Büşra Karaca tarafından

Değerlendiren: Büşra Karaca

Tarih: Ekim – 2021

İSLAM’I YAŞAMAK

Sayın M. Said Çekmegil’in İslam’ı Yaşamak kitabını kaleme alırken üzerinde en çok durduğu konu Müslüman olan kişilerin halleri olmuştur. Bu ilerleyişte, Allah’a “teslim olmayı” kabul eden “müslim ve müslimeler” Allah’ın biz kullarına “layık” gördüğü İslami yaşantılar ile bu dünyalarını geçirmekle yükümlüdürler.

Bir Müslümanın halleri nelerdir diye sorulacak olursa eğer Said Çekmegil İslam’ı Yaşamak adlı kitabında şöyle özetlemiştir;

  1. Müslüman verdiği sözü yerine getirme çabası içerisindeyse,
  2. Gücü yettiği ve imkânı el verdiğinde iyiliği emretme kötülükleri yasaklamaya yanaşıyorsa,
  3. Allah’ın kendisine verdiği nimetleri Allah yolunda kullanıp harcama yoluna girmişse,
  4. Kendini, efrad-ı ailesini ve mesul olduğu tüm insanların iffetini korumayı, gücünce prensip edinmişse,
  5. Namazı ikame ediyor, varsa Zekâtı veriyorsa, sıhhatli olduğunda Ramazan orucunu, Haccı eda ediyorsa,
  6. Her namazda “Yalnız ana ibadet ederiz, yalnız senden yardım isteriz” dedikten sonra, salih duydukları ve işittikleri kişilerin ölüsünden ve dirisinden, mutlaka imdat eder zannıyla himmet beklemeyi adet etmemişse,

İşte o zaman kişi İslami bir hayat tarzını asgari boyutta yaşıyordur. Peki her işi asgari ölçüde yaşamak mı gerekir? Fazlasını yapmak bizi ebedi saadete daha da yakınlaştırmaz mı? İşte bu soruların cevabı da yine İslam’ı Yaşamak kitabında Sayın M. Said Çekmegil tarafından ele alınmıştır.

Kitapta bahsedilenlerden özetle, kişinin emrolunan ibadetlerden asgari ölçüde yapması helaldir (Yanlışım varsa affoluna). Yani emir ne boyutta ise o ölçüde yapmak esastır. Bu esas İslam’ın temel prensiplerinden ve önemli noktalarından biridir. Peygamberimizin de bu hususu bize tavsiye ettiği kitapta örnekler ile okuyuculara sunulmuştur.

“Peygamber (s.a.v) iki şey arasında muhayyer bırakıldığı zaman, günah olmadığı sürece, kolay olanı tercih eder ve siz kolaylık gösterici olarak gönderildiniz der. Takat getirebildiğiniz amellere girişin der. Namazda dahi kolay geleni oku tebliğini yapardı.”

Aynı şekilde Kur’an-ı Kerim’de de kolaylık esasını vurgulayan birçok ayet bulunmaktadır. İslam’ı Yaşamak kitabında belirtilen ayetlerden birkaçı ise şöyledir;

“Gönderilen Kitap zahmet çekilsin diye değil, öğüt alınsın diye yollanmıştır. Gönderilen nebi (s.a.v) müminlerin ağır yüklerini kaldırsın ve zahmet değil alemlere rahmet olsun içindir.” (Taha:2, Araf 157, Enbiya107)

Yukarıdaki verilen ayet ve alıntılardan da hareketle İslam’ın kolaylık dini olduğuna vurgu yapılmıştır. Aşırıya kaçma bir müddet sonra insanı yoracağından dolayı, ibadette devamlılığın darbeye maruz kalacağı bu nedenle de aksaklık yaşanacağı endişesi duyulmaktadır. Asıl olan devamlılıktır. Bu noktadan hareketle kararında ama devamlı ibadet inananlara daha hayırlı olacaktır ki zaten “müminlerin Allah’a itaat kastiyle ve şuurla yaşadığı hayatının tümüyle ibadet olduğu” Sayın Çekmegil’in bence önemli düşüncelerinden biridir.

Sayın M. Said Çekmegil’in kitapta ele aldığı diğer en önemli konulardan biri de fikri ayrılıkların değiştirilemez kabul sayılıp fikrin reddi durumunda “dinden çıkma” boyutuna kadar ciddi iftiraların atılması durumudur. Hiçbir düşünce, söz yanlış olamazmış ve sahipleri tövbe haşa hata işlemezmiş sayılırcasına tavırlarla, İslam aleminde parçalanmalar yaşanmış ve yaşanmaktadır. Bu konu öyle ciddi bir mesele olmuştur ki hem fikri durgunları peşinde getirmiş hem de taklitçiliği, anlamsızlığı peşine takip ettirmiştir. Bu vaziyette iki önemli mesele dikkat çekmektedir.

1-) Yorumlamayı yapan kişi Allah ve Resulü olmadığı sürece, değişim, farklı yorumlama mümkündür. Yorumlardaki farklılık, yöntemde farklılıklarla ortaya çıkar. İslami temel kaideler açıkça ortadadır ve usul farkı beyni çalıştırmak ile ortaya çıkar ki bu da ibadettir.

2-) Bu farklı yorumlamalar taklit ile İslam aleminde irili ufaklı parçalanmalara neden olmuştur ki bu da son derece zararlı bir vaziyettir. Bu kümelenmeler ciddi boyutlara ulaşıp şeyhini tövbe haşa ilahlaştırma boyutuna gelmiştir ki bu da şirktir. Günahların en büyüğü!

Buraya kadar yazdıklarımdan farklı olarak uzun zamandır üzerinde düşündüğüm ve merak ettiğim bir soruyu kitapta da konusu geçmişken, yazılarımızı değerlendiren büyüklerimize sormak istiyorum.

Şeyhini, alimini yüceleştirme tövbe haşa ilah pozisyonuna sokma en büyük günahlardan biri olarak, taklitle birlikte sığ düşünceler, fikri durgunluklar ortaya çıkmaktadır. Peki bu durum şu anda yaşadığımız toplumda nasıl bir boyuttadır? Sorumu daha da açacak olursam eğer şu anda yapılanmış bulunan cemaatler kendi içlerinde fikri yorumlar neticesinde çatışmakta birbirlerini küfre bulaşma konusunda suçlamaktadırlar. Şeyhlerine göstermiş oldukları davranış ve yüceltme ortada. Bu hususta cemaatlerin aslında birleştirici kuvvet verici bir yapıda olması beklenirken yukarıda saydığım konulara neden olmasından kaynaklı bir sorun teşkil etmekte midir? Günümüzdeki cemaat yapıları, bu kitapta ciddi şekilde eleştirilenlerden midir?

Allah Razı olsun. SELAMUN ALEYKÜM…

Yorumlar

Daha önce yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yazmak ister misiniz?

Yorum Yaz