İktisat Anlayışımız kitabından
Ömer Muhsin tarafından
Değerlendiren: Ömer Muhsin
Tarih: Haziran – 2021
İKTİSAT ANLAYIŞIMIZ
İslam toplumları son iki yüz iki yüz elli yıldır Batı karşısında birçok açıdan geriliyor olarak resmedilmektedir. Elhak bu doğrudur da. Bu konudaki tartışmaların ortaya çıkışı da belki bu gerilemenin başlangıcı kadar eskidir. Gerilemenin sebepleri, hangi alanlarda ne şekilde geri kalındı ve bu gerilemeden ne şekilde kurtularak toplumsal, askeri ve siyasi açılardan eski güce kavuşulabilir gibi sorular bu tartışmaların göbeğinde yer almıştır. Türkiye’deki sözde aydın kesiminin tavrı ise bu tartışmalarda neredeyse hep aynı çizgide seyretmiştir. Bu çizgi özetle Batı tarihini kendi tarihi gibi değerlendirme ve yaşanan dönüşümleri zaman ve zemin farklılığını kale almaksızın eşitlemeye çalışmak olarak ifade edebiliriz. Bu aydın takımı “din” denildiğinde Batı’daki kilise merkezli kurumsallaşmış dini anlamaktadırlar. Batı’nın kurumsallaşmış dini yapının ürettiği söylemlerden bir şekilde kendini kurtarması ve bir “aydınlanma” yaşayarak modernleşmeyi gerçekleştirmesi bu aydınlarda bizim toplumumuzdaki problematikler için de aynen reçete olabileceği kanaatini hakim kılmıştır. Nasıl ki Batı kilisenin skolastik öğretilerinden kurtularak aklın lokomotifliğinde çok daha “aydınlık” ve “ileri” bir medeniyet olmaya yelken açtı ve bunda büyük oranda başarılı olduysa bizler de dinin boyunduruğundan kurtulmalı ve pozitif aklı yegane mürşid kabul etmeliydik, çözüm önerisi buydu aydınlarımızın. Çekmegil’in de ifade ettiği gibi, aydın takımı dini tamamıyla imha edelim demiyordu. Aksine Batı’daki gibi din tamamıyla sosyal hayattan elini eteğini çekerek bireylerin vicdanlarına sıkışsın, herkes kendi içinde ne kadar dindar olursa olsun diyordu. Mesele sosyal hayattaki pratiklerimizi belirleyecek olan merciin ne olduğu idi, pozitif aklı rehber edinenlere göre bu konuda dinin söz hakkı kesinlikle yoktu. Siyaset, iktisat, hukuk ve daha birçok alanda her türlü norm koyucu önermenin referans noktası akıl olmalıydı, zira Batı’yı bugünkü ulvi mevkiine getiren şey bu “eksen kayması”ydı.
