Bilginin Gücü kitabından
Ahsen Sosan tarafından
Değerlendiren: Ahsen Sosan
Tarih: Kasım – 2021
BİLGİNİN GÜCÜ
İlim kısaca bilmek anlamına gelmektedir. Kur’an-ı Kerim’de Allahu Teala Alak suresinin dört ve beşinci ayetinde ‘’O, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir.’’ ayeti kerimeleriyle ilme ve öğrenmeye olan önemi açıkça belirtmiştir. Yine Hazreti Adem aleyhisselam’ı dünyaya göndermeden önce ilimle kuşatıp öyle göndermiştir. İlim bütün insanlığı arkasından koşturan bir nimet ve insanlığı şereflendiren yüce bir niteliktir. Tarihte de Müslumanlar ilme yaklaştığı oranda aziz, ilimden ve islamdan uzaklaştıkları nispette de zelil olmuşlardır. Buna göre ilimden istifade ettiğimiz müddetçe, ilahi, hukuki, içtimai, tıbbi, psikolojik, sosyal ve benzeri her alanda gerçeğe ve en güzele varmamız kaçınılmazdır. Kısacası İslam dini bilgi olgusu etrafında şekillenmiş ve Allah’ı tanıyıp bilmekle başlamıştır diyebiliriz.
İlmi maddi ve manevi olarak inceleyen yazarımız, batının maddi ilimde çok ilerleyip manevi ilimde geri kalarak berbat bir hal aldığı tespitini yapmaktadır. Yani devamlı ilmi araştırmalar üzerinde olan insanoğlunun kendini bilip tanımasına ihtiyaç varken manevi ilim hakkında donanımsız hareket eden insanın en bilgisiz ve noksan olduğu nokta kendisidir. Müslüman araştıran ve sorgulayan olmalıdır demiştik önceki yazılarımızda. Kendimizi araştırmadan başka arayış ve uğraşlara girmemiz bizleri karanlık ve karmaşıklıklara sürükleyecektir. Var olanı tanımaya çalışmayarak, nedenini, niçinini sormadan devam ederek aslında olduğu yerde sayan insanımız, maddi araştırmalarla ilerlediğini zannetmekte olup günden güne bilgili bilgisizlerden olmuştur.
Kitabın ilerleyen bölümlerinde “Kur’an-ın aydınlattığı ilim” başlığı yer alıyor. Burada Müslümanların ilime ve bilime yaptığı katkılar anlatılmaktadır. Ve bazı batılı yazarların açıklamalarına yer verilmiştir. Bu açıklamalarda Müslümanların yapmış olduğu ilkleri, ilime ve bilime sağladıkları katkıları anlatmışladır ve Batı dünyasının birçok alanda Müslümanlardan bilgi aldığını, bu bilgileri kendisine mal ettiğini anlatmışlardır. Batılılar bilim üzerine yoğunlaşıp ilimden yoksul kaldıkları için gerekli ilerlemeyi elbette sağlayamamışlardır. Çünkü bilim maddi dünya ile ilgilenirken, ilim manevi ve dünyevi bilgilerin tümünü içermektedir.
“Teknolojinin kurbanları” başlığıyla devam etmek istiyorum yazımıza. Hızla ilerleyen teknoloji ile beraber yaşam şartlarının değiştiği bir çağda yaşıyoruz. Teknoloji yaşamımızı kolaylaştırmak üzere emrimize sunulmuş bir nimet gibi görünüyor. Şöyle söylemeliyim ki yaşamımızı fiziksel anlamda gerçekten kolaylaştırıp iş yükümüzü azalttığı doğrudur fakat emrimize sunulmuş bir nimet olduğu konusu tartışılır. İnsanlar gelişen teknoloji ile beraber iş yükünü azaltıp boş zamanlarını arttırma fırsatları bulmuştur fakat bu boş zamanların kaliteli değerlendirilmesi söz konusu bile olmamıştır. Çünkü boş zamanlar da teknoloji ile değerlendirilmeye çalışılıp çöp olmuştur. Her ne kadar teknolojinin bizim emrimizde olduğunu söyleyip düşünsek bile aslında bizler onun emri altına girmiş bulunuyoruz.
İkinci bölümde yer alan “Din – ilim ayrılığı mı” başlığı ile devam edelim. Din ile ilimi birbirinden ayrı gören ve insanları bu şekilde empoze etmek isteyen örümcek kafalılar vardır ki onlar ya çok hain ya da kör cahildirler. Din geçmişten bu yana her çağa ve her topluma hitap etmiştir. Her alanda her şekilde insanlara öncülük edip onlar için en doğru yolları göstermiştir. Yazarımız; “İslam, insanın saadetini sağlamakla görevli bütün daireleri kuran, geliştiren ve kontrol eden; amiri el Alim olan işlek yolun vasfı, adıdır; ilim de bu yolda görerek yürümek isteyenleri aydınlatan ışıktır ki insanlara, karanlıklardan kurtulmaları için, onu temin etmek baş vecibedir. Durum bu olunca birbirinin gereği bulunan, din ve ilmi birbirine karşı imiş gibi görmek; göstermek bilmemezlikten değilse, nedir?” diyerek konuyu kısa ve öz olacak şekilde özetliyor.
MÜSLÜMANLIĞIN İLMİLİĞİ
Allahu Teala’nın inen ilk ayetleri okumayı, yazmayı ve bilmediğini öğretmesi olduğuna göre ilim edinmeye alet ve vesile olan şey manasında olan alemlerin Rabbi’dir. Haliyle ilim, ona sahip olanlar için bir şeref ve fazilet sebebidir. İnsan ancak ilimin ışığında aydınlanır, bu ışığın olmadığı yerde karanlıktadır. Bilgileri bir yığından öteye geçemez, felsefi çıkmazlar içerisinde olur. Eşyanın tabiatını bilmeden anlamaya çalışmak zandan öte bir şey değildir. İşte bu işe yaramayan her bilgi insanı zan altında tutan elzem bir yüktür. Kainata tabii ilimler üzerinden bakanlar evrendeki nizama bakarlarsa mevcut bilgiyle bile olsa tefekkür edip yaratıcıya bir başka yönelirler. Alemdeki şu düzeni seyreden o Müslüman buradaki mükemmel düzen karşısında büyük bir hayranlıkla Rabbine teslim olur. İnsanlar toplumun tabiatını yönlendiren ayetlerden gaflet edildiğinde (bugün var olan birçok felsefeci gibi) insanoğlunun geleceği elbette ki karanlık olur. İşte müminlere düşen insanlığı bu karanlıklardan aydınlığa çıkarmaya vesile olmasıdır.
Yorumlar
Daha önce yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yazmak ister misiniz?