Derya Dayan tarafından

Değerlendiren: Derya Dayan

Tarih: Haziran – 2021

İKTİSAT ANLAYIŞIMIZ

İnsanoğlunun teknolojik gelişmelerdeki başarıdan ötürü sarhoş olduğunu ve bu sarhoşluğun getirisi ile yeme içme gibi temel ihtiyaçlar haricinde arzusunca yaşamak gibi dertlere düştüğünden, İslam’ı, imanı unutmaya yüz tutmuş hale gelmesinden bahsederek, bir yakınma ile dile getiriyor gerçekleri Çekmegil. İnsanın yegane derdinin, düşünürlerce ya da kendini öyle zannedenlerce, farklı bir unsur olduğunu; misalen açlık, eksiklik veya seksüel duygu savunuşları ve bu aldanış sonucu ortaya farklı farklı düşünceler (Liberalizm, Sosyalizm, Komünizm vb.) çıkararak milletlere, bunlardan herhangi birine mensup olma yükümlülüğü hissini aşılamaları. Bu sömürgeci düşünce mensupları insanların aklını çelerek kendilerine yönelmelerini sağlamaya çalışmışlardır. Ancak bunun farkında olup fark ettirmeye çalışan M. Said Çekmegil; derdin ne onların anladığı manada ahlakî ne siyasî ne de iktisadî olmadığını, yalnızca İslamî olduğunu gözler önüne sermiştir.

Tarihte ekonomik düşünüşlerin belirişinden şöyle bahsedilmiş; İbranilerin Tevrat’ın bildirilerine uyarak iktisadî hayatlarını da bu tebliğlere göre ayarladığını bunun dışında yine M.Ö. Yunanistan’da Eflatun’un ticaret ile uğraşanları cezalandırdığını, Romalıların siyasi damgasını vuracak kadar bir medeniyet kurdukları halde bu konu hakkında kolay ve anlaşılır düşünceler göstermediğine de değinmiştir.

16. asırda dinin şuursuz gruplar tarafından temsil edilmesi ile insanlar yeni arayışlar içine girmiş ve bu kargaşada Merkantilizm denilen sistem belirmiştir. Yeni yerlerin keşfedilmesi ile ticarete yeni zeminler hazırlanmış ve iktisadî sahada kaynaşmalar belirmiştir. Bunun sonucunda insanların daha çok sorgulaması ile beraber bir nevi Laikleşme görülmüştür. Rönesans devrinde ise dini bırakmayan kısım kendi kendilerini korumak için çare olarak papazları görmüş ve bunların ferdi faaliyeti değerlendirmeye çalışmaları bir mezhep haline gelmiştir. Böylece tüccar demek olan merkati kelimesine -izm eki gelerek ekonomik bir sistem ortaya çıkmış ve bu sistem başka başka ülke isimleri ile beraber gündeme gelmiştir.

Rastgelenin rastgele konuştuğu ancak aslını bilmediği bir moda cereyanla karşılaştığını ve bunun Materyalizmin en kötü evladından Sosyalizmden bahsedilmiş, bu düşüncenin İspanyolların işgaline kadar devam ettiğini ancak her şeyi devletten bekleyen sakat bir kitlenin kendi halkına zor kullanarak boyun eğdirmesi Sosyalizmin insanın maddeden başka tüm değerlerini hiçe sayan, küçümseyen bağımlı kişilerden başka bir şey olmadıklarını gözler önüne sermekte ne yazık ki. Ve yine yıkıcı Yahudi şeytanlığının insandaki haset duygularını organize ederek sistemleştirdiği yeni ihtiras manzumesi olarak bahsedilen kendilerine Bolşevik diyen Komünistlere, Komünizme değiniyor. Bu komünistler tüm Materyalistler gibi yaratıcı bir kudrete inanmazlar. Geçici ihtiraslara kapılır aklını bunlara yorar, bu büyük nimeti (aklı) mihnet haline getirir.

