İslamı Yaşamak kitabından
Mihman Nuran tarafından
Değerlendiren: Mihman Nuran
Tarih: Ekim – 2021
İSLAM’I YAŞAMAK
İslam, tüm alemlere, dönemlere ve topluluklara gönderilmiş bu hak din, biz insanlara gerek ameli kolaylık sağlamış gerekse de gündelik yaşam şartlarına kolaylıklar getirmiştir. Bizler ise İslam’ı yalnızca bir yaşam sorumluluğu olarak görmek yerine, hem bu dünya için hem de öteki/ebedi alem için bir yaşam biçimi, kolaylık dini olarak görmemiz gerekir. İslam’dan uzaklaşarak, yalnızca ibadeti değil, bu yaşam biçimini arka plana atmış; ve bireysel olduğu kadar toplumsalı da içine alan, kapsayan bir din olarak görmekten ziyade, kişinin vakit bulduğunda, boş vaktinde, kendini, ruhunu dinlendiren ibadetler yapması olarak görmekteyiz bizler. Oysaki en çok da bu ahir zamanda korunmamız, sarılmamız gereken İslami yaşantıdan, en çok da şu zamanda uzaklaşmış bulunmaktayız.
Yeniden İslamlaşmak, Müslümanlaşmak elbette ki mümkündür. Bunun içinse her şeyden önce kafamızı koyduğumuz korunaksız çatıların altından çıkarıp, bir şeyler yapmalarını beklediğimiz devlet adamlarından ve kurumlardan beklentilerimizden kurtulmalıyız. Zira kişinin, Müslümanın kurtuluş ipi, her şeyden önce kendi elindedir ve kurtuluş için atılan her adım, bu adımlar yolun sonuna ulaşamasa bile, bizleri doğru yola ve güvenli ellere götürmektedir. Kişinin bir ibadet olan haccı yerine getirmesi, belki tek başına bir kurtuluş olmaz; asıl önemli olan, haccı her daim içimizde, imanımızda gerçekleştirmemizdir.
İslamlaşmak ve Müslümanlaşmak için bir yerden başlamak gerekir. M. Said Çekmegil, “İslam’ı Yaşamak” adlı eserinde bu konu ve belli başlıklar üzerinde durarak bizlerin yeniden başlangıç yapmamıza ve doğru başlangıç çizgisini çizebilmemize vesile olacaktır inşallah.
Bismillahirrahmanirrahim
Çekmegil, eserine başlarken şöyle bir ifade kullanır: “İslam’ı yaşamak; İslam pratiğinin kolaylığını öğrenmekle başlar. Hiçbir kimseye gücünün yetmeyeceği bir yükümlülük teklif edilmemiştir.” Bu sözlerden de ayrıca anlaşılacağı üzere İslam, kolaylık dinidir. Hem genel olarak insanoğlunun hem de kişinin şahsına özel, kaldıramayacağı bir yükle yükümlendirilmemiştir insan. Bu zor ve sonunda çok büyük mükafatları olan dünya hayatının imtihanını kaldırabileceğini söyleyen, bu sorumluluğu üstlenen insan için Yüce Allah her türlü kolaylığı sağlamıştır. Fakat bizler İslam’ın, insanlar tarafından ortaya konan zorluklarına, kendimizi inandırarak ve şartlayarak İslam’dan ve İslami yaşamdan uzaklaşmış, zorluklarla dolu geçen bir dünya ve ahiret hayatına gözlerimiz bağlı, kalplerimiz kararmış bir vaziyette yönelmiş bir durumdayız.
Yazar, helal daire içerisinde sergilenen davranış ve amellerin gerçekleştirilebileceğini ifade eder. Günümüz insanları bunun aksine helal daireyi terk ederek haramla dolu bataklıklarda boğulmayı tercih etmektedir. Bunun bir sebebi ise yine İslam’ı bilmeyişimizde yatar.
