Mihman Nuran tarafından

Değerlendiren: Mihman Nuran

Tarih: Haziran – 2021

 

İKTİSAT ANLAYIŞIMIZ

M. Said Çekmegil, İktisat Anlayışımız adlı eserinde ilk önce; son dönemlerde Batı kaynaklı sekülarist bir felsefenin Müslümanlardaki Batılı taklitçiliğinden faydalanarak İslami cenahlar arasında nasıl kendine yer bulmaya çalıştığından bahsederken, buna karşılık olarak, İslam’da iktisadi, içtimai ve ahlaki her türlü yaşantının ayrı ayrı müesseselere bağlanmak yerine tek ve doğru bir yaşam tarzıyla birleştiğinden söz eder.

Bu eseri nasıl ve niçin hazırladığını kısaca anlattığı bölümde ise, kitabın ilk baskısının yapıldığı dönemde hakim olan sol-sosyalist havayı ve bu düşünce tarzının bazı tehlikeli kafalar tarafından zenginin savurganlığının maddi refahı bulunmayan vatandaşa tahrik edici şekilde lanse edilmesiyle, bilinçli şekilde beslenmesini işaret ediyor. İslamiyet’e karşı sahte bir yakınlık kurgulayan sosyalistlerden ve İslam’ın liberalizmi tuttuğunu iddia edenlerden bahsediyor ve ekliyor: “İşte bunun için, iktisadi konuda İslami görüşü aksettirecek bir eserin hazırlanması imani bir vazife oluyordu…” İki kısım olarak kurgulanan kitabın ilk kısmında bütün dünyadaki iktisat kavramının gelişimi, ikinci kısımda ise İslam iktisadiyatı anlatılıyor.

Birinci kısmın başında Çekmegil, “Hastalık imanidir” diyor. Günümüz insanının içinde bulunduğumuz teknolojik ve imkani zenginliğe rağmen ruhen şifa bulamamasından ve insandaki bu eksiklik duygusunun bazı düşünürler tarafından tarih boyu seksüel duygu ya da açlık endişesi gibi farklı farklı olgulara bağlanmış olduğundan bahsediyor. Bu noktada insanı çeşitli zaaflarından yakalayarak sömürmeye çalışan kapitalistleri ve sosyalistleri de işaret ediyor. Fakat onların bile, ebediyette bir kazançları olmayacağını bilmelerine rağmen, ‘’inandıkları’’ şeyler uğruna canlarını verebilecek noktaya gelmeleri, insanın derdinin ahlaki, siyasi veya iktisadi değil, imani ve inançsal olduğunu kanıtlar nitelikte olduğunu söylüyor.

Tarih sahnesinde iktisadi görüşlerin, milattan öncesinin İbranilerinden 18. yy. devletlerine kadar nasıl bir gelişim gösterdiğini anlatıyor Çekmegil. Ardından da, 18. yy’da, iktisadi hayatın devlet elinden bağımsız cereyan etmesi gerektiğini savunan liberalizmin ve 19. asrın ortalarında ortaya çıkmış olduğu kabul edilmesine rağmen milattan öncenin Avrupa’sında, altıncı asrın İran’ında, on birinci asrın Çin’inde denenmiş ve mutlak surette başarısız olmuş olan ve sözüm ona ferdiyetçiliğin antitezi olarak tarif edilen sosyalizmin mesnetsizliklerini çeşitli örneklerle gözler önüne seriyor.

Sonrasında kapitalizmden bahsediyor ve bu zayıfları sömürmeye dayalı sistemi beğenmediğini ifade ettikten sonra yine de bu ümmeti saptırmaya çalışanların en tehlikelilerinden olan kapitalizmi tanımaya ihtiyaç olduğunu söyleyerek onun da içinde bulunduğu başlıca materyalist ekolleri tanıtmaya başlıyor.

Komünizmin en hafif tabirle basiretsizliğinden bahsederken destekçilerinin de , diğer tüm materyalistler gibi, ana karnında kan ve pislikle bir arada yaşayan cenin misali, bundan sonrasında daha güzel bir yaşam olacağını tahayyül edemeyişini ve hal böyle olunca da insanı hayvan gibi başıboş bir yaşama özendirişini anlatıyor. Bu kokuşmuş sistemin ilkelerini tek tek çürütüp ‘’aklı erdikten sonra’’ bu fikirden uzaklaşmış olan eski ünlü komünistleri referans gösteriyor. Akıl etmekten son derece uzak olanların kapıldığı bu komünizm rüyasının neticesinde hayalini kurdukları ‘’sınıfsız’’ dünyaya nasıl ulaşamayacaklarını, komünizmin; ortaya çıkışının ilk yıllarında bile safsatadan ibaret olduğunun destekçileri tarafından dahi çeşitli şekillerde ortaya serildiğini, yıkmaya çalıştığı evlilik gibi müesseselerin hala devam ettiğini ve edeceğini tek tek anlatıyor Çekmegil.

Birinci kısmı bitirirken Müslümanlığın hesap gününe göre düzenlenmemiş tüm ideolojilerin karşısında olduğunu söylüyor. Komünizmin, birçok taraftan kuşattığı halde, İslam fikir hayatına egemen olamadığını ve bundan sonrasında da, inşallah, olamayacağını ve hatta tarih sahnesinden silinecekse bunun müminler tarafından gerçekleştirileceğini de ifade ediyor.

İkinci bölüme iktisadın tanımını yaparak başlıyor Çekmegil. Verimli yoldan kazanmak, israfa düşmeden ve adil olarak harcamaktır diyor. İslam’da iktisadın yerini açıklarken de, İslam insanı sadece ruh ya da bedenle değil, ikisinin birleşimiyle değerlendirdiğinden, İslam’da ekonominin imandan ayrı görülemeyeceğinden söz ediyor. Günümüz Müslümanlarının güçsüzlüğünün sebebini de buna bağlıyor. İman vücuttaki baş ise; adalet, hukuk, iktisad da el ya da kol gibi diğer önemli uzuvlardır diyor. Geçmişe bakıldığında bu kavramları imandan ayırmayan ve bu sayede her zaman diğerlerinden önde gelen Müslümanlar varken bugünkü Müslümanların bu eksik ve hastalıklı halini iktisadı imanla birleştirememeye bağlıyor.

İslam’ın nizamında sıkıntı çıksın ve yönetilsin anlayışının değil, düzen öyle işlesin ki o sıkıntı hiç vuku bulmasın anlayışının olduğunu dile getiriyor. Bireyi sürekli halde eğittiğini ve doğruyu yapmayı öğütleyerek sonunda ödüllendirdiğini de belirtecek olursak İslam’da iktisadın yerini, en basit şekilde, samimiyetle çalışana rızkının garanti edilmesiyle açıklayabiliriz.

İslam’daki hukuk sisteminin benzerinin başka bir sistemde görülmeyeceğini ifade ediyor Çekmegil. Her bireyin hakkının sigortalı olduğunu ve devlet reislerinin bile keyfi hüküm sürme gibi bir pozisyona sahip olamayacağını vurguluyor. Hz Ömer’in hayatından bu paralelde örnekler veriyor.

İslam’da cemiyetin sürekli olarak hak ve hukuku topluluk için idame ettirme görevinin olduğunu belirtirken ferdin de bireysel olarak durmadan çalışması gerektiğini ifade ediyor. Bu çalışmanın da bu dünya odaklı değil ahiret odaklı olup, dünyadaki ilmi vazifeleri de kapsadığını söylüyor. İslam’da işte bu iktisadi nizam ve içtimadi adaletin şu müeyyidelerle gerçekleştiğinden bahsediyor.

Zekatın Allah’ın emri olduğu gerçeğiyle söze başlarken, toplumun maddi dengesini sağlamakta ne denli önemli olduğuna dikkat çekiyor. Zenginin lükse kaçmaması için vermesi ve fakirin bu yoksunluk durumunun telafisi için alması toplumun iktisadi açıdan sağlığa kavuşmasını sağlayan yegane şeydir. Bu yüzden İslamiyet’te belirli kurallara bağlanmış ve emredilmiş olan zekat, iktisadi düzen için bir temel yapı taşıdır.

