Bilginin Gücü kitabından
İbrahim Burak Aydın tarafından
Değerlendiren: İbrahim Burak Aydın
Tarih: Kasım – 2021
BİLGİNİN GÜCÜ
İlim, kendisine yaklaşanı, yaklaşabildiği kadar aziz; uzaklaşanı da uzaklaştığı nispette zelil eden, insan için var edilmiş çok büyük bir güçtür. Bütün insanlığın arkasından, ister istemez, koşturan gerekli bir nimettir. 19. Asırdan beri, tekniği din, eşyanın kanunlarını keşfeden insanları da kâşif değil, put edinenlerin baskısına uğramış bir dünyadayız. Her şeyin beş duyu içinde başlayıp bittiğini sanan sarhoş başın, maddeye olanca şiddetiyle çarparak sersemlediği bir dönemdeyiz. Bu başıboşların bela olduğu bir alemdir ki insanlığı nereye götüreceği kestirilemiyor.
İnsanımız fiziki ilimlerde yükselmeyi hedeflemekte, onun için çalışmakta. Lakin sosyal bilgiler yönünde çok geride olmuşlardır. Sebebi Batının maddi ilimlere bağlılığı, manevi ilimleri boş vermişliğinden kaynaklıdır. Mesela Galileo, Newton gibi bilim adamları zekalarının gücünü beden ve şuurun tetkiki için kullansalardı, belki dünyamız farklı olabilirdi. Bu bahsettiğimiz sosyal (içtimai) bilgi, insanın kendi başına yalnız çalışmasıyla dayanarak kesinlikle bilemeyeceği ilimlerdir. Mesela terbiye sisteminde dayak olmalı mı, olacaksa neden? Haksız yere adam öldürenler cani midir? Gibi gibi…
Bilim Tarihi
Bu tarihsel gelişim sürekli olan bir evrimin tarihi değildir. İlk maddi, teknik bilim ilk çağlarda avlanmak için yapılan silahlardır. Biz ilk manevi bilime bakacak olursak “Animizm” diye adlandırılan ruh kavramı ortaya atılmıştır.
Sonrasında teknik bilimler iğne, değerli madenler bulundu. Ardından matematik, astronomi gibi bilimlerde ilk çağlarda gelişim sağlandı. Grekler, Akdeniz Medeniyeti, Roma bilim alanında çağ atlattıran faaliyetlerde bulunmuşlardır.
Peki ya Müslümanların gelişimi nasıl oldu? Müşrik inanışlarla cahiliyenin tipik bir örneği olan o dönemin Arap kavimleri, Müslümanlığı benimseyerek çok kısa süre içerisinde gücünü doğuya ve batıya kabul ettirmiştir. İspanya Semerkant’a kadar uzanan bu büyük güç, İslam aleminin en iyi dönemlerinden biriydi. İslam alemindekilerin taklide düşmediği, ilmi yaşadığı her dönemde etrafına ışık tuttuğu bir aralıktı.
Batılı Marksistler şu tespiti aktarıyor: Halı, kumaş, maden işleri ve barutu Avrupa’ya öğreten Müslümanlar, Desimal sayı sistemi, cebir, simya, kimya, tıp, kozmoloji ve kafiyeli şiir de Müslümanlarla birlikte gelmişti. Amerika’nın keşfinde İslam’ın etkisi büyüktür. Hatta Batılılardan birkaç isim Avrupalıların hocaları Müslümanların olduğunu itiraf ederler. Böyle olduğu halde, ilmi geriliği İslam’a bağlamak, gerçekten de ya cehalet ya da kötülük olur. Buna bakacak olursak Orta çağ biliminin baştan aşağıya din etkisi altında olduğunu kabul etmemiz lazım.
Batıda orta çağ zamanlarında din ilimden ayrı tutulmuştur. O zamanda kalan kiliselilerin etkisi baya büyüktü. Kiliselerinin itibarı bozulmasında diye ilim duraksamaya gitmişti. Rönesans ile kilise itibarı zedelenmiş, ilime, sanata yönelme hareketi olmuştur. Tabi bu dönemde Müslümanlar ilmi konuda kendilerini geliştirmekteydi. Bu dönemde beğendikleri ilim adamlarının her dediğini doğru görme, putlaştırma vardı. Oysa alimlerinin; beşerî her dediğini doğru kabul etmek, onları eleştirmekten münezzeh görmek İslam’da reddedilmiştir.
