Bilginin Gücü kitabından
Kadir Yılmaz tarafından
Değerlendiren: Kadir Yılmaz
Tarih: Kasım – 2021
BİLGİNİN GÜCÜ
Kitabın ana kelimesi “ilimdir”, kitap bu kelimeyle başlar ve bu kelimenin geçmişten günümüze hem etimolojik hem de tarihsel gelişimini bizlere sunar. Felsefi olarak karşılaştırmalar yapmaktan da geri kalmaz.
Öncelikle bu kelime kimden çıkmıştır? Kitapta Üstadın Emilo Picara’dan yaptığı alıntıyla diyor ki, daha Yunan medeniyeti medeniyet namına bir özelliğe sahip değilken Doğuda Mısır’da Sebe’ler tarihte medeniyetin doruklarına ulaşmışlardı. Afrika’nın bu bakımdan tarihi anlamda en eski medeniyetlere ev sahipliği yaptığını söyleyebiliriz. Tabii, bizim için medeniyet peygamberlerle gelir, ardıllarıyla devam eder.
Ayrıca biz günümüz yapısında Batı gözlü bir tarih anlatısına maruz kaldığımız için medeniyetlerin başlangıcını Yunan-Roma olarak değerlendiriyoruz. Fakat, aslında bilinenin aksine Yunan medeniyeti Nebi ve Rasullerlerle başladığı bizce bir gerçektir. Roma medeniyetine geldiğimizde de aslında temelde Yunan medeniyeti ve Afrika sahara medeniyetinin yani batı-doğu ikilisi ışığında ortaya çıkmış, birleşik bir medeniyettir. Tabii Hristiyanlık düşüncesinin bu medeniyetten dışarıda tutmak olası değildir. Hristiyanlığın Romalılar üzerindeki etkisinin artışı, Helenistik düşüncenin de zayıflamasına yol açsa da Üstadın da üzerinde durduğu üzere temelde şehveni duygularla oluşan bir toplum öğretisine dayanası hasebiyle birbirlerinden çok da farklı olduğu söylenemez. Nitekim aslında yunan medeniyeti katil bir topluluktur. Ne zaman Sokrates gibi biri gelip, onların hayatlarını, yaşayış biçimlerini sorgulatsa, bu kişi keyfi bozan (yani hakikatleri söyleyen) biri olduğu için tasfiye edilir. Roma’ya geldiğimizde keyfi çıkarları için Mukaddes Kitaplardan işlerine gelmeyeni çıkarıp istediklerini ekleyen bir kavim olmaları onların hallerini de bizlere gösteriyor.
İşte tam da bu arayışlar esnasında belki dünyanın en geri kalmış bir memleketinde, çölün ortasında cehalet içerisinde bir güneş doğuyor ve zamanla bu düşünce ve kavimlerin hepsini zamanla yutuyor. Ve Müslüman toplumlar islama istinad ederek yaşadıkları tüm zaman dilimlerinde bu batıl akımlara karşı üstün olmuşlardır.
Peki Batı Orta Çağda ne yaptı? En büyük düşünürleri Aquinolu Thomas idi. Bu kişi de Yunan felsefesine dayanarak Hristiyanlık üzerinde araştırmalar yapmıştı. Niteliksel olarak da literatüre bir şey katmamış bir kişi oldu. Asıl gelişmelere Batılılar İslami verilere dayanarak yapıyorlar. Örneğin İngiliz Bacon, islami geleneğe dayanarak hukuk felsefesi ortaya koymuştur. Tabii, onun düşüncelerini bir Müslüman okusa etkilenmez çünkü İslam şeriatının ne kadar üstün seviyede olduğunu anlayacaktır. Baconlar, Da vinciler, Galileler bizlere kıyasla bir çocuk seviyesinde bile değillerdir. Sonuç olarak, başlangıçları yunan medeniyeti değil, İslam hakikatidir.
Rönesans zamanına geldiğimizde de en “top” ilim adamlarının İslami eğitim geleneğinden çıkmış Arapçasını, İslam ilimlerini iyi bilen kişiler olduklarını söylemeliyiz. Hipokratı anlamak için Arapça bilmelisiniz. Fakat, bu dönemlerde aydınlarla kilisenin mücadelesi vardır, bu ismi geçen kişiler aslında ya büyük hapis hayatı çekmiş veya bu yol uğrunda öldürülmüş kişilerdir. Benim şahsi düşüncem, bu yolda ölen aydınların birçoğu İslam üzerine ölmüş ve şehit olmuşlardır. Bu bakımdan kilise istibdatı Avrupa’da büyük bir İslam medeniyetinin kurulmasına engel olmuştur diyebiliriz, bence bu sadece ufak bir tehirdir hakikati elbet bulacaklarına inanıyorum. Çünkü aslında Üstadın kitapta çokça üzerinde durduğu Kilise-aydın çatışmasının temelinde kilisesinin Hristiyanlığa soktuğu hurafeler olduğu görülüyor. Bu durumun toplumda kabul görmesi uzun zaman almış olsa da bizler bugünn gördük ki temeli hakikate dayanmayan kaybetmeye mecburdur. İşte bunu Köleliğin bizden 12 yüzyıl sonra kaldırılmasında görüyoruz.
Sonuç nedir? Materyalist düşüncedir. Batı bizden aldıkları hakikatleri yine şehvani olarak yorumlaşmış ve keyfi yormuş ve o amaçta kullanmıştır. Sonuç olarak ise nefsani arzulara dayanan bir topluluk kurmuştur. İşte iki dünya savaşı, temelde her ikisinde de bitmek bilmeyen arzu ve istekler yatıyor ve İslamiyet’in her ikisinde de aktif bir rolü yok. İşte bugün o devletlerin netice verdiği yüzlerce savaş, bu ülkelerdeki sapkınlık, sapıklık ve iğrençlikler. Ahlaki olarak bir norma dayanmamaları neticesinde hayatlarından zevk alamamaları ve yüksek intihar ve cinayet oranları hep onları gösterir nitelikler. Eğer bizler de bu suçlarla karşılaşıyorsak bilelim ki biz de onların tesirinde kalmışız. Üstad ayrıca Freud’un çalışmaları ile Kuran’dan İsra 85’ten yaptığı alıntıyla çok önemli bir noktaya parmak basıyor. İlim sadece gözün gördükleriyle yetmiyor. “Mümin daima daha karlıdır”.
Tabii buradan hareketle aklımıza din-ilim mesafesi geliyor. Fakat, tarihi gelişimden de anladığımız kadarıyla İslam dini ilmