İman Anlayışımız kitabından
Derya Dayan tarafından
Tarih: Mart 2021
İMAN ANLAYIŞIMIZ
İnsana kişilik kazandıran baş özellik dava sahibi olmaktır. Bizlerin oluşturduğu her düşünce, fikir hukukumuza uygun olsun ya da olmasın bir davayı ifade eder. İnsanın davasından, davasının doğruluğundan emin olmasının niteliği ise imandır. Çünkü iman güven vermeyi gerektirir. Atacağımız her adımda ve vereceğimiz her kararda imana uygun hareket etmeli bunun güvencesini kavramalıyız. Kavramak için Allah’ın bizlere bahşettiği yegane şey olan aklımızı kullanmalı ve düşünmeliyiz. Ancak düşünürken fikir ve arzularımızı karıştırmamalı bizlere fikirlerimizmiş gibi görünen arzularımıza kapılmamalıyız. Bu doğrultuda bir ölçümüz olmalı ve her şeyi bu ölçü doğrultusunda tartmalı, hataya yer vermemeliyiz. Ölçüsüz olan şeylerin bir önemi olmadığını kavramalıyız. Bizler aldanmaya açık olursak aldanır ve aldatırız. Ölçümüzü yüce yaratanın vahyettiği gibi, örneğimizi peygamber efendimiz (s.a.v) olacak şekilde olmalı, fikir ve arzularımızı ayırt edebilmeliyiz. Tüm bu muhteşem özelliklere sahip olan biz insanlar şehadetimiz doğrultusunda Allahın varlığına ve ondan başka ilah olmadığına peygamber efendimiz Hz. Muhammet’in onun kulu ve elçisi olduğunu bilmeliyiz. Bu bizi müslüman yapan yegane doğrudur bu güvence ise imandır. Bu iman yalnızca dil ile söylenen bir laf değildir. Dil ile ikrar edip kalp ile tasdik etmek tüm gerekliliklerini Allah-u teala’nın bizlerden istediği şekilde yerine getirmektir. Bizler Allahın yolunda onun bize bahşettiği nimetler doğrultusunda cihat etmeli ve bu verilenler karşısında yaratıcıya hamd etmeliyiz. Çok şükür Allahım. Biz müslümanlar allahın emirlerini yerine getiririz bizi mümin, iman sahibi yapan temel kaide budur. Bunun tersini idda eden anne babamız dahi olsa inancımız Allahadır. Gönderilen vahiyleri, yaratılan onlarca varlığı umursamayan ve rabbimiz tarafından bahşedilen aklını kullanmayan kişilerden münkirlerden olmamalı, yalan söyleyen, sözünün eri olmayan ve emanete hıyanet eden münafıklara benzemekten sakınmalıyız. Bir müslüman münkir veya münafık gibi davranmaz.
Dini olan kişinin aklı da vardır, önemli olan kullanmaktadır. Bunca apaçık delile rağmen gerçekler kavranmıyor hala inkar ediliyorsa bu durum kişi anlamak istemediği içindir. Böylesi insanlara iman etmedikleri için sonsuza dek cehennem azabı çekecek diyemeyiz yahut biz müminler günahkarda olsak kafir sayılmayız bunu belirlemek bizim haddimiz olan bir şey değildir. Emin olmak bunun kararını vermek Allaha mahsus olan bir kaidedir. Bizler varsayımlar ve öngörüler ile kesin kararlar alıp sıfatlar yapıştıramayız. Öyleki gerçek bir müslim/mümin) bunu yapmaması gerektiğini bilir. Onun güveni yanlızca rabbinedir. O ki (müslim/mümin) yani bizler bize emredldiği gibi doğru olmalı yolumuzdan şaşmamalıyız.
Rabbimizi sevmeyen kimseleri bizim sevmemiz, onun hoşnut olmadığı kişilerden hoşnut olmamız ne kadar doğrudur? bu kimseler anne, baba, kardeş veya bir dost olsa dahi sevgimize dahil etmememiz iman ettiğimiz Allah-u tealayı inkar içinde bir sapkınlık yaşayan kimselerin bizleri yolumuzdan çevirmelerine davamıza müdahale etmelerine izin vermemeliyiz. Sevgi besleyeceğimiz kişiyi Allah için sevmeliyiz bize yakınlık derecesi önemli olmadan, tanımadığımız bir insan olsa dahi.
