a sığınırım. Hocamızın eseri ile yola çıkarak, “İslam zorlaştıran değil kolaylaştırandır” cümlesinde denildiği üzere bir dindir. Mükemmel ve noksan olan dinimizde zorlamanın olmadığı ve kolaylığın bulunduğu bir eksiksizlik barındırıyor. Yine eserde de aktarıldığı gibi Allah’ın Resulü: “İki şey arasında kalındığında günaha kaçınılmadığı sürece kolay olanını seçin” demiştir. İslam’ı, insanlara terör ve baskıdan ibaret tanıtan kimselerin kendi kurdukları yalan-yanlış düşünce okyanusunda boğulduklarını hepimiz görmekteyiz. İslam’ın güzelliklerini anlatmaya elbette alfabe yetmeyecektir ve tabii bunun yanında dine karşı gelen ve gelecek olan kimselerin de olmayacaklarının elbette ki garantisi yok. Tertemiz olan dinimize çamur bulandırmak isteyen kesimlerin kendi pisliklerinde boğulmalarını her geçen zaman diliminde gözlemekteyiz. İslam’ı yaşamak hem kolay hem de zorluklarla dolu bir yoldur. Bilerek bilmeyerek dine karşı elbette ki kusur ve kabahatlerimiz olmuş ve olmaya devam edecektir. Şu da bir hakikattir ki Rabbimiz merhametlilerin en merhametlisi olup kullarını tövbelerini cevapsız bırakmadığını biliyoruz. Hayatta en basit görünen şeylerin bile zorlukları vardır bu yüzden dinimizin hassas ne püf noktaları vardır elbette. Bunları Allah’ın bize sunmuş olduğu aracılar “peygamberler” ve Kur'ân-ı Kerîm ile halledilebilir ve eksiklerimizi görüp düzeltebiliriz. Geçmiş zamanın zorluk ve yokluk taraflarını baz alırsak bize gelmiş ve gelecek olan eser ve bilgilerin elbette noksansız olacağını beklemek yanlış olur. İnsanlar hatalar üzerine yaratılmıştır. Bazen en iyi alim en iyi bilen kişiler bile öğretirken hata yoluna düşebilir ve buna nefsimiz de dahil olunca elbette ki bu noksanlıklar olacaktır. Bu yüzdendir ki bizim dinimiz hayırlı işlerde birbirimiz ile yarışmayı önerir. İslam’ın en güzel yanı da kusuru kapatabilme ve kusursuzluğu istememesidir. Kusursuz ve noksan olan Rabbimizdir. Biz Müslümanlar olarak kusur ve hatalarımızı sahibimiz ve her şeyimiz olan Allah’a en güzel samimiyet ve içtenlikle bir dost sohbeti edasında anlatır ve af dileriz, Rabbimiz de bizi dinler ve bizi elbette ki affedeceğini Mushaf’ında da belirtmiştir. İnsan kelimesi dile kolay bir kelimedir. İçindeki mucizevi yaratılışın ve güzelliğin fark edilmemesi ve bunun için bu mükemmel yapının sahibini aramamak ve kendiliğinden oluştuğu iddiasını öne sürenler ahmaklar topluluğundan başka bir şey değildir. O muazzam ve eksiksiz beden yapısını bu çağda her şekliyle inceleyebilen onca bilim adamı, ilerleyen teknoloji ile görebilmekte iken hala inkar edebilenin olması ancak ahmak olduklarını gösterir. Bir gülüşün, bir gözyaşının, bir kirpiğin, bir tükürük bezinin benzersizliği ile yaşıyoruz ancak eksikliklerinde nasıl bir yıkıma yol açabileceğimizi hesaba katmayacak kadar körleşmişiz. Müslüman topluluğu olarak bilinen Türkiye’de Müslümanlığın hakkını veren o kadar az sayıda insan var ki bu da bizim Allah’a karşı yüzümüzü kızartıyor elbette. Müslüman olduğunu zanneden ve cennete gidecek ümidi ile karanlığında boğulduğunun farkında bile olmayan kesimler, farkında olup çağa ayak uydurmaya çalışan kesimler, İslam’a bilerek zanda bulunan kesimler, İslam’ı kendi çıkar işlerinde kullanan  önder konumda olan