Yazar, eserde İslam pratiği başlığı altında “İslam alemi hangi manayı benimseyecek? sorusunu sormaktadır. Bu soruya yine yazarın da vurguladığı şekilde cevap verecek olursak, hiçbir doktrin, yorum ve ideolojilere bağlı kalmaksızın Kuran’ı Kerim ve Hadis-i Şerifleri esas alarak bir temel oluşturmak gerektiğini söylememiz mümkündür. Zira temelsiz bu günlere kadar gelmiş olmamız, sağlıklı ve devamlı bir İslami yaşam sürdürebileceğimiz anlamına gelmiyor maalesef. Birçoğumuz İslam’ın yok olmakta olduğu düşüncesiyle dinimizi kurtarmanın peşine düşmüş bulunmaktayız. Oysaki yok olan İslam değil, İslam alemidir. Bu sebeple asıl kurtarmamız gereken bizleriz.
Müslümanın üzerinde durması gereken problemleri başkalarına bırakmaması gerekir. Bunun için de din görevlilerinden, akademisyenlerden ve şahsi vazifeleri gibi algılanan siyasetçilerden ziyade Müslümanlar olarak bizlere, her birimize sorumluluk düşmektedir. Zira İslam hem toplumsal hem de bireysel bir dindir. Kişi önce kendini sonra çevresinde bulanan ve onlardan sorumlu olduğu insanları kurtarmaya çalışmalıdır. Yazarın da söylemiş olduğu gibi “İslam, doğruyu arayan herkesin dinidir”.
İslam’da meseleleri bir hükme bağlarken kaynağı insan olan düşünce sistemlerine körü körüne bağlanmak, onları esas almak yanlıştır. Peygamber efendimizin vefatından sonra ilmi zenginliği olan Allah dostlarının, alimlerin yorumlara başvurmalar elbette ki olmuştur. Fakat hiçbir fakih, alim, kendi dışındaki fakihleri yok saymamış veya yalanlamamıştır. Çünkü onlar meselelere getirdikleri çözüm noktasında her daim Kuran-ı Kerim’i ve Hadisleri esas almışlardır. Ayrıca hiçbir zaman birbirlerini taklit etmemiş, aksine Çekmegil’in de eserde değinmiş olduğu üzere birbirlerini model almışlardır. Taklit hastalığına yakalanmış kişiler kendi şahsî beşerî görüşlerine uymayan kişileri kafir olarak adlandırarak aslında kendilerini yücelterek Kuran’dan uzak bir yaşam sürdürmektedirler.
Yazarın da değinmiş olduğu gibi günümüzde de devam eden bu taklit hastalığı yüzünden özümüzden/aslımızdan saparak hakkı suçlayıp tersine İslam’a aykırı olan her tarafta saf tutmuş bulunmaktayız. Bunu bile isteye yapan din düşmanları ise İslam’ı kendi çıkarları doğrultusunda yorumlayarak, oluşturdukları kendi dinlerini İslam dini diye insanlara sunmuş, Müslümanların ve İslam dinine uzaktan bakıp anlamaya çalışanların İslam dini noktasında tabular oluşturmalarına sebep olmaktadırlar.
İslam’da kolaylık temel kuraldır. Ancak bu kolaylık, ibadet ve gündelik yaşamda kendi çıkarlarımız doğrultusunda anlayıp hareket etmek olarak algılanmamalı. Allah kimsenin taşıyamayacağı, gücünün yetmeyeceği sorumluluklar vermez. Yaptığımız ibadetlerimiz, yerine getirilmesi gereken sorumluluklarımızın az veya çok olmasından ziyade, devamlılığı olan ibadetin bir sevimliliği ve samimiyeti vardır. Bu sebeple de İslam dini adına olur olmaz hükümler ortaya koyan ve kolaylıklardan ziyade zorlu bir din izlenimi veren kitap ve yazarlarından da uzak durmak gerekir. Zira Çekmegil’in de eserinde belirtmiş olduğu gibi bu İslam’a göre hatalı bir davranıştır.
Biz Müslümanlara asıl yakışan da zaten ayrıntılara boğulup kalmak değil esas olana odaklanmaktır.
İslam pratiğini maddeler halinde sıralayarak dinin özüne biraz daha işaret etmiştir.
