Büşra Karaca tarafından

Değerlendiren: Büşra Karaca

Tarih: Kasım – 2021

BİLGİNİN GÜCÜ

Bilginin Gücü kitabında ne anlatılıyor? Kısaca ifade edecek olursam kitap ilmin ne olduğu, ilme nasıl ulaşılacağı, hangi prensipler ile ilim elde edilebileceği, İslam ve ilmin iç içe geçmiş halini, Müslümanların ilmi hareketlerini, gayri Müslümlerin nasıl ilimsiz kaldıklarını anlatmaktadır. Tek bir cümle ile toparlayacak olursam, Bilginin Gücü kitabında Sayın M. Said Çekmegil, anlamak ve inanmak ve bilmenin (ilim) nasıl içe içe geçmiş kavramlar olduğunu göstermekte ve delilleri ile okuyucularına anlatmaya çalışmaktadır. Bu bakımdan Bilginin Gücü kitabı İslam yolunda gidildiğinde ilimdeki ileriliği kanıtlar, her amaya rağmen Müslümanların Müslüman olmayanlardan ne kadar ötede olduğunu ispatlar.

Sayın Çekmegil Bilginin Gücü kitabının 12. Sayfasında şu cümleleri kaleme alıyor;

“Oysa insan ne hiçbir şeye gücü yetmez bir görülen zavallı bir böcek, ne de her şeyi yaparım-ederim diye Nemrutlaşan ahmak bir böcek değildir. O, kendisini var edenin çizdiği istikamette yaratılmışların en güçlüsü, ters yönde ise en süflisidir; düşününce yüceleşir, düşünmeyince cüceleşir. Düşünebilmesi için insanın maksadı olmalıdır. Aslında insan, gayesi olandır. Gayesi olanın da idealini gerçekleştirecek umdesi olacaktır. Gayesizler, gayesi olsa da prensiplere bağlamayanlar ilme muhatap olamazlar.”

O halde ilme erişmek için düşünebilmek, düşüncenin şartının da amaca sahip olmak ve amacı nihayete kavuşturmak için prensibe oturtmak lazımdır.

Peki ilim nedir?

“İlim bilmektir.”

“İlim, kendisine yaklaşanı, yaklaşabildiği kadar aziz; uzaklaşanı da uzaklaştığı nispette zelil eden, insan için var edilmiş büyük bir güçtür. Bu güç, görme, duyma, anlama, bilme yoluyla elde edilir”

“İlim, en başta, eşyanın tabiatındaki sözlü-sözsüz ayetleri anlamının fazilet olduğunu bilmektir. Bundan sonra gelen bilgiler hep bu ilmin ışığında insanı aydınlatır. İnsan ancak bu ışıkla (aydın) münevverdir. Bu ışığın olmadığı yerde diğer bilgiler, karanlıkta el yordamıyla tasnif edilen malumat yığınlarından öteye geçen bir haysiyet taşımaz görünümündedir.”

“İlim öyle bir şeydir ki ona büsbütünü vermediğin takdirde, o sana bir bölümünü vermez”

“İlim, bilinen şeylerin devam etmesi sayesinde yaşar.”

Sayın Çekmegil’in kitabında vurgulanan temel kavramlardan bir “Çift” yönlülüktür. İslam’ın nasıl bir çift yönlülüğe sahip olduğu, ilmin tek yönlü olamayacağı, Batının nasıl tek yönlü kalışı ile teknikte ileriye gidebildiği fakat sosyal konularda nasıl çakıldığı kanıtlar ile sunulmuştur.