kesimler, kalıplaşmış şekilde dini iki rekat namazdan ibaret sayan kesimler, iyi niyet denilen ve kalbimiz temiz kelimesinin yaygınlığı ile her yaptığının iyi niyet ve iyi sonuca gittiğini zanneden kesimler, Allah’ı bir canavar misali gibi tanıtan ve ondan sadece korkulması gerektiğini aşılayan kesimler… Daha binlerce örnek barındıran birçok kesim ve türlü yanlışları bulunan insanların topluluğuna Müslüman topluluğu denilmesi acıdır. Herkes Müslüman olamadığı gibi insan da olamıyor. Acı olan nokta şu aslında; Müslüman olanların kendilerine zulüm etmesi. Biz kendi hatalarımızı görmekten vazgeçip başka kusurlar ile kendi kusurumuzu kıyaslayıp bir tartı eşliğinde hafiflik kazandırmaya çalışır olduk. “Onun günahı daha çok! Ben bunu yapmıyorum ki! Benim kalbim temiz!” gibi ibareler ile Allah’ı unutarak arkamıza almayı düşünen aciz ve hadsiz bir döngünün içindeyiz. Acizlik kokuyoruz ve onun yanında cehalet kokuyoruz hem de teknoloji ve bilgi çağında… Ne garip! Ölümün bizi kovaladığı şu kısa dönemde biz para, şan, şöhret, günahı kovalıyoruz. Ölümü sadece ölenlere ait sanıp, hala hayata günahlarla sımsıkı sarılmaya devam ediyoruz. Bu eserin içinden okuduğum her cümle şu cümleleri aktarmama vesile oldu. Kendime öfkelendim ve benim gibi körkütük yaşayan herkese kızdım, oysa hocam o kadar naif ve narin anlatmış ki bu da bir kabiliyet veya imanın vermiş olduğu bir güzellikten kaynaklanıyor. Bilmek ve öğrenmek bir de bunu teyit etmek denilen bir güzellik var ki iman sahibi kimselere nasip olunurmuş. Hocamızın dediği gibi: “İman, önce ilme istinat eder”. “İlim tahakkuk edince iman başlar” düsturunu bilmeden ve bildiklerinden emin olmadan yaymak ve kendi yanlışını bir de başka kesimlere aktarmanın yaratmış olduğu “yanlış yanlışı doğurur” ibaresini gerçekleştirir. Bunun en basit örneğine hocamız da değinmiş.  Örnek: Namaz surelerini okurken ne dediğini bilmeyen o kadar çok Müslüman kesim var ki. Allah burada ne diyor ya da ben Allah’a ne diyorum, O’nun huzurunda neler aktarıyorum, O’nun dili ile neden başka bir ayet veya sure değil, neden bu sureyi okuyorum?  Ezbere ve kalıplaşmış bir alışkanlık ile yaşadığımız Müslümanlık ve ibadetler elbette ki yanlışlık barındırıyor. Biz bütün bedenimiz ve aklımız ile yaptıklarımızın mesuliyetini yaşıyoruz. En zoru ve en acizi de bilmeden boşa kürek sallamak değil midir? İslam durağan bir din değildir. Sürekli ve en iyisini yaratma çabasıdır. İslam hataya pay verir elbette ama hatasını görebilmeyi ve düzeltip af dilemeyi yeğleyen bir dindir. Kusursuzluk ile bağdaştırılamaz, çünkü Resul ve Nebiler bile hatalar ve zelle denilen küçük günahlar işlemişlerdir. Bu yüzden kusurlarımızla ve hatalarımızla bu yola girmenin ve bunları düzeltmenin imkanı sunulmuş. Araştırmak, bilmek ve öğrenerek amel etmek gerekir. Hocamızın da dediği gibi bir alacakaranlıkta yaşıyoruz ve inşallah nur topu bir Müslümanlık doğacak. Elbette ki İman, İslam kazanacak. İslam’ın düşmanları kadar öz evlatları da var elbette; atası olan Resulün izinden gidecek olan neslimiz tükenmedi ve tükenmeyecek. Allah sayımızla beraber ilmimizi artırsın ve imanımızı güçlendirsin.

Yorumlar

Daha önce yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yazmak ister misiniz?

Yorum Yaz