Düşünceler Düşledim kitabından
Merve Kılıç tarafından
Değerlendiren: Merve Kılıç
Tarih: Aralık – 2021
DÜŞÜNCELER DÜŞLEDİM
İnsan düşününce, Musa (a.s)’a kardeş ve arkadaş olan Harun (a.s) olur; düşünmeyince, kendisine bir imtihan sorusu olarak verilen mal ve mülkü, kendi zekasının ürünü sanan kapitalistler gibi kendi helakini sağlayan Karun olur. İnsanoğlu düşününce, fıtratındaki cömertlik ve hilmiyeti korumak yolunda fazilet örneği olan Osman ibni Affan (r.a) olur. Ve kendisine verilen fiziki gücü, ilmi ehliyeti davası yolunda kullanan Ali’yyül Mürteza (r.a) olur. Kaliteli, kişilikli bir beşer vahye muhatap olunca düşünür hakkı batıldan ayırt eden, adalet timsali Ömerü’l-Faruk olur. Düşünmeyince, düşünceye nokta koyup; Lat ve Menat’ a bağlı pagan bir Ebu Cehil bulunur. Hekimoğlu İsmail ne doğru demiş: “Allah’a ve Resulüne inanmayanın cezası, falcılara inanmaktır.” M. Said Çekmegil, Düşünceler Düşledim adlı bu eserinde düşünerek yaşamak ve düşünmeden yaşamak arasındaki ayrımı çok belirgin şekilde anlatmış diyebiliriz. Kitapta altını çizdiğim yerlere burada da değindim.
Gerçek şu ki, sağlam kriterlerle düşünen kişilikli insanlar, “söze kulak verirler de onun en güzeline uyarlar, işte bunlar Allah’ın kendilerine verilen hidayete şükreden kimselerdir”.(39/18) Ve işte doğru düşünenler bunlar arasından çıkar.
Düşünmeyen adam sloganlarla güdülür; düşünen insan yolunu seçmekte hürdür. Düşünen muhakkik olur, düşünmeyen mukallit kalır. Çoğunlukla dünyası makineleşmiş, insanı canavarlaşmış, mümini garipleşmiş bir vasatta bulunuyoruz. (17/70) Bizleri temiz ve güzel rızıklarla nimetlendiren; karada; denizde; havada; taşınır bineklerle seyrettiren yaratıcımıza teşekkür etmeyi düşünüyor muyuz?
Andre Maurois: “Okunacak şeyi seçmek, ruhun gıdasını seçmek demektir” demiş. Arnold Toynbee: “Bir millet için en büyük felaket, tarihinin düşmanları tarafından yazılmasıdır” demiş, doğru; Toynbee bu doğruyu hatırlatıyor. Çekmegil de kitapta: Ya bu tarih tahkiksiz, muhakemesiz; nakilcilikten başka bir şey düşünemeyen dostları tarafından yazılmışsa? Mesela Emevi düşmanı Abbasilerden bazı tarihçilerin yazdıkları kritiksiz tarihler kimi okuyucuları yanıltmıştır. Kuzey Afrika'dan, Cebel-i Tarık boğazını aşıp Avrupa'ya geçerek oralara Müslüman medeniyeti taşıyan Emevi idaresini neredeyse gayrimüslim ilan edeceklerdi. Kitapta şu hoşuma giden bir kısımdı: Düşünürsen satrançtaki açmazlara düşmez, şaha kış diyebilirsin. Düşünmezsen işi malayanicilere bırakır, yenilgilerini zara bağlarsın. “Susmak, dayanılması çok güç bir hazır cevaptır” diyen Selin Aktan, köşesine şöyle özlü bir özdeyiş tablo olarak oturtmuş bulunuyor: “Düşünmeden konuşmak, nişan almadan ateş etmeye benzer”. Ne kadar az düşündüğümüzle, tefekkürle ilgili Kur’an’da da birçok ayete ulaşabiliriz. Her Müslümanın da bunun üzerinde durup düşünmesi gerektiğine kitapta da değinilmiş.
Kitapta bir kısımda, Abdulvahit bin Muhammed'e sormuşlar: İlim mi hayırlıdır, mal mı? “İlim maldan hayırlıdır” demiş. “Çünkü ilim seni korur. Malı ise sen korursun. Mal sarf etmek ile azalır; ilim ise sarf etmekle çoğalır” olduğuna işaret etmiş. Yahya bin Muaz da, ilmi her şeyden üstün görmüş ve demiş ki: “İlimler, insanlara babalarından, analarından daha hayırlıdır. Zira ana ve baba, çocuklarını dünya tehlikelerinden korurlar; dünyevi istikballerini hazırlarlar. Allah’a bağlı alimler ise insanları ebedi azaplardan korumaya çalışır; uhrevi, istikballerini hazırlarlar” demiş. Her doğan çocuğun İslam'a müsait bir fıtratla dünyaya teşrif etmiş olduğunu unutanlar, “Kafirden kafir doğar” gibi düşüncesiz laf edenler, azılı bir İslam düşmanı olarak tarihe geçen Ebu Cehil'in oğlu Hz. İkrime (r.a)’yi; İslam ordularına kumanda eden o kurmay askeri düşünsünler.
Altını çizdiğim bir kısım, değişik bidatçılar arasında kimileri de cennete girmek için son peygambere inanmanın şart olmadığını söylüyor’ olanlar da varmış. Değil son peygambere, Kur’an ‘da ismiyle anılan her peygambere, mesela Hz. İsa (a.s)’a iman etmenin dahi, tebliğ almış her insana şart olduğu neden düşünülmez olmuş. Bırakınız son Nebi’yi, Hz. Musa (a.s)’dan ve tüm Nebîlerden haberdar olup da, inanma şartını reddedenin cennetin eşiğinde bile yeri olmayacağını bilmeyen bilmezlerin hali çok düşündürücüdür.
