Düşünceler Düşledim kitabından
Seher Çelik tarafından
Değerlendiren: Seher Çelik
Tarih: Aralık – 2021
DÜŞÜNCELER DÜŞLEDİM
Düşünme tabiri her insan için farklı bir alan ve meşguliyet barındırsa da, aslında düşünmek hepimize bahşedilmiş en güzel nimetlerden biridir. Neyi ve nasıl düşündüğün ile alakalı… Gelecek dediğimiz maddi sınırlar ile çevrili olan durumlar, manevi alanda ki yeterliliğini düşünmek dediğimiz alanlar, her iki noktada düşüncelerle boğuşanlar, ailevi sorun veya sıkıntılarda boğulanlar, aklı henüz olgunlaşmamış birey adayı veya bireylerin uğraş ve çabaları vardır. Elbette hepimiz aynı şeyi aynı şekilde düşünemeyiz! Birde bunun yanında hepimizin aynı orantıda düşünemediğimiz de açık bir durum. Hocamızın eserinden en güzel şekilde aktardığı şu cümleler aslında düşüncenin önemini ve mahiyetini açıklamaktadır: “Düşüncenin ne büyük nimet olduğunu fıkhetmek ve bu izzetli nimeti bahşedene müteşekkirâne bir halde yaşamak insanın şerefidir. Bu şerefin verdiği izzetle yürüyen bir insan düşünün; o Ebubekir Sıddık olur, Haticetü’l-Kübra olur, doğru düşünmeyenler ise Ebu Leheb olur, Ümmü Cemil olur”, düşünmenin yanında bir de bu güzel nimeti verenin farkına varmanın ehemmiyeti var dilinde. Ne büyük bir eksiklik değil mi? Hepimiz aynı hatayı defalarca, hatta ömrümüz boyunca yapmıyor muyuz? Şükürden yoksun bir şekilde yaşamıyor muyuz?
Hocamızın ilk okuduğum eserlerinde son eserine kadar yakındığı ve sürekli dile getirdiği bazı din düşmanlarının yanlışlarını bağıra bağıra aktarmaktadır. Günümüzde hala bu insanların eserleri okutulmakta ve fikirler bu yönde hala ilerlemekte. Biz bunlara kendi dilimizde; “Düşünürler” diyoruz. Aslında bu kelime ve sıfat bunlar dışında kalanlar için zaten başlı başına bir hakaret unsurudur bence, neden mi? Çünkü: düşünmek ve bunu yapabilmek akli dengesinde sorun olan kişiler hariç ALLAH tarafından her insana verilmiş bir nimettir. Bu nimeti kullanamamanın acısı bir yana dursun birde bizim yerimize düşünen kişilerle ilerlemekten veya onların fikirlerine sabit takılı kalmaktan geri durmuyoruz. Elbette herkes aynı seviyede düşünemez ve tabi ki bazı kimseler bizden hem takva olarak hem de madden ileri olacaktır, bu onlara saygı göstermeyeceğimiz anlamına gelmez. Fakat aklımızın olası bizimde düşünmemiz ve bunun yanında araştırmamız gerektiğini de unutmamamız lazım. Başka birinin düşüncesine körü körüne bağlanmaktır benim yakındığım. En azından düşündüğünün ne kadar doğru ne kadarı yanlış veya bize ne kattı, ya da bizi ne kadar doğru yolda ilerletti bunun farkına varmamız lazım. En büyük eksiğimiz ilimi, bilimi başkalarından beklemek ve buna üşengeçlik ile yaklaşıp zerre fayda veya karını düşünmeden körü körüne tapmak. Cümlelerimin tamamını yine hocamız en güzel şekilde Said Nursi’nin tek cümlesi ile açıklamış: “Bazen arzu fikir suretini giyer; muhteris şahıs onu fikir zanneder.” Ne kadar yerinde bir cümle!
Hepimiz maddi manevi yönlerimizi ayırt edemeyecek kadar zayıfız, hepimiz duygu ve düşüncelerimizi, dini ve dünyevi isteklerimizi karıştırırız. O halde başkasının veyahut özellikle dine karşı kesimin veya düşünürlerin fikirlerine kapılırken aslında ben merkezli ve kişilikleri, duyguları, arzuları, çıkarları vb. daha birçok şeyin bu fikirlerde saklı olduğunun farkına varmamız gerekmez mi?
Yine düşünmenin ne güzel bir nimet olduğunu ifade edemeden duramayacağım. Çünkü: düşünmek bir kere bir senin olduğunu ve sana ait vazifelerin olduğunu, yaşadığının ve boşuna yaşamın acı verdiğinin farkındalığını yaşatır insana. Düşünmek yanlışın önüne doğruyu görmene yol açan bir nimettir. Düşünmeyi bırakan kimseler başkalarının dinine, başkalarının fikrine, başkalarının aklına, başkalarının hayallerine, başkalarının istek ve arzularına, başkalarının yaşam amacına, başkalarının doğru ve yanlışlarına tabi kalan ve hayatı bir başkasının fiil eylemlerinden ibaret olur. Bu ne acı bir durumdur ki seni yaratan seni biricik yaratırken sen kendini başkası kılıyorsun ve biricikliğini öldürüyorsun.
