İslamı Yaşamak kitabından
Ahmet Ergin tarafından
Değerlendiren: Ahmet Ergin
Tarih: Ekim – 2021
İSLAM’I YAŞAMAK
M. Said Çekmegil’in merhume eşine ithaf ettiği bu eser, şu ana kadar okuduğum Çekmegil eserleri arasında, açıkçası en derli toplu bulduğum, dolayısıyla en çok istifade ettiğim eser olmuştur. Kitabın ilk bölümünde İslam’ın pratiğini vazıh bir üslupla anlatan müellif, ikinci bölümde Almanya’nın farklı şehirlerinde yine İslam’ı Yaşamak gibi geniş bir başlığın altında konumlandırılabilecek konularda verdiği konferansları metne aktarmıştır. Peşinden gelen üçüncü ve dördüncü bölümde yer alan yazılar da birbiriyle bağlantısı kurulmuş kıymetli yazılardır. Çekmegil’in diğer eserlerini okurken bazı yazılar arasında rabıta kurmakta zorlanmış ve bazı yazıların niçin aynı başlık altında mevzubahis eserde toplandığını anlamakta zorluk yaşamıştım. Oysa bu eserde Çekmegil’in diğer eserlerinde pek rast gelmediğim şekilde, yazılarda bir önceki yazıya referans verilerek konunun devam ettirildiğini gördüm.
Çekmegil’e göre İslam’ı yaşamak; İslam pratiğinin kolaylığını öğrenmekle başlar. Bu hususta Resulullah’ın iki şey arasında muhayyer bırakıldığı zaman, günah olmadığı sürece, kolay olanı tercih ettiği hakikatini zikretmesi benim açımdan hatırlamaya ve hatırlatmaya değer bir noktadır. Çekmegil Müslümanların, dinlerinin ana kaynağına (Kuran’a) uzak düşmemekle mükellef olduğunu vurgular. Esaslardan uzakta yaşamak, İslam alemini içinden çıkılmaz çabalarla zorluklara sokmuş (oysaki İslam’ın pratiği kolaylıktaydı), sonra da bu zor (!) dinî vecibelerden kurtulmak için hile-i şeriyelere başvurmak mecburiyetinde kalınmıştır. Bu noktada peygamber efendimizin hayatımıza ışık tutan bir başka hadisi şöyledir: “Ne kadar az olursa olsun işin sevimlisi devamlı yapılandır. Amellerden gücünüzün yettiği ve kolayınıza gideni yapın.”
İslam’ın esasında kolay olduğunu, fakat bizlerin İslam’ı yaşamayı kendimize zorlaştırdığımızı anlatırken Çekmegil’in kullandığı şu yalın ifadeler, kendi hayatımda da bolca emarelerini bulduğum hatalara işaret etmektedir:
“Müslümanlar Allah’a ait bulunan neticelere göz dikiyor ve gayretlerini onlara yöneltiyorlar. Halbuki Allah hiç kimseye güç yetiremeyeceği şeyi yüklemez.”
“Görevlerini unutuyorlar. Görevlerini yapmayanlar, oturup benzersiz bir hüzün içerisinde Müslümanların hallerinden şikâyet ediyorlar.”
Çekmegil bu hususta özellikle İslam dinini kolaylıktan çıkarıp, zor kitap ve bahislerle karşı karşıya bırakan ilmiye kesimini de tenkit etmektedir.
Bu eserde Çekmegil birçok yerde fıkıhsızlık vurgusu yapmaya devam etmiştir:
“Bugün Pakistan’ın çeşitli çıkış yolları arayıp da bir türlü rayına oturamamış bulunması, temelde fıkhi bir hazırlığın olmamasından değil de nedir?”
“ ‘Nizam-ı alem uğruna’ diye diye Kuran-ı Hakimin en büyük günahlardan saydığı; bütün insanları öldürmeye denk bir cinayeti devlet nizamı gereği zanneden fıkıhsızlığın sürüklediği zulümler, masum kardeş katillikleri tarih sayfalarını sislendirirken…”
Çekmegil için fıkıhsızlık meselesi sık sık zikredilmeye değer önemli bir husustur. Özellikle yukarıdaki ikinci alıntıda çok net bir şekilde Osmanlı Devleti’nin bazı uygulamalarına eleştiri getirmektedir. Bu satırların yazıldığı dönemde Müslüman fikir adamlarının özellikle Kemalist devletin katı muameleleri karşısında bir nokta-i istinat olarak sığındığı Osmanlı dönemine böyle bir eleştiri getirebilmesi benim için dikkatlerden kaçırılmaması gereken bir noktadır.