Yine bir başka kısımda Çekmegil diyor ki: Bir münkiri İslam'a çağırmanın yerine, septik felsefeye davet etmeyi; bir sarhoşun kadehine içki boşaltmayı; ayran yerine rakı ikram etmeyi; Allah’ın hoş görmediği halleri hoş görmeyi iyilik sanmak kadar acayip bir ölçüsüzlük var mıdır? Düşündük; düşündükçe bu halin sebebinin başlarında, refah ve refah arkasında sürüklenişin sekülerist kıldığı kısır bir zihniyetin, fark ettirmeden Müslüman dünyasına egemen olmasında bulabiliriz. Halkın bilmezliğe ekseriyetle mahkum edilmesinde, güçlülerin takvasının zayıflamasında, ilim taliplerinin tağutlardan şikayetçi bulunmaması da bu çirkin dünyacılığı beslemiştir. Duygusuzlukların kararttığı gönüllerin; ölçüsüz hissiliklerin insanları aydınlatabileceğini düşünmek elbette mümkün olmamaktadır. Geleneği olmayan toplumlar da, geleneğini din edinen kalabalıklar da gerçekleri yakalamakta elbette zorlanacaktır. İmtihanlarımızla kendimizi kendimize tanıtacak; cennetlik mi cehennemlik mi olduğumuzu kanıtlayacak yer olan şu dünya bizim tek mekanımız ve yegane ticaret hanemizdir. Dünyayı ayaklar altına alarak yürürsen izzete doğru yükselirsin, baş üstü yapıp durursan zillete doğru yuvarlanıp düşersin.
Bir diğer mesele, fıtraten İslam’a müstait olan ırkımızı horlayacağımıza, neden Hakka’a muhatap olma şerefini muhafaza etmeyen halka acımayız? Neden Hakçı olmayız da halkçı oluruz? Uluslar başka başka olsun zararı yok; yeter ki, insanlar milliyetine sahip olsun da ulusçuluk yapmasın. Vahye kulak vermeyenler ne derlerse desinler; insanlar yaratan ile muhatap olup, Allah’a kul olmak için (51/56), en güzel bir biçimde yaratılmıştır (95/4), bir tek nefistendirler (4/1). Irkımızın kaynağı da işte bu tek nefistir, temelde tertemizdir. Ancak insandaki söz konusu gen veya kromozomlar güzelliklere de, çirkinliklere de meyilli olarak, bir tane aldım takvayı da fücuru da irade edebilecek güçtedir (91/8). İnsanoğlu hür bırakılan bu irade hasleti ile, ebedi saadeti de kazanır, ebedi felaketi de hak eder.
Hz. İsa (a.s)’ın doğumundan önce, 485-410 yılları arasında yaşamış düşünür Protagoras: “Bir yerde yangın ve ölçüsüzlük varsa, yangını bırakın, ölçüsüzlüğü söndürün” demiş. Terazisi olmayan bakkal, mezurası olmayan terazi, miyarı olmayan kuyumcu, metresi olmayan tüccar ve kanunnamesi olmayan hakim nasıl bocalar kalırsa, ölçüsü olmayan insan da zırvalar durur. Ölçüsüz kimse felsefeye boğulur; ölçülü adam dava edinilmiş bir hedefe doğrulur. Müslüman ise vahyi ölçü edinerek takvayla korunmuş olur.
Altını çizdiğim bir kısımda yazar diyor ki: ‘Üzümü ye bağını sorma’ demişler; iyi ama üzümü verene teşekkür et demeyi neden ihmal etmişler? ‘Ak akçe kara gün içindir’ demişler; güzel bir tembih ama, neden akıl etmemişler ki, akça'nın akı da, karası da, grisi de’ ak günler içindir. ‘Damlaya damlaya göl olur; damlacıktan sel olur’ demişler; de düşünememişlerdir ki, damlalar kesilince göller bile buharlaşıp yok olur. Daim var olan Allah ve O’nun insanlar için yarattığı ebedi alem vardır; damlalar da, hamleler de O’nun için olursa hayat ebeden güzel olur. Kur'an-ı Kerim'de buyuruluyor ki: ‘Allah katında hak din yalnız İslam'dır’ (3/19). ‘Kim İslam’dan başka bir din ararsa ondan kabul olunmaz’, reddedilir (3/85). Yine Yaratıcı açıkça bildiriyor ki: ‘Size din olarak İslam'ı verip ondan razı oldum’ (5/3). Müminler bu yegane güzel dine; İslam'a çağrılırken Allah'a karşı yalan uyduranlar gibi başka dinlerde de güzellik arayanlardan daha zalim kimdir? İnsan, yaratıcısına abid olsun diye var kılınan özel yaratılmıştır. Çocuklar, yükümlülüğü düşmüş yaşlılar, deliler bir yana, insan Rabbine muhatap kılınmak gibi bir şeref taşıyan, en güzel yaratılmıştır. Evren de insanın istifadesine sunulmuştur. İşte insan bunca nimetlerden dolayı Rabbine müteşekkir kalıp izzete yükselen, ya da şükretmeyi akletmeyerek nankörlüğe düşen bir varlıktır; talip olma hürriyetiyle, kendine kendisini tanıtacak imtihanlara tabi tutulmuştur, imtihanda aldığı belgeye göre ya en yüksek, ya da en alçak bir mahluk.
Yorumlar
Daha önce yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yazmak ister misiniz?