Fıtratı gereği bilmek isteyen insanoğlu, yaptığı sorgulamalarla doğru yolu, hak olan yolu bulmuştur. Bu, bizlerin de şu zamanda gerçekten istediğimiz sürece doğru yolu bulabileceğimizi göstermektedir. İnsan, ulaşamadığı bilgiden, bilmediği şeyden mesul değildir. Müslüman gücü yettiğince aldığı tebliğleri yerine getirmeli ve getirtmelidir. Bu da yalnızca kendisinden değil aynı zamanda çevresindeki insanlardan da sorumlu olduğunu gösterir. Müslüman, kendisine verilmiş helal kolaylıkları her zaman tercih etmelidir. Yüce Allah yarattığı her şeyi insanoğluna hizmet etmesi için yaratmıştır. Bizlere verilmiş nimetlerden faydalanabileceğimiz gibi onları korumak, zarar vermemek de bizlerin görevlerindendir. Zira Allah israfı ve emanete ihaneti sevmez. Bu hayatta iyi olan hayırlı olan şeylerde yarışmamız bizlerin asıl vazifelerindendir. Bir Müslüman, dini hakkında kesin ve delili olmayan konuşmalardan sakınmalıdır.
M. Said Çekmegil, “Münih Konferansı” adlı bölümde Allah rızasına değinmiştir. İnsanın yalnızca insana yaranmaya çalıştığı ve bunu yine kendi çıkarları için yaptığı bu çağda Allah rızasını gözettiğimiz pek söylenemez. En azından bunu dille her ne kadar söylüyor olsak da kalbimizi buna şahit kılamıyoruz.
Bu bölümde yazar, Allah’ın ayetleri apaçık ortada iken, doğru yolda birleşmenin neden vaki olmadığını sorguluyor. Kitapta da değinmiş olduğu gibi, diyebiliriz ki; ilim noktasında Allah’ın emir ve yasakları doğrultusunda hareket etmediğimiz sürece, bu emir ve yasakları asıl kaynaktan, Kuran-ı Kerim’den ve Hadislerden öğrenmediğimiz sürece, bir insan olarak Peygamber efendimizin yaşamını örnek alıp, çağın yalancı renklerine yüz çevirmediğimiz sürece bu birleşme, bütünlük ve doğru yolda olmanın pek mümkün olmadığını söylemek zorundayız.
İnsan bilmediği bir şeye teslim olamaz, olsa dahi bu teslimiyet, güven bağı uzun süreli ve sağlıklı olamaz. Bu, günlük hayatta, insanlarla olan ilişkilerimizde de böyledir. Güvenmediğimiz veya tanımadığımız bir insana kolay kolay inanmaz, teslim olmaz, hatta herhangi bir şeyimizi emanet edemeyiz. Bu sebeple iman noktasında da yazarın da söylemiş olduğu gibi, İslam’ı, onun yaratıcısını, kutsal kitabını ve peygamberlerini bilmeyen bir insanın imanı, teslimiyeti sağlam olamaz. Bu sebepledir ki temelden bir bağ kurmak istiyorsak insanların değil, her şeyden önce, Allah’ın ne dediğine, biz kullarından ne istediğine bakmamız gerekir.
Müslüman gerek bu dünyada gerekse sonsuz olan ahiret hayatında rahata ermek, mükafatlandırılmak istiyorsa her şeyden önce vermiş olduğu sözü tutması gerekir. İnsanoğlu dışında yaratılmışların hiçbirinin istemediği bu sorumluluğu insanoğlu üstlenmiştir. Bu sebeple İslami bir yaşam sürdürmek için her anını, her gününü bir Müslüman olduğunun bilincinde olarak yaşaması gerekir.
Kuran-ı Kerim’den uzakta bir Müslümanlık düşünülemez. Bu aynı zamanda kişinin düşünce noktasında da tıkanmasına sebep olmaktadır. Bilmeyen insan düşünemez, düşünemeyen insan ise yaşayamaz. İslam dini M. Said Çekmegil’in de söylemiş olduğu gibi söz dini değil, iş dinidir.
Vesselam…
Yorumlar
Daha önce yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yazmak ister misiniz?