Şer’i ahkamın yerini pozitif akli önermelerin aldığı alanlardan birisi de iktisadi alandı. Şüphesiz, iktisat beşerin birkaç hayati sosyal alanından birisiydi. O nedenle bu alanda da bir kavganın olması gayet tabiiydi. Said Çekmegil’in İktisad Anlayışımız isimli eseri hacim olarak küçük ancak temas ettiği meseleler açısından oldukça büyük bir yer işgal etmektedir. İki kapak arasında bu kadar çok mesele öz bir şekilde ele alınarak esasında meselelerin ne kadar da birbirleri ile irtibatlı olduğuna da dikkat çekilmiş gibi. Liberalizmden, sosyalizmden veya modern iktisadın doktrinlerinden bahsederken bunu dini açıdan bir yere oturtmak esasında modern iktisadın vahiy kaynaklı iktisadın yerini aldığını dile getirmesi açısından mühimdir. Kapitalizm nedir derken Çekmegil bize öyle bir kapitalizm anlatıyor ki esasında beşeriyetin var olmasından beri var olan haddi aşma ve azgınlığa düşmenin modern formunun kapitalizm başlığı altından gündeme gelmiş olduğunu fark ediyoruz. Yani esasında izm’lerin büyük oranda insanın heva ve heveslerinin vahyin yerini alması için ortaya atılmış ideolojiler olduğunu vurguluyor. Sosyal adalet adıyla yutturulmak istenenlerin neler olduklarını ve esasında adalete mebni olan her türlü uygulamanın zaten İslam’dan en harika şekliyle var olduğunu dile getirmektedir. Materyalizmin insanı ıskalayarak beşerin hayvani yönünü ön plana çıkardığını ve maneviyatını tamamen ihmal ederek aslından olduğundan çok daha süfli bir makama insanı indirdiğine dikkat çeker. Özellikle izm’leri anlattığı kısımlarda İslam’ın insanı izzetli kılan yegane sistem olduğunu sair sistemlerin muhakkak insanı ıskaladığını ve bir yönünü öne çıkarırken bir vechini ihmal ettiğini vurgulamaktadır. Ne Hristiyanlar gibi maddiyatı görmezden gelen ve tamamıyla maneviyatı önemseyen bir milletiz (Milliyet Anlayışımız) ne de Yahudiler gibi maddi olan dışında bir şey görmeyen gözlere sahibiz. Aliya’nın değimiyle Doğu (ruh, mana) Batı (beden, madde) arasında İslam’ız. Bunu ikinci bölümde iktisadın ne olduğundan bahsederken ifade ediyor Çekmegil.
İkinci kısımda İslam’ın iktisadi alanlara temas ettiğinde ortaya çıkan olgularını anlatıyor. Bu anlatı pozitif aklın bunların yerine neleri ikamet ettiğini bilen bir kişinin kaleminden serd edildiğinde çok daha yerine oturan bir resim ortaya çıkıyor. İktisadın en temelinde adalet olduğu vurgusu son derece önemlidir. Zira iktisat kavramı ne kadar kirletilirse kirletilsin adalet kavramı her daim taşıdığı temziliği muhafaza edecektir. İktsadi her tutum adalete dayandığı kadar meşrudur. Adaletin de yegane referans noktası mahlukatın yaratıcısı olan Hak tealadır. Emek, adalet, mülk, iş-çi gibi kavramlar bizim daha çok sol jargonu benimsemiş kimselerden duyduğumuz kavramlardır. Bunların en kamil surette İslam’da adalete mebni olarak yer aldığını ifade ederek Çekmegil izm’lerin yutturmacasına dikkat çekmektedir.
Üçüncü bölümde ise son derece gerçekçi bir şekilde kölelik, cariyelik ve savaş gibi konuşulması pek zor olan meseleler hakkında birkaç kelam ediyor. Gerçekçi diyorum çünkü meseleyi son derece içinde yaşadığımız gerçeklik seviyesine inerek anlatıyor. Kölelik denilen müessesenin esasında en adaletli formunun gene İslam’da olduğunu vurgularken kuru bir şekilde yapmıyor bunu. Savaş olgusunun ne kadar gerçek olduğundan bahsettikten sonra bu köleliği ve cariyeliği ele alıyor. Açıkçası bu şekilde konuyu ele alması aynı zamanda bir bakış açısı sunarak bu tarz netameli konuları konuşma özgüveni veriyor.
Nihai olarak, İktisad Anlayışımız yayınlandığı zamanda ciddi bir ihtiyaca cevap verdiği açıktır. Bununla beraber bugün dahi okunduğunda okuyucunun zihnindeki malumatlar arasındaki irtibatı kurması ve bir bakış açısı teklif etmesi açısından güncelliğini muhafaza etmektedir. Kitabı okurken birçok defa babamın bana çocukken sık sık söylediği şu sözü hatırladım: Çalışmayanı Allah sevmez, insanlar da sevmez, ben de sevmem. :D
Yorumlar
Daha önce yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yazmak ister misiniz?