Düşünceler Düşledim kitabından
Ömer Muhsin tarafından
Değerlendiren: Ömer Muhsin
Tarih: Aralık – 2021
DÜŞÜNCELER DÜŞLEDİM
Said Çekmegil’in doğru düşünmeden ve hakiki düşünürlerden bahsettiği kitabı Düşünceler Düşledim konu itibariyle oldukça ilgi çekidir. Günlük kullanımda, insanın çoğu zaman sessizce eylediği bir eylem olarak akıl yürütmesinin düşünmek olduğunu veya tarihte adı epeyce büyümüş bazı şahsiyetlerin düşünür olduğunu söyleriz. Filozof, bilim adamı, alim, münevver ve daha birçok isim zikrederken bunların ortak noktaları olarak bu kimselerin düşünüyor olduğu fikri vardır zihnimizde. Said Çekmegil bunun gerçekten de böyle olmadığını ve hakiki manada doğru düşünmenin bir tarza sahip olduğunu çeşitli örneklerle anlatmaya çalışıyor.[1]
Evvelemirde düşünmenin kendisi üzerinde epey bir konuşuyor. Düşünmemenin en büyük suç olduğunu söylerken insanı sair varlıklardan ayırt eden hususiyetin elbette düşünebilmesi olduğunu ve bu şerefli özelliği ihmal edenin müşerref ve mükerrem olmaktan mahrum olacağını ifade ediyor. Bunu yaparken de isimleri hayli meşhur olan ve bizim kabaca düşünür olarak isimlendirdiğimiz filozof ve fikir adamlarını “işlemez bir kafanın kurbanı olmakla” suçluyor.[2] Birçok meşhur filozofun ismini anarak esasında gerçek manada düşünmeyi ıskaladıklarından bahsedince okuyucu öyleyse müellif bana ‘gerçek manada doğru düşünmek nedir ve gerçek düşünür kimdir’ güzelce anlatacak diye düşünüyor. Lakin işin doğrusu bu beklenti kitap boyunca tatmin edilmeden kalıyor. Bunun nedeni içerik olduğu kadar üslup da olabilir sanırım.
Öte yandan Osmanlı son dönem ilim camiası için kullanılan ifadelerin de bu denli sert olmasına şaşırdım doğrusu. Hakiki manada alimin kalmadığını, düşünürlerin değil mukallitlerin ilmi mahfilleri işgal ettiğinden dem vuruyor. Bu konuda merhum Akif’ten de destek alıyor. Anlayamadığım kısım ise şu; Osmanlı son döneminde yetişmiş birçok alim, hadi biraz daha kötümser olursak münevver var. Bunların yazdığı eserler bugün çok bilinmese de özellikle akli ilimlerde hem Türkçe hem de Arapça birçok eser telif edildi. Hatta Abdullah Enveri gibi Ali Sedad gibi düşünürler mantık ve metodoloji alanında yeni yaklaşımlar ortaya koymak için zorladılar. Bu eserlerin sayısı azımsanamayacak kadar var. Yukarda da belirttiğim gibi özellikle felsefiyyatta ve mantıkta Batı’daki muasır tartışmaların yakından takip ediliğini kimi zaman da orada neşet eden iddalara cevapların verilmeye çalışıldığını görmekteyiz. Açıkçası bugün dahi akademi endüstrisinde bu özgüvenin olmadığını ortaya konan çalışmalardan görmekteyiz. Çekmegil’in ifade ettiği problemler var elbette, bu inkar edilemez bir fenomen olarak tarihte karşımızda durmakta. Ancak bu yakınmaların kaynağının biraz da o dönemde yaşanan siyasi buhran ile ilmi faaliyetlerin fazlaca bir görülmesi hasebiyle ortaya çıktığını düşünüyorum. Yani devletin siyasi çöküşünün her alandaki bir çözülmeyi de beraberinde getirdiği gibi bir bakış açısı var gibi, ki bunun vakıayı tam manasıyla resmetmediği açık. Hasılı, Çekmegil’de de gördüğümüz bu bakış açısının siyasi rüzgarın ilmi çalışmaları okumakta belirleyici olarak görülmesinden kaynaklandığını ve bunun da vakıayı yanlış okumaya sebep olduğunu düşünüyorum. Bu faslı uzattım çünkü Çekmegil sert üslubuyla bu meseleye neredeyse kitap boyu temas etmekte veya işaret etmektedir. Dahası elimizden tutup yanlış düşüncenin sahilinden bizi uzaklaştırırken doğru düşünmenin ne demek olduğunu sarih bir şekilde ifade etmemesi okuyucuyu ortada bırakıyor bir anlamda.
Çekmegil doğru düşünmeden uzaklaşmanın bazı götürüleri olduğundan bahsediyor örnekler vererek. Bunların ortak noktası bize ait olmayan, bizden olmayan ile bizim problemlerimizi çözmeye çalışmak olduğunu gösteriyor ve şu güzel ifadeyi kullanıyor; “Batı’dan reçeteler seçmek cehaletine düşer insan.”[3]
Bunun yanı sıra kitabın dili çok protest ve sloganik bir dil. Büyük oranda Çekmegil’in üslubuna diğer kitaplarda alışmıştım. Ancak bu kitaptaki üslup açıkçası beni biraz kitaptan uzaklaştırdı. Zira sahih düşünceyi vurgulamak ve kıymetini ön plana çıkarmak gayesiyle kaleme alınan bir eserin daha sakin bir üslubu ve daha derin bir anlatımı olmasını bekliyordum.
(Kitabın protest üslubu bana da sirayet etti sanırım, bu seferlik böyle oldu☺)
[1] Mesela sayfa 33’te “Düşünen insan ölçüsüzse filozof olur.” gibi bir ifadeyle meramını veciz bir şekilde anlatıyor.
[2] Syf, 11.
[3] Syf 19.
Yorumlar
Daha önce yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yazmak ister misiniz?