“(13/3) Ruh ve beden, gece ve gündüz, müennes ve müzekker; bütün bu dünya hayatı yaratıcının ikili kanunu üzerinde devam ettiği açık bir gerçektir. Ve bu kanunların meydana geliş yolunda yaratılmışların bir dahli bulunmadığı gibi, değişiklik yapamayacağı da görünen realitenin kendisidir. Sünnetullah’ta bir değişiklik görülemeyeceğini bildiren de yine temel kitaptır. (33/62) İşte bu ikili sistem üzerinde kurulan hayatı tanımaya; niçinlerini araştırmaya yanaşmayan insan, bundan dolayı kendisini tanıyamıyor. Kendisini tanımayınca da fıtratına uygun ve doğruya yönelecek kanunları da tabiatıyla bilemiyor. Onun içinde çift kanatlı ilmin yolunda gereği gibi dengeli adımlar atamıyor.”

Yani insan manadan uzaklaşıp maddeye yönelmesiyle varlığı, eşyayı ve kendisini de anlamayı bıraktı. Kendini anlamayan insan, seni, beni, bizi nasıl anlayabilir?  Kendisine yabancılaşan insan, bulduğu, icat ettiği, keşfettiği yeni bilgileri nasıl anlar? Anlarsa da doğru anlar mı? İslam insana kendini doğru anlamasını sağlayan bir yoldur. Bu yol üzerinde doğruya götüren tabelalar, işaretler de Kur’an ve ayetlerdir. O halde İslam ile bilimler geriye değil o halde aydınlanma ile medeniyetleri ileri itmiştir.

“Tabiattaki bazı kanunları bulmak, yaratılmışlar arasında en büyük yaratılmış olan insanı anlamayı ve onun cemiyetine ait içtimai müeyyideleri unutturuyorsa, durum, tek kanadı kırık kuşların acıklı durumuna benzer. Tek taraflı bir gelişmeyle dünyamız garip ucubeler diyarı olmaktan öteye geçmez olur.”

O halde, İslam ile bilim öyle bir şekilde aynı doğrudadır ki İslami çizgiden sapmalar başladığı an bilimde de gerileme meydana gelmeye başlamıştır.

Sayın Çekmegil bu husus üzerinde kitabında çok önemli bir soru sormuştur;

“Her aleti, her olanı onu yapan daha iyi bilir ve bildirir. “Ben yaptığım işi biliyorum, beni yapan beni yaratan da beni benden daha iyi bilir. O halde bizi yaratanın elçileriyle tebliğ ederek öğrettiklerine niçin yönelmiyoruz?”

Ve gelelim din ve ilim çatışmasına(!). Böyle bir çatışma gerçekten var mıdır? İşte Bilginin Gücü kitabı bu safsataya verilmiş en güzel cevapları içermektedir. Sayın Çekmegil Bilginin Gücü kitabında “İSLAM” dininin ilim ile eş anlamlı oluşundan bahsetmektedir. İslam Dini ise temel prensipleri ile sürekli bildirilmiş olan Hz. Adem’den son peygamberimiz olan Hz. Muhammed (s.a.v) ile son şeklini almış dindir. Fakat daha önceki kitaplar ile henüz son şeklini almamış İslam insan eliyle bozulmuştur. Batılı araştırmacıların önünü kesen de işte bu aslı bozulan dinin bozulmuş dincileridir. O halde Sayın Çekmegil’in de kitabında ifade ettiği gibi aslı insan eliyle bozulmuş olan bildiri ile asıl bildiri eş tutulup din, ilmi ve bilimi engelliyor denebilir mi? Hristiyanlık aslı bozulmuş, kilisenin çıkarlarında kullanılmış bir bildiri olarak kalmışken değiştirilemeyeceği Allah güvencesinde olan son şekil olan İslam kıyas kabul eder mi?

“Din müdür, İlim memur olarak aynı dairenin personelidirler. Bunlar kendi kendisiyle, aynı gayenin gerçekleşmesi için aynı çatı altında bulunanlarla zıtlaşmaz.”