On sekizinci yüzyılda Avrupa’da beliren yeni anlayışa göre “Yaratan, insanları eşit olarak yaratmış, herkes yeteneklerine göre toplumda yer işgal edebilir. Toplum içinde sınıflanma yoktur.” Bu durum gösteriyor ki, tabii ilimlerde olduğu gibi sosyal yönden de İslam’ın tesirleri Batıda izlenebiliyor kanaatini vermektedir. Mesela, yukarıda sözü edilen anlayış Kur’an’la tebliğ edilmiştir.
On dokuzuncu yüzyılda Batıdaki sömürücülerin çalışanlar reva gördükleri haksızlıkların dinde geliyormuş imajını vermeye başlamışlardır.
Bu çağlar, ilmin gayesi ve hedefleri bakımından daha çok gerilerde olduğunu gösterir. Sosyal ilimler yönünden gelişilmemiştir.
Teknoloji 20. Asrın Mesih’i durumuna getirilmiş ve adete yeni bir din olan Teknikizm doğmuştur. Tornaya emreden insan değildir artık. İnsan bürokratik makinayı işleyeceği yerde onun tarafından işletilmek durumunu gelmektedir. Çalışırken kendini insan değil, yaşayan bir makine olarak hissetmektedir. Bu dönemin zavallı neslin şarkısı bile trajik; “Dünyayı durdur, inmek istiyorum.” Böylece insan maddeye hâkim olup onu amaçlarına uygun bir kalıba dökmeye çalışırken kendisi onun kölesi haline geliverdi.
Bilimin gelişmesiyle görüldüğü gibi, insanoğlu bugün dünyayı aşmış, fezanın kanunlarını keşfetmek üzere. Ama kendi kendinden hala habersiz, hala insanı tanıyamaz halde. Bu nimetleri veren, bize elçileri eşliğinde bu bilgileri öğreten Allah’a yönelmiyoruz.
Din-İlim Ayrılığı mı?
İslam, insanın saadetini sağlamakla görevli bütün daireleri kuran, geliştiren ve kontrol eden; amiri el-Alim olan işlek yolun vasfı, adıdır; ilim de bu yolda görerek yürümek isteyenleri aydınlatan ışıktır. Bu durumda din-ilim ayrılığı düşünülemez. Albert Einstein, “Dinsiz ilim topal, ilimsiz din kördür” der.
İslam matematik, teknik, tıp, tarih, coğrafya, astronomi gibi bilimlerde çok çok faydalı buluşlar, teknikler öğretmiştir. Batıda her kimse tarih sayfalarına bakıp İslam’ın bilime katkısı yok diyemez. Avrupa henüz temizlik nedir, WC nedir bilmezken; Müslümanlar sabun keşfetmiştir o dönemde.
Âdemoğlu ilim edinerek mesut olmaya namzettir. İnsan kendisine gerekli bilgiler edinirse, ebediyette saadete, imtihan aleminde izzete talip olmuş bulunur. Bilginin insana verdiği güç öylesine büyüktür ki, en zayıf insanı bile yiğit gösterir. Bilgisizlik insanı küçültür. İlim, araştırıcı insanlar içindir. Eğer insan ebediyen mesut olmak istiyorsa, her şeyden evvel mutlak akıbetin saadete nasıl çevrileceğinin ilmi yollarını öğrenmek mecburiyetindedir. Şu durum da günümüzde yaygındır: “Taklit”. Bilmeye, öğrenmeye güç ve imkanları olduğu hale, taklide raizı olmak ferdi bir suçtur.
Bir iddiaya, ilimdir diyebilmek için, o davanın bozulmamış akla ve ona tebliğ edilen vahiylerin muhkem ve tevatür olarak bulunan asıllarına dayanması gerekir.
Hocamızın üstünde en çok durduğu kısım ilim-din beraberliğidir. İlimsiz din olamayacağını bizlere anlatmış, özette yer vermiş bulundum.
Yorumlar
Daha önce yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yazmak ister misiniz?