Begüm Kıtay tarafından

Değerlendiren: Begüm Kıtay           

Tarih: Haziran – 2021

 

İKTİSAT ANLAYIŞIMIZ

‘’…İslam’dan gelecek ışık için asrımızı karartan perdeye elimizdeki küçük iğne ile bir delik açmanın imkanlarını arayacağız.’’

Biz Müslümanların her daim karşılaştığı ve bu uğurda bahaneler ürettiği bir argüman var. “Kafirler çalışıyor, biz çalışmıyoruz. Onlar çok güçlü, bizim gücümüz yok.” Evet, belki asrımızı karatmaya çalışıyorlar, İslam’ın nuruna savaş açıyorlar ama onların görevi zaten bu değil mi? Çok kıymetli bir hocamız bize “Kafire kızmayın, kafir kafirliğini yapıyor çünkü işi bu” derdi. Önemli olan kafir kendi görevini ifa ederken bizim ne yapmakta olduğumuzdur. Düşmanımızın başarısına haset etmek bize bir yarar sağlamaz. Kinimizi diri tutalım, karanlıkla savaşalım, gerekirse “elimizdeki küçük bir iğne ile delik açmanın” yollarını arayalım ama kafirden önce kendimize bakalım. Okumanın, çalışmanın, çabanın ibadet addedildiği bir dinde bunun aksine bile bile cahilliği seçmek, tembellik etmek, malayaniyle meşgul olmak pek tabii bize yakışmaz. Her daim karşımıza çıkacak olan küfre ve karanlığa karşı bunları görmezden gelmek, yok saymak yerine bütüncül bir çabayla aksiyon almayı öğrenmemiz gerekiyor.

“İslam insanı ne ruhtan ibaret görür, ne de maddeden; onun ruhu ancak bedeniyle beraber olduğu zaman Yaratanına muhatap olmaya yükselir. Ve bu yükseliş onu şerefli sorumluluklarla mükellef kılar. Yoksa mücerret ruhun insan olma haysiyetini taşıyan herhangi bir mükellefiyeti yoktur. Ve yine ruhsuz bir maddenin de ancak leş kadar bir değeri vardır.”

İnsanın iki yolu vardır: Ya sahip olduğu şerefli sorumlulukları üstlenecek ve bedenini ceset olma yükünden kurtaracaktır. Ya da her türlü mükellefiyeti reddederek kendini özgür olduğuna inandıran ve yaşayan bir ceset olarak hayatını idame ettirecektir. Bu değeri belirlemek insanın elindedir ancak günümüzde büyük çoğunluk materyalizm gibi sistemlerle kendini metalaştırırken, feminizm, hümanizm gibi sistemlerle de ruhunu alçaltır.

“…bir müminin her sahada mümin olmayanlardan ileri olmasını istemesi ona sonsuz istikbalini kazandırır.”

Bilim ve teknolojinin Batı’yla ilişkilendirilmesi, onları İslam’dan uzaklaştırmaya ve bu alanlarda geride kalmamıza sebep oldu. Halbuki bilimin yaratıcısı da Allah’tı. Fiziği, matematiği, biyolojiyi İslam’dan bağımsız görmek hangi kör zihnin ürünü olabilir ki? Allah’ın kudretini daha iyi tasavvur edebilmek için bilim, düşmana muhtaç olmamak için teknoloji, İslam’ın nurunu yaymak için internet. Her alanda öncü olmayı üstümüze vazife edinmemiz gerekiyor.

“Düşünürsek, fıtrat üzerine yaratılan insanoğlunun helal arzularına onay veren İslam ne kadar yücedir.”

Rabbimiz –biz insanlar için- düşündüğümüzde hiçbir rasyonel sebebini bulamayacağımız ve arzularımızı zora sokacak amelleri pekala haram kılabilirdi. Sorgulamak, reddetmek yine bizim haddimize olmazdı. Lakin bizi en iyi tanıyan Yaratıcımızın arzularımızın kilidini açmak için helal anahtarlar bahşetmesi, rahmetinin büyüklüğünü bizlere bir kez daha izah eder.

“Allah erzakı eşit dağıtsaydı ve insanların dereceleri bir olsaydı medeniyet olmazdı ve dünya harap olurdu. Çünkü kimsenin kimseye ihtiyacı kalmazdı.”

Herkesin birbirine dolaylı olsa da bağımlı olması ve toplumun dayanışma içinde hareket etme zorunluluğu Allah’ın rahmetlerindendir. İdeal İslam düzeninde zekatın, sadakanın ve yardımlaşmanın usulünce uygulanması durumunda dünyada ne açlık ne de fakirlik kalmayacağı bilgisi insanlık için tek çıkış noktasıdır.

“İslam iktisadi sisteminin geliştirdiği bir maliye, artan vergileri halka geri dağıtmıştı. Hatta bir yıl vergiler azaldığı halde hazine yine doluydu.”

Bu misaldeki gibi İslam’ın büyük adaleti sayesinde ideal iktisadi düzene ulaşmak imkansız değildir. Şu an bu sistemi uygulamak her ne kadar bize olağanüstü gelse de çalışmalarımızı bu doğrultuda yoğunlaştırmamız gerekiyor.

“İnanıyoruz ki, inanmışlar Yaratıcılarının yardımına layık oldukları gün, İslam adaleti şu mustarip insanoğlunun dünyasını bir gün aydınlatacaktır, inşallah.”

“Yaratıcının yardımına layık olmak”, insanın kendi acziyetini fark ederek Allah’ın yardımına muhtaç olduğunu kavraması durumu. Bu hakikate ulaşmanın da insanın çabasına bağlı bir nasip meselesi olduğunu düşünüyorum.

“Bizler Komünizm ve Siyonizm gibi tehlikeler olmadan da büyük bir manada birleşebiliyor muyuz? Mesele budur...”

Meydanlarda, mitinglerde toplandığımız kadar, attığımız sloganların sesi kadar, öfkemizin asaleti kadar günlük yaşamımızda yolda, okulda, işte ya da minibüste Müslüman kimliğimizle ne kadar var olmaya çalışıyoruz? İşte bize sadece meydanlarda değil metrolarda da İslam’ını alnında taşıyan, duruşu Kur’an olan Müslümanlar lazım. Onlardan olmamız ve öylece ölmemiz duasıyla…

Amin.

Yorumlar

Daha önce yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yazmak ister misiniz?

Yorum Yaz