Kapitalizmin bel kemiği olan faizin 14 asır evvel tamamlanan İslam’da kesinkes haram kılınmış olmasıyla sağlıklı bir iktisadi ortam için gerekenin İslam olduğu sonucuna yine Çekmegil’in sözlerinden hareketle varıyoruz.  Faiz sadece kapitalizm için bir zaruriyettir, yokluğunda da iktisadi ortam sürdürülebilir derken Batının da çeşitli şekillerde bunu doğrular nitelikte davrandığını ifade ediyor.

“İsraf, haramdır” diyor tüm Müslümanların çok iyi bildiği üzere. Rasullullah’a referans vererek meseleyle alakalı çeşitli vakalar anlatıyor ve İslam’daki iktisatta israfın olmadığına dikkat çekiyor Çekmegil.

Ferdi mülkiyetten bahsederken de insanın yapısı gereği malı sevdiğinden, helal yolla da mülk elde etmesinin hakkı olduğundan bahsediyor ve çeşitli ayet ve hadislerle de bunu mesnetli hale getiriyor. İslam’da dünyadaki mülkiyetin, zırvalıktan ibaret diğer sistemlerden farklı olarak, tüm yaratılmışlar için olduğuna dikkat çekiyor.

İslamiyet’te ahlaklı şekilde yapılan ticaretin teşvik edildiğinden, en ufak çalışmanın bile Allah katında önemi olduğundan ve cimriliğin ne kadar kötü görüldüğünden bahsediyor, bu konuları detaylandırıyor, ayetlerle ve hadislerle yine bu konuların İslami iktisattaki yerini vurguluyor Çekmegil. Bir grup insanın diğer bir sınıfı sömürmesinin ancak maddeci ekollerde olduğuna dikkat çekerek de İslam’da iş ve işçi meselesini açıklıyor. Dünyadaki işçinin de patronun da Allah katında işçi olduğu gerçeğini vurguluyor. Bu işçi-patron ilişkisi dünyevi nizamın sağlanması açısından faydalıdır ve Allah’ın izin verdiği ölçülerde devam eder. Bazı tarihi kıssalardan örnek vererek bu konuda da İslam’ın üzerinde hiçbir sistem olmadığını ifade ediyor.

Üçüncü kısımda ise geçmişte fertler arasında vuku bulmuş olmasına rağmen bugün de devletler arasında varlığını hissettiren kölelikten bahsediyor Çekmegil. Ardından bugün kötü niyetli kişilerce sürekli bünyesinde köleliği barındırdığı iddia edilen İslamiyet’in aslında tam aksine, köleliğe savaş açmış tek doktrin olduğunu da çeşitli örnekler vererek kanıtlıyor. Kölelik mevzusunu detaylandırıp kötü zihinlerce İslam’a karşı kullanılan cariyelik meselesine de açıklık getiriyor Çekmegil. Nikahsız olarak bir cariyeyle birlikte olunamayacağını vurguluyor. Aksi yönde söylenenin de zan ve iftira olduğunu belirtiyor.

Kitabı bitirirken çağın insanının ancak nefrette birleşebilmesinin kitap boyunca sözünü ettiği ..izm’lerin çirkinliği karşısında birleşmeye yol açabildiğinden bahsediyor. Fakat bunlar olmadan da Müslümanların bir araya gelebilmesinin ne denli önemli olduğunu vurguluyor. İslam’da değişmeyen müeyyideler olduğu gibi geriye kalan beşere ait önerilerin en faydalı olacak şekliyle ayarlanabileceğini söylüyor.

Son olarak Çekmegil’in bu güzide eserinden anlıyoruz ki:

Mümin araştırmalı, sormalıdır ve yaratıcının şu va’dine güvenmelidir:

“Cihat yolunda samimiyetle bulunanlara Allah yollarını gösterecektir”.

Yorumlar

Daha önce yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yazmak ister misiniz?

Yorum Yaz