Müslüman vahyi bildirilere kendisi uydurma laf ve sözcükler eklemeden, insanların kesin olmayan öneri ve görüşlerine haklılık payı vermeden kendi akl-i iradesi ile rabbinin Allah olduğuna inanır ve ona kulluk eder. Gerektiğinde sabreder çoğu zaman dua eder bu iki kaide onun en büyük silahıdır. Rabbimize olan bağlılığımız bizleri salih ameller işlemeye teşvik ve iyi kullar olmaya aday bireyler haline getirir. Bizler farklı uğraş ve arzularımız ile meşgul olmak yerine, inançlı olmalı düşünmeli, sorgulamalı, imanı yaşamalı ve yaşatmalıyız ve bu rehavetten kurtulup kendimize ve yaşadığımız dünyada bir düzen oluşturmalıyız. Bunu yaparken düşman edinmemek için kendimizden ve inancımızdan taviz vermemeliyiz. Neden boyun eğiyoruz neden bizleri yolumuzdan, davamızdan etmelerine izin veriyoruz? Bunca islamı yaygınlaştıracak ve dinimizi özgürce yaşayacak imkanımız, kaynağımız varken bilinçsiz bir toplum niye? İslam sadece kendimize saklayacağımız özel bir obje, gizli saklı olması gereken bir sır değil. İslam özgürce, herkesçe yaşanması gereken güzel ve hak olan dindir. Bizlerin bu doğrultuda taviz vermemiz kişiliğimizi kaybetmemiz ile eşdeğerdir. Dinimiz nitelendirilemeyecek kadar büyüktür, bizlerin hedefi ebedi saadet olmalıdır. İnsanoğlu gönderilen vahiyleri, yaratılan her şeyi ve ona bahşedilmiş olan aklını kullanarak Allah-u tealaya kulluk eder ise günahkar olanlardan olmayıp Allahı tek ve eşi benzeri olmadığına kalben tasdik edip, peygamber efendimizi ve islamın tüm değerlerine inanır iman ederse inşallah cennet onlar içindir ve ebedi saadet buradadır. Öyleki yaratana eş değer bir varlık görmek (haşa) Allaha şirk koşmaktır. Böylelerine cehennem layık görülmüştür. Cennete layık olanlar ise oturdukları yerden kazanmayı bekleyenler değildir elbette. Bizler fani yaşamımız boyunca imtihan içerisindeyiz. İmtihan içinde olmak kişiyi davasından etmemelidir, şüphesiz rahman ve rahim olan yaratıcı bizlere taşıyamayacağımız hiçbir yükü yüklemez.
Günlük hayatta yaptığımız sıradan şeylerde bile sünnet işleriz ancak bu sünnet sıradan birinin yaptığı şeyler değil bizzat Hz. Muhammet tarafından yapılan bizlere de sünnet olunan söz ve davranışlardır. Şu an peygamber efendimizin fiziken burada olmaması ve o dönemde yaşamıyor oluşumuz bunca gerçeği islamı, imanı, Allahu tealayı yalanlamaz. İmansız bir insan bunları reddedebilir. Bunca gerçekliğe, yaratılanlara rağmen inkar ediyor ise aklından şüphe edilmelidir. Böylesi bir toplum yobaz bir toplumu oluşturur ve cennetten mahrum kalmalarının sebebi de yine kendileridir. Allah insanı yaratmaya çamurdan başladı. Bizler dünya üzerinde imtihan olunarak yaşamımızı sürdürüyoruz. Hak olsun olmasın birçok din arasından birine mensup olmak kendi irademiz sonucu oluşur. Allah bizlere akıl bahşetti hayatımızı hak yolda ya da batıl yolda ilerlemek için seçme şansı tanıdı. Evet dinde zorlama yoktur annemizi babamızı, doğacağımız zamanı seçme hakkımız yok. Ancak dinimizi pekala seçebiliriz.
İslam’ı yaşamak için önümüze koyulan bir engel yok elhamdulillah devlet başındaki yöneticilerin de bunda payı büyük elbette. Ancak bizler yaymakta pay sahibi değiliz maalesef. Biz müslümanlar bulunduğumuz zaman dilimi elverdiği halde hakkıyla yaşamıyoruz islamı. Yaymak için çaba göstermiyoruz, derin bir uyku içerisinde olacakları izliyoruz hatta uyuduğumuzun farkına dahi varamıyoruz ne üzücü. Bize verilen süre dolunca her fani gibi hayatımız sonlanınca ahiret inancının kavranmasının bir anlamı kalmaz bunun bilincine erken varmalıyız. İman anlayışımız bizim yaşamımızı, düşüncelerimizi, davamızı belirler. Davamız iyi, yolumuz doğru olsun.
Tüm bu gerçekleri ayrıntılı olarak bana aşılayan İman Anlayışımız kitabı bana oldukça fayda sağladı. Dava sahibi olmamı ve yolumun doğru olmasına vesile oldu. M. Said hocamın gerçekten davasında hak ile batılı ayırabildiğini ve ayırabileceğimizi gösterdiği bu eseri okuduğum için asla pişman olmayacağım ancak daha önceden okumadığım, böyle düşüncelere sahip bir insanı tanıyamadığım ve pek tanınmadığı için üzüldüğüm gerçeğini göz ardı edemem. Yaşadığı zamanda şartların pek elvermediği dönemde bile davası için çabalayan ve bu doğrultuda birçok güzel iş başaran Mehmed Said Çekmegil’in şiirleri ve marşıda oldukça başarılı. Bizler böylesi faydalı kitaplardan maalesef bihaberiz. İçerik bakımından oldukça zengin kelime haznesi geniş bir kitap herkesçe okunmalı ve okutulmalıdır. İnşallah tüm insanlar hocamızı tanıyarak onun gibi dava sahibi olup hak yolda ilerler ve faydalı işlere imza atarlar.
Yorumlar
Daha önce yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yazmak ister misiniz?