“İslam, insanın saadetini sağlamakla görevli bütün daireleri kuran, geliştiren ve kontrol eden amiri el-Alim olan işlek yolun vasfı, adıdır; ilim de bu yolda görerek (basiret üzere) yürümek isteyenleri aydınlatan ışıktır (nur) ki insanlara, karanlıklardan kurtulmaları için, onu temin etmek baş vecibedir. Durum bu olunca birbirlerinin gereği bulunan din ve ilimi birbirlerine karşı imiş gibi görmek, göstermek; bilmezlikten değilse, nedir?”

İslam nedir? İlim nedir? sorularının cevabını Sayın Çekmegil kitabında ele almıştır ve ben de elimin ve dilimin yettiği kadar yukarıdaki satırlarda ifade etmeye çalıştım. Peki Müslüman kimdir? Bu soruda yine Bilginin Gücü kitabında ele alınan ve cevabı güzel verilerle sağlanan bir sorudur.

“Müslüman, anlamak için ilim edinmek mecburiyetinde olduğunu anlayandır.”

“İlimsiz ibadetin gayri İslami olduğunu müminler anlamış bulunuyorlar.”

İman, Müslüman olmanın şartlarından biridir. Peki iman nedir?

“İman, aklın kemalidir.”

“İslam dini ilimle aynı manada bulunmaktadır. Ve iman, mahiyeti itibariyle bir ilim olduğu için bilimin bir adının da iman olduğu izah edilmektedir.”

“İlim farzdır. O yüzden Müslüman ilme yönelmiyorsa, imanıyla amel etmiyor demektir.”

İman etmek için bilmen yani anlaman yani ilim sahibi olman gerekir. Bilmeden anlayamaz anlamadan bilemezsin. Bilmez ve anlamaz isen iman da edemezsin. Bu nedenle Bilmek ve anlamak eş anlamlı kelimelerdir. İman etmek ise bu iki kelimenin bir alt kümesi olarak karşımıza çıkmaktadır.

Peki ilmi meydana getiren sebepler nelerdir? Kitap bu sorunun cevabını 3’e ayırarak şu şekilde ifade etmiştir.

  1. Fıtratını herhangi bir şekilde bozmamış normal akıl; bu salim aklın doğru işler halde bulunması ilme kanallık vazifesine yeterlidir. Değilse ondan hiçbir hayır beklenemez. Çünkü akıl normal, güzel çalışmayınca çirkine batmaya mahkumdur. Sünnetullah’ta böyle tespit edilmiştir. (10/100)
  2. Normal aklı muhatap edinen yazılı-yazısız ayetleri anlamaya çalışmak için sadık haberlere dayanmaktır. Çünkü vahiyle oluşan ayetler, ilmi meydana getiren baş kaynaktır.
  3. Vahyin muhatap edindiği aklın verilerinin ışığı altında beş duyudur. Bu duyuların sıhhatte olması gerekir.

Allah’ın yaratmış olduğu ilmi anlama ve öğrenme ile bunu sosyal konularda fayda amacıyla kullanma, çift yönlü bir bilim sahası içinde bulunmayı sağlar. Öğrendiğini toplum için kullanmadıktan ya da fayda amacıyla kullanmadıktan sonra, ilim helal değil haram olur; çünkü beraberinde şer’i getirir.

Sonuç olarak, kitap başlığının hakkını vermekte, bilginin her açıdan gücünü doneler ile okuyucularına sunmaktadır. Benim şahsi fikrime göre kitap, İslam ve ilmin aynı yolun yolcuları olduklarını en güzel şekilde anlatmakta ve modern çağda ifade edilen din ve bilim ayrılığının boş bir safsata olduğunu, asıl bozulmamış din olan İslam ve Bilim/İlimin ayrılmaz unsurlar olduğunu ispatlamaktadır. Bu açıdan Bilginin Gücü kitabı yukarıda belirtmiş olduğum boş kelamların çürütülmesi için kullanılabilecek güzel bir kaynak olarak bulunmaktadır.

Selamun Aleyküm…

Yorumlar

Daha önce yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yazmak ister misiniz?

Yorum Yaz