Yine bu eserde Çekmegil merhumun üzerinde ısrarla durduğu diğer bir nokta, Müslümanların Kuran’dan uzak düşünce ister istemez duçar olduğu acınası hallerdir. Örneğin birçok Müslüman zat ‘İslam’dan önce’ şeklinde ifadeler kullanabilmekte, dahası sanki “Musa Yahudilerin, İsa Hıristiyanların, Muhammed de bizim peygamberimiz” gibi çok yanlış bir zehaba kapılabilmektedir. Oysaki İslam insanlıkla beraber başlamıştır.
“İslam’dan önce diye söze başlamak, Allah resullerinin bir önceki nebi uygulamalarından kalan vahyi doğrultudaki tatbikatını cahiliyeye mal edegelmek, meselelere Kurani bir bakış açısı olmayacağı görüşündeyiz.”
Hakikaten üstadın buradaki tespiti şahanedir; İslam’ın Hazreti Adem ile başladığı hakikatini unuttuğumuz yahut bu gerçeği yok sayan ifadeler kullandığımızda binlerce nebiyi haşa cahiliyeye dahil etmek gibi bir kusura düşmüş oluruz.
Eserin üçüncü bölümünde Çekmegil Allah’ın İslam’a hizmet etme şerefini sırasıyla önce Araplara sonra Farslara ve nihayetinde biz Türklere tattırdığını tespit ettikten sonra önemli bir uyarıda bulunuyor: Eğer Türkler bu izzetli makamın kıymetini bilmezlerse Allah başka kavimleri bunun için seçecek ve dinini galip kılacaktır. Bu satırlar ister istemez aklıma merhum Kadir Mısıroğlu’nun ifadelerini getirmiştir: “Allah bu makama başka atama yapmadı, o makam hala boş. O yüzden inşallah yeniden biz buna layık oluruz (olacağız)”. Bu makamı boşa düşürmekle alakalı Çekmegil’in yaklaşımı şu şekildedir:
“Bu halin mesullerini hesaba çekecek olan Âdil-i mutlaktır. Bizler çöküşün altından sızan ışık menfezlerinden sünnetullaha uyup uymadığımızın kontrolüyle vazifeliyiz.”
Aslında daha yukarıda alıntıladığımız gibi “...görevlerini yapmayıp da oturup benzersiz bir hüzün içerisinde Müslümanların hallerinden şikâyet edenler…’e üstad görevlerinin ne olduğunu bu şekilde hatırlatmaktadır.
BAZI NOTLAR
İsmet Özel’den Diyanet İşleri Eski Başkanı Süleyman Ateş’e, Ali Şeriati’ye kadar yine birçok isim bu eserde Çekmegil’in tenkit ibadetinden nasipleniyor.
Çekmegil’in diğer eserlerinde de fark edilen, fakat bu eserde iyice belli olan bir durum var: Genelde hayatın içinden, okuduğu kitap, dergi, gazetelerde gördüğü yanlışlar ve/ya insanlarla kurduğu diyaloglar, onu kaleme sarılmaya itiyor. Bu bazen Suud Kralının ettiği bir cümle, bazen de İran anayasasının bir maddesi olabiliyor. Çekmegil oradan bir hareket noktası buluyor ve bu örnekleri kullanarak daha geniş, daha şümullü çıkarımlarla okuyucularını ve takipçilerini hak bildiği noktaya davet ediyor.
Benim çocukluğumda da çok yaygın olan ve büyük olasılıkla hala rivayet edilmeye devam edilen Neil Armstrong’un ayda ezan sesi duyduğu safsatasını Çekmegil’in yıllar önceden “ ‘Ayda ezan sesi duydum’ gibi tahkiksiz neşriyatlar” ifadeleriyle yermesi ve itibar etmemesi benim için dikkate şayan bir husus olmuştur.
Yorumlar
Daha önce yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yazmak ister misiniz?