Düşünceler Düşledim kitabından
Fatmanur Aydın tarafından
Değerlendiren: Fatmanur Aydın
Tarih: Aralık – 2021
DÜŞÜNCELER DÜŞLEDİM
Fransız Kimyacı Lavoisier 51 yaşında iken, mahkeme giyotinle ölüme mahkum eder. Boynunun
vurulmasını beklerken kitap okumaktadır. Cellat, onu giyotine götürmek için yanına geldiğinde Lavoisier, nerede kaldığını unutmamak için kitabın arasına bir "kitap ayracı" koymuştur. Lavoisier, giyotine giderken matematikçi arkadaşı Langrange'i yanına çağırır: "Kafam sepete düştüğünde gözlerime bak. Eğer iki kere göz kırparsam, insanın kafası kesildikten sonra bir süre daha beyin düşünmeye devam etmekte demektir” der. Kafası giyotinle kesilir, sepete düşer ve gülerek iki kere göz kırpar. Matematikçi Langrange diyor ki; “Lavoisier'in son saniyedeki ispat arayışı, bilimselliğin yüzyıllar sürecek meşalesidir.”
Lavoisier, ölümüne saniyeler kala bile kendini adadığı bilim için belki bugün çok önemli bir meseleyi aydınlatmış oldu. İnsanları duyduklarına değil düşünmeye davet etti. Fakat bilim dikey ilerler kendinden önceki tezleri yok sayar. Newton yerçekimi kanununu bulması ile kendinden önceki tüm fikirleri çürütmüştür. Felsefe yatay ilerler, doğru yanlış yoktur. Her gelen bir öncekine katılabilir ya da katılmayabilir fakat bir şeyler ekler. Görüş ayrılıkları olabilir fakat diğerlerini çöpe atamaz. Din ise bilimle paralel ilerler. Tek hakikat vardır,diğer uydurma dinlerin söylemlerini hiçe sayar. Düşünceler Düşledim eserinde, düşünmenin ne kadar önemli ve elzem olduğu hakkında bilgiler verilmiştir. Düşünmenin, doğru düşünmenin, düşünceler üzerinde düşünmenin hakkında bilgiler vermiştir.
Düşünmek, düşmek fiilinin dönüşlü halidir. Bir şeyin üzerine düşmek, onunla ilgilenmek anlamını içermektedir. Fransızcadaki “penser” (düşünmek) fiilinin “pencher” (üstüne eğilmek)’den gelmesi de bir tesadüf değildir elbet. Düşünmek elbette güzel şeydir ve beynin en önemli işlevidir. Fakat neyi düşündüğümüz, ne kadar düşündüğümüz bunda çok etkilidir. Hiç düşünmeyen bir beyin, sadece duyduklarıyla öğretilmişlikleriyle yaşayan bir insan cehalet içerisinde yaşam sürdürür. Eğer şanslıysa Müslüman bir ailede doğmuş, bu dünyasını ve ahretini bir şekilde kurtarmıştır. Ama herkes aynı şartlarda doğmaz. Herkese Müslüman ülkesinde doğmak nasip olmaz. Bu yüzden düşünüp irdelemeli insan. Neden var olduğunu düşünmeli, hak ile batılı ayırmalıdır.
Kitaplar boyunca hiç düşünmemenin belki de, İslam âleminin en büyük problemi olduğuna ve gelişmemizin ve yayılmamızın önündeki en büyük engel olduğuna hem Sevgili Çekmegil, hem de ben yazılarımızda yer vermiştik. Düşünmemek bir hastalıksa çok düşünmenin de bir hastalık olabileceği gerçeğini unutmamak gerekir. Her şeyin ölçülü olması makbuldür. Fazla düşünmek kişiyi hareketsiz kılar ve eyleme geçmeyi engeller. Bu da birçok fırsatı kaçırmaya sebep olur. Fazla düşünmenin diğer problemli tarafı “kafada kurma” seviyesine geçtiğiniz zaman en ufak meselelerin bile sizi depresyona sokabilecek kadar abartma potansiyeline sahip olmasıdır. Çok düşündükçe mutlak gerçeklikten uzaklaşır ve kendi gerçekliğine yaklaşırsın. Bu hem insanın ruh sağlığı için hem imanı için tehlikeli bir durumdur. Çünkü insanın aklının ermediği ve “inanmanın” emredildiği yerler dinde mevcuttur. Din bize inanmayı ve tevekkül etmeyi emreder.
“Sağlam ölçülerin yol verdiği kişi ilme yürür; çürük zanların çıkmazlarında çıkış arayan insana atıl ve batıl sokaklarda sürünür. Birisi, ilme göre öyledir, der, mesafe alır. Diğeri, bana göre böyledir, der fasit bir daire içerisinde dolanır durur. Birileri Nebi haberleriyle yüceleşir. Diğerleri septik felsefe vesveseleriyle cüceleşir. Hiçbirinden olmayanlarsa maymunlaşıp niceleşir.”
Yazar bu ahenkli yazısıyla kitabı özetlemiş, kitapta ise yine filozoflara, tek bildiği kandilde kandil programı izleyen cahil kalmış ninelere dedelere eleştirilerini sakınmamış. Aslında yaklaşık bir yıldır yaptığımız bu kitap okuma etkinliği ile paslanmış olan beynimizi ve körelmiş ruhumuzu aydınlığa kavuşturduk. Kimi zaman annem kimi zaman kardeşim faydalandı, kitaplıktaki raflarda bu eserler yerlerini aldı. Kimi zaman arkadaşlarımızla tartışma gündemimiz oldu. Sanırım hedeflenen de buydu. Bu konular üzerinde ‘’düşünmekti’’. Bu konuları gündemimize taşımak, çay içip sohbet ederken tartışmaktı. Üzerine düşmemiz gereken mevzular bunlar olmalıydı. Gündelik hayatın getirdiği aldatmacalar ve uyuşturucu niteliği taşıyan TV programları değil, bizim kendi davamızı tanıyıp bilmek olmalıydı. Üzerine düşünmek ve harekete geçmek olmalıydı. Kendi adıma çok şey öğrendiğim ve araştırdığım bu aylar boyunca, başta Sevgili M. Said Çekmegil olmak üzere; emeği geçen ve bu güzel etkinliği düzenleyen, okuyan, eleştiren herkese çok teşekkür ediyor, sürçülisan ettiysek affımızın kabulünü talep ediyorum. Allah razı olsun.
Selam ve dua ile.
Yorumlar
Daha önce yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yazmak ister misiniz?