Yeryüzünde vahye dayanmayan ne kadar -izm’li ekol varsa hiçbirinin Kuran ile ilgisi yoktur. Dolayısıyla Müslümanlıkla bağdaşmaz. Müminler maddeci kapitalistler gibi sadece mallarını korumak için harekete geçmezler, komünistler gibi gözleri hasetle perdelenmemiştir.

İktisat insanların yararlanmaları için yapılan her türlü üretim kaynaklarını seçip yararlanmak ve yararlanmayı sağlamak, tüketimde nefsine ve herkese karşı cömertçe fakat israf etmeden, harcamalarda adil olmaktır. Bence de bu tanım uygundur. İslam’da İktisat konusuna gelecek olursak; İslam insanı sadece mideden ibaret görmez. Bu sebeple meselelere yalnızca iktisadi açıdan bakmaz, meseleleri ahlak gibi hukuk ve politika gibi toplumsal meseleler olarak ele alır. Yani ekonomi imandan ayrı kendi başına buyruk bir mesele olarak görülmez. Tüm bunlar sonucunda, İslam’ın hukuk ve ahlak gibi lüzumlu bir unsuru olan iktisadi sistemini de ondan ayırırsak bir fayda sağlayamayız sözü yerinde bir sözdür.

Kitapta, Müslümanın rızık endişesi olmaz, eğer bir Müslüman gayret ve çalışmalarını vazife yani ibadet olarak değil de sadece midesinin hakkı için yapıyorsa farkında olmadan Allah’a ortaklık yakıştırmak gibi bir durumdan söz edilmiştir. Bu konu üzerine düşündüğümde hayatımda çoğu zaman nasibimin olmadığını, çabama rağmen güzel şeylerin gerçekleşmediğini, arzuladığım her şeyde isteklerimin gerçekleşmediğini düşünür ve bu duruma oldukça üzülürdüm. Daha sonraları bu düşüncelerin beni tükettiğini ve bunun Rabbimin hoşuna gitmeyeceğini fark ederek bu tutumu bırakmaya karar verdim. Kitabı okurken de bu cümlelerin içime işlemesi ile bazı şeyler zihnimde daha belirginleşti ve berraklaştı hamdolsun. İnsanoğlu her daim kendinden üstün olanlara değil aşağıda (bu kelime ne kadar doğru bilmiyorum) olanlara bakmalıdır. Bu tutum bizlerin hem şükrünü hem malını arttırır inşallah.

Başlı başına adil olmaktan bahsediliyor zaten ve verilen örnekler o kadar etkileyici ve iç açıcı ki, Osmanlıdan tutun peygamberlere kadar herhangi bir yanlış tutum ve davranış sergiledikleri düşünüldüğünde bile kendileri de cezalandırılmaya açık bir haldedirler.

İslam’ın şartlarından olan Zekata da değiniyor Çekmegil; ihtiyaçtan fazlası bulunan kimselerin olmayanlara vermesi hak görülmüştür. Helal haram ayrımı yapmayan, sahip olduğu serveti helal olmayan işlerde ve yerlerde veya tamamen cimriliğinden kendine saklamak, İslam’ı kavrayamamaktır; bu dini gerekliliği yerine getirmemek şüphesiz bencillik ve cimrilikle başlayan ve daha kötü oluşumlara sebep olan tutumdur. Altın ve gümüşü biriktirip Allah uğrunda harcamayanlara acıklı bir azabı müjdele, buyuruyor. Peygamber efendimizde; Cenab-ı Hakkın mal verip onunla hükmeden ve onu öğreten adamlardan başkasına imrenilmez diyor.

