Bilginin Gücü kitabından
Begüm Kıtay tarafından
Değerlendiren: Begüm Kıtay
Tarih: Kasım – 2021
BİLGİNİN GÜCÜ
“… ilim, en başta, eşyanın tabiatındaki sözlü-sözsüz ayetleri anlamanın fazilet olduğunu bilmektir. Bundan sonra gelen bilgiler hep bu ilmin ışığında insanı aydınlatır. İnsan, ancak bu ışıkla (aydın) münevverdir…”
Gördüğünü anlamaktan korkan biri için ilim neyi değiştirebilir? Kendi varlığını ve diğer tüm varlıkları salt maddeden ibaret sanan biri var oluş amacını kavrayabilir mi? Anlam arayışına girmeden hakikati izah etmek mümkün olabilir mi? Bu sorularla başlıyorum kitaba ve daha ilk sayfalarda anlıyorum ki: ‘’Her şeyin beş duyu içinde başlayıp bittiğini sanan sarhoş başın, maddeye olanca şiddetiyle çarparak sersemlediği bir dönemdeyiz.’’
Bu dönemde nefes almanın ve Müslüman olmanın da ayrıca bir mesuliyet taşıdığını idrak ederek çeviriyorum sayfaları.
“İlim büyük manalar taşıyan bir kelime; insanları saygıya mecbur eden (zorunlu kılan) bir ifade. O’nun bölgesi, ırkı düşünülmemiştir. O bütün insanlığı arkasından, ister istemez, koşturan elzem bir nimet olma bakımından adamı ilmi olabilme haysiyetiyle şereflendirir.”
Bilginin gücü insanı inkar edilemez ölçüde ‘’görünür’’ ve ‘’övülür’’ kılar. Bildiklerimizden ve imkan varken öğrenmediklerimizden sorumlu olan bizler, bu gücü bilerek reddedersek kendi varlığımızın, zihnimizin ve potansiyelimizin hakkını gasp etmiş oluruz. Bir ilme sahip olmaya çalışmak ya da ilmin sahip olduğu aydınlığa erişmek noktasında başarının getirdiği insani duyguları tanımak faydalı olacaktır. İsmimizin önüne eklenen unvanları, kazanılan ödülleri, kulaklara dolan alkışları ve sahte övgüleri sahiplenmeden önce Allah’a olan aidiyetimizi hatırlamak gerekir.
“İnsanlar dışlarındaki refah karşısında içlerinden sefalete düşmüşlerdir… Sabah, onlar için bir vahşet takırtısıyla başlar ve uyku ilacı almadan geceye girecek cesareti bulamazlar… Şartlandırılmış insanlar. Düşünmemeye şartlandırılmış.”
Her yeni sabah insanlar için bir umut olmaktan çıkıp bir sendroma dönüştüğü vakit sahip olduğumuz hangi eşya, hangi madde, hangi insan bizi mutlu edebilir ki?
Bir gündüzün gecesine ulaşmak şükre sebep olmaktan çıkıp uykusuz ve yıkıcı saatlere dönüştüğü vakit hangi dertten kurtulup, hangi yarayı sarabiliriz?
Ölümlü olmanın getirdiği her derdin geçici olduğu hissiyle rahatlamak da, ölümün kalıcı olduğu bilgisinin gerçekliğiyle her gün yeniden sarsılmak da bizi hayatta tutmak için var. Dolayısıyla düşünmemek bizi gerçeklikten koparmak yerine büyük bir ihtimaller denizinin içinde tedirgin kulaçlarla yaşamaya mahkum eder.
“İlmi araştırma, varlık kanunu keşfettikçe Kur’an’dan bir heyet bu kanuna işaret etmişse, Kur’an’ın Allah katından olduğuna yeni bir delil oraya çıkmış olur.”
Çok kısa ve net bir şekilde izah edecek olursak: Bilim, İslam içindir. Bilmeyi emreden, bildiklerinden sorduran, bileni bilmeyenden ayırarak onu yücelten İslam, bütün ilimlerin sebebi niteliğindedir. Bu nedenle keşfettiklerimizle imanımızı yeniden tazeleme imkanı buluruz.
“Gerçek odur ki, ilimsizliğin ıstırabı da, ilmiliğin saadeti de ancak insanoğlu içindir.”
Herkesin her şeyi bildiğini iddia ettiği ve kendine aksi fikri dinlemekten imtina ettiği bir zamanda ilimsizliğin ıstırabını sadece ilimsiz olan kişi değil onunla muhatap olan herkes çekiyor. Açıkça “bilmiyorum” demenin hür ve dürüst duruşu yerine bilmediğinin hıncını karşısındakinden çıkaran insanlar devrinde yaşıyoruz. Bilenler için ibretler barındıran bu dünya bilmediğini bilmeyenler için çok düz ve anlamsız olsa gerek. Varlık sızısı hissetmeden yaşamın ciddiyetinden kaçmak işte bu anlamsızlık düşü içinde insanı çürütür. Çünkü mesuliyetle başlar insanın öyküsü, mesuliyetten kaçarak değil. İlk emrin ‘’Oku!’’ olmasıysa asla bir tevafuk olamaz.
Her zaman yaratan Rabbimizin adıyla okumak, yazmak, araştırmak ve bütün dünyayı O’nun ilmiyle aydınlatmak duasıyla…
Yorumlar
Daha önce yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yazmak ister misiniz?