Ahsen Sosan tarafından

Değerlendiren: Ahsen Sosan

Tarih: Haziran – 2021 

İKTİSAT ANLAYIŞIMIZ

Kitabın ilk sayfalarında yer alan "Günün Fikir Ortamı" yazısını okuyunca zihnimde oluşan tek kelime 'laiklik' oldu. Özünden uzaklamış Hristiyanlık ve Yahudilik dinleri yozlaştığı için batı medeniyetlerinde ekonomiye ve sosyal hayata hitap olmamıştır. Bu sebeple de bozulan gidişatta din suçlu olarak görülmüştür. Daha sonra İslamiyeti tahrip etmek ve insanları İslam'dan uzaklaştırmak için İslam toplumlarında da bu bozulmanın ve geri kalmışlığın sebebi din olarak gösterilmiştir. Yani islamiyetinde Hristiyanlık ve Yahudilik gibi sosyal hayata, ekonomiye siyasete vb alanlara öncülük edemeyeceğini öne sürmüşlerdir. Müslümanları ve sözde aydınları bu düşünceye inandırıp İslamiyet'le hayat arasındaki bağları kesmeye çalışmış ve başarılı olmuşlardır. Batılı aydınların aslını bildiği ama bizim sözde aydınlarımızın bilmediği bir şey vardır ki İslam asla tahrip olmamamış ve aslını kaybetmemiştir . Her çağda her zaman hayatın her alanına hitap etmektedir. Batı medeniyetlerinin sömürü düzenine karşı İslamiyet'in gerçeği ortaya koyup bu düzeni yıkmasından korktukları için sözde İslam aydınları ve şuursuz Müslümanlar bu şekilde empoze edilmektedir. 

Birinci bölüm

Hastalık İmanidir. 

İnsanoğlu çağımızda her şeye madde gözüyle bakmaktadır ve bu şekilde baktığı için insanın duygusal yanını görmemiştir. Hep teknolojide ileri giderek en iyi yaşamı bulacağını ümit etmiştir. İşin maneviyat tarafını göz ardı ettiğinden huzuru bulamamıştır. Ama insan Allah tarafından yaratılmış kullar olduğu için maddi unsurlara bağlı olmanın yanında manevi ihtiyaclari da vardır. Bu manevi ihtiyaçların reçetesi de onu yaratanın ortaya koyduğu kurallardır. İnsanların kendi akılları ile ve çıkarlarına uygun olarak insanlara biçtikleri yaşam tarzları onları her ne kadar maddi olarak doyuma uğratmışsa da manevi yönleri hep aç olduğundan hiçbir zaman mutlu olamayıp huzur bulamamışlardır.  

Madem ki Rabbimiz bizi yaratmış bizim için en iyi olan yaşam tarzını ve kuralları muhakkak ki göndermiştir. Mutluluk ancak bunlarda vardır. O da kuran ve sünnettir. 

Realite

İslam iktisadında komünizm ve kapitalizmden farklı bir anlayış vardır. Komunizmdeki gibi devlet her şeye sahip değildir ama halka hizmetleri her türlü ulaştırır. Kişisel mülkiyet hakları tanır fakat sınırsız bir ticari hürriyet tanımamıştır. Zenginlerin daha çok zenginleşmesindense Allah yolunda infak(dağıtma) tavsiye edilmiştir. 

İkinci Bölüm

İktisat insanların istifadesine sunulan her türlü üretim faktörünü seçip istifade etmek ve ettirmekte, tüketimde israfa düşmeden adil harcama yapmaktır. Asıl amaç kârdır. Sosyal adalet, ferdi adalet kavramları içi boş olarak söylenmiştir. Halbuki İslam'da Allah adaleti ,iyligi yakınlara vermeyi emreder. Taşkınlıktan, zulümden uzak durmayı emreder. Yani İslam insanı bütün yönüyle tanır ona göre hitap eder. İslam'da ekonomi imandan ayrı değil ona sımsıkı bağlı kişisel ve sosyal adaleti ancak İslam idealizmine yaklaştığı nispette tahakkuk ettireceğini iman ve amel manzumesi olarak tezahür eder. 

İslam'da iş veren de Allah'a hesap verir işçi de. İnsanlar işe Allah'ın bir emaneti gözüyle bakmalidirlar ve bu işlerinde yalnızca Allah'ın kanunlarına karşı sorumludurlar. Kur'an-ı Kerim şöyle beyan ediyor:  

"Onların dünya hayatındaki maişetlerini aralarında biz bölüştürdük. Ve rızık, kuvvet ve zaaf , ilim ve cehil, ustalık ve acemilik, şöhret ve şöhretsizlik gibi hususlarda aralarında farklılık husûle getirdik. Tâ ki bir birilerini ihtiyaç duydukları işlerde çalıştırarak aralarında birlik ve dayanışma vücûda gelsin. Bu suretle alemin nizam-ı bozulmasın; yoksa insanların birbirlerini emirlerinde kullanmaları zenginde bir kêmal, fakirde bir eksiklik sebebiyle değildir. Ve eğer bu hallerin hepsinde onları eşit yaratmış olsaydık kimse kimseye hizmet etmez, biri diğerine itaat etmezdi, bu ise alemin harap olmasına ve dünya nizamının bozulmasına sebep olurdu." 

Görülüyor ki, herkes işçidir. Ve işlerin ayrı ayrı oluşu insani cemiyeti hayvan topluluklarından ayrı olarak mütalaâ içindir. Yoksa, İslam'da diğer bir insanın sırtından geçinmek diye bir şey yoktur. 

Yazımı tamamlarken Çekmegil'in kitapta yer verdiği "Son Söz" kısmına yer vermek istiyorum. 

İslamın temel müeyyideleri vahiyler, değişmeyen, değiştirilemeyenden geldiği için ebediyet ifade eder. Geri kalan, beşere ait öneriler şu esaslar dahilinde en güzele, en faydalıya göre ayarlanabilir. 

Nirengi noktaları olarak: 

Zamanın ve şartların değişmesi ile beşeri hükümler de değişebilir. Bilinmeyenler de elbette olacaktır. Ancak bu, müminler için mesela olmayacak; bilmediklerini, bile ehillerden soracaktır. Eğer araştırmalar yeterli görülmezse daha üst seviyede ehiller aranabilir. Çünkü “Her bilenin üstünde bir bilen vardır.” Her ne ki İslâm için, toplum için faydalıdır -helal sınırları zorlamadan- meselelerine çözüm bulmak Müslümanın, İslam idaresinin başta gelen vazifelerini oluşturur. 

Vazifeler ihmal edilmediği müddetçe, güçler elverdiğince elbette çıkış yolları bulunacaktır. Yaratıcının vâ'di vardır: Cihat yolunda samimiyetle bulunanlara Allah yollarını gösterecektir. Yeter ki muttakiler Muhlis olsun işte o zaman ekonomik tıkanıklıklar da diğer konular gibi berraklaşır.  

Selametle kalın. :)

 

Yorumlar

Daha önce yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yazmak ister misiniz?

Yorum Yaz