Bir diğer konu olan Faiz dinimizce haram kılınmıştır ve husus için “Faiz yiyenler kendilerini şeytan çarpmış birer mecnundan başka bir halde –kabirlerinden- kalkmazlar” buyuruyor. Dinimizce alışveriş helal faiz haram kılınmıştır. Faiz yerine borç vermek tavsiye edilmiş ve bunun sadaka olarak verilmesinden daha hayırlı olduğunu hadisi şerif ile belirtilmiştir.

İsraf dinimizce haram kılınan diğer bir husustur. Kullanacağımız, yapacağımız şeyden bolca da bulunsa yetecek kadar dan fazlasını kullanmak israfa girer. Günümüzde ne yazık ki en basit örnek olarak verilebilecek su konusunda bile zaman zaman barajlardaki azalma ile nükseden su azlığı insanlarda daha az kullanma gereksinimini doğurmuyor. Bunun gibi birçok örnek var, buna rağmen israf etmek bir marifetmişçesine yapılmaya devam ediliyor. Kitapta değinilen zaman israfı kavramı ise yerinde bir konudur. Biliriz ki zamanı ne durdurmak ne de geriye almak mümkündür. Ancak insanoğlu, bulunduğumuz imtihan sahasında yararlı, hayırlı işler ile meşgul olmak yerine zamanı israf ederek bir çıkmaza düşüyor ve başıboş kavramını dolduruyor.

Dünya nizamı ihtiyaç üzerine kurulmuştur. Herkes eşit değildir, bu durumda kazanılan da eşit olmayacaktır. Çok emek verip az kazanan da fazla çalışmamasına rağmen çok fazla rızka sahip olanda vardır. Ancak bu durum sosyalizm gerekliliğini doğurmaz. İnsanların eşitliği ancak haklar bakımındandır. Üstünlük ise yalnızca iyi olan ahlak, ilim ve ibadet bakımından olabilir.

Kitabın ismi ve baş konusu olmak üzere alınan iktisat, yani adil olmak içerikte birçok güzel örnek ile anlatılmış; zekatın gerekliliği, faizin haramlığı, israfın yasaklığını “Masrafa iktisat geçimin yarısıdır” sözü ile haram olmasına değinmiştir. Bununla birlikte fert ve cemiyeti ve son kısmında da İslam da kölelik meselesinden de kısaca bahsedilmiştir.

Tüm bu yazılanlar ile anlaşılır ki İslamiyet’i herhangi bir -izm ile bağdaştırmak yanlıştır ve M. Said Çekmegil de bize bunu açık bir şekilde göstermiştir. İslamiyet’in de bir iktisat anlayışı olduğunu gerek Kur'ân’dan gerekse araştırarak, okuyarak, okuduğu her şeyden geniş bir anlam ve bilgi hazinesi elde etmiş ve bizlere de bu ganimetten fayda sağlamıştır. Gerçek Müslümanın, bizlerin nelere dikkat etmemiz gerektiğini tüm çıplaklığı ile ortaya sermiştir. Bizlere İslam’ın, insanı ruhtan ya da mideden ibaret görmediğini ve bu tutum sonucu meselelere yalnızca iktisadî açıdan bakmadığını ifade eder. Tüm bunlar haricinde kitabın belli yerlerinde yazılan ve bizlere ışık tutan hadislerden öyle güzel örneklerle bahsediliyor ki okuduklarım aklımda yer edinip, namaz kılarken dahi zihnimi meşgul etti. Gerçekten çok okumuş, görmüş geçirmiş ve ciddi manada bir dava sahibi olduğunu düşündüğüm Çekmegil’in bu eseri de oldukça etkileyici ve sürükleyici. Yaptığı ve insanları etkilediği konferanslara -zaman olarak- denk gelemesek de kitaplarını okuyabildiğimiz için mutluyum, hamdolsun. İleride bu kadar okuyan, bilen, bildiren ve bilgi sahibi biri olma duasını ettirdiği için teşekkür ediyorum ve Allah’tan kendisine rahmet diliyorum.

Yorumlar

Daha önce yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yazmak ister misiniz?

Yorum Yaz