En basit bir örneğini veren hocamızın yolundan ilerlersek; Putperestlik. Düşünebilen bir insana kendi eliyle inşa etmiş olduğu bir varlığa inanıp ondan medet ummak elbette ki düşünemediğini otaya koyar. Düşünelim şu noktada hep birlikte! Yeryüzünün güzelliği ve muhteşemliğini ve insanın yaratılışını veyahut olmuş olacak olan bu zenginliğin, bu yaratılan onca şeyin nerden nasıl hangi güç tarafından yaratıldığını düşünebilen bir insan için bir put olmadığı veya bir heykel olmadığı o kadar açık ki. ALLAH’I bulmak için âlim olmak ve çok bilge olmak şart değil, elbette benim fikrimce. En cahil kimse bile bir bedeni ve yaratılanlar üzerinden Rabbı’na ulaşabilir.
Yine hocamız nokta atışını tek cümle ile yapmış: “Düşünmeyen adam sloganlarla güdülür; düşünen insan yolunu seçmekte hürdür: Düşünen muhakkak olur; düşünmeyen mukallit kalır.” Düşünme anca bu kadar güzel tabir edilirdi.
Yine âşık olduğum cümlelerden biride:” gücünce düşününce kendini tanıyabilirsin önce. Düşünmeyince Âdem atanı bile hatırlayamazsın gönlünce. Düşünen insan ölçüsüzce filozof olur; hiçbir ölçü tanımayan adam kof olur.”
Yine gönlümü bıraktığım birkaç dize de şöyle geçiyor kitabında:
En uzak mesafe
Ne Afrika’dır, ne Çin, ne de Hindistan
Ne seyyareler, ne de yıldızlar!
Geceleri ışıyan
En uzak mesafe, iki kafa arasındaki mesafedir.
Birbirini anlamayan uzaklıkları nasıl kısaltacağız?
Ne güzel bir ifade; birbirine uzak iki beyin, düşünce, fikir, uzaklığıdır asıl mesafe. Ulaşılmayan mesafe, yol kat ettikçe mesafesi uzayan tek uzaklıktır aslında bu mesafe.
Yine geçmiş yaşayan nice güzel tabloların sebebi düşünmeden geçer. Bunun en güzel kanıtı ise geçmiş yaşantıları ve imparatorlukları karşılaştırırsak; İslam’ın düşünme ve düşündürme yetisi olduğundan farklılık yaratan imanımız ve düşüncemizdir. Her alanda ki fiillerinin aslında düşünülerek hatta bir sonra ki geleceği düşünülerek yapıldığı açık. ALLAH kendi kelamında bile kullarına seslenirken; “Düşünün” der. İslam düşünen ve araştıran, bilen bireyler kazanmayı ister. Çünkü bilen ile ilerlenir bilmeyen ile sadece yerinde sayılır. İnsan önce kendi bilgesidir, kendi düşünürüdür, kendini en iyi bilen kişidir ve tabi ki önce kendini keşfetmesi gerekir ki başka kayıpları bulabilsin ve kendini kaybeden kimse başkasını bulamaz! Kendini keşfeden ve kendisine sunulan onca güzelliğin ve nimetin farkına varan kimse ise İslam’a asla sırt çeviremez. Velhasıl kelam; İslam’ı öncü alan her düşünür maliktir ama her İslam’dan mahrum olan düşünür ise ne Kamildir ne malik!
Gel gelelim şu açıdan düşünelim birde! Fıkıh, içtihat, temiz bir ırk düşünürsek her açıdan ve her alanda düşünmenin ileri götürdüğü bir açıklıktır. Düşünmek elbette güzel bir nimettir ancak iyiliği ve kötülüğü birbirinden ayırarak düşünmek güzeldir. Aklının meşguliyeti akıbetini belirler. Akıbetin İslam’a yönelik değilse sadece boş bir çabaya tekabül eder. Ben şuna inanırım; güzel güzeli doğurur, çirkin ise çirkini doğurur.
Öyle bir husus var ki o da İslam! İslam’ı düşünelim birde. Hocamız ayet ve hadislerle açık açık belirlemiş ki ve “Dinde zorlama yoktur”, İmtihan edilen insan ise “işitici ve görücü” olarak yaratılmıştır. Öyleyse geri kalan insanın ta kendisidir. Ya küfrü seçer ya da hakkı. Batıl da Hak’ta her yerde serbest dolanır mühim olan senin neyi seçtiğindir. Çocukluktan gençliğe ve oradan yaşlılığımıza kadar gam ve keder ile elbette boğuşur insan, ancak düşünen için acısını hafifletebilen var ve düşündükçe derdinin acısını çoğaltan var.
Bütün bunların eşiğinde hocamızın çırpınışı ve haykırışı ile haykırıyoruz! Düşün, düşünelim, düşündürelim ve bunu haykırmaktan asla vazgeçmeyelim çünkü düşünebilen kimse anca farkına varır. ALLAH’TAN başka kimseye ve bir şeye kul olmayalım ve ibadet etmeyelim! Düşünmeye engel olunamaz ancak doğruyu düşünmeye yöneltilir ve yönelebilir insan.
Yorumlar
Daha önce yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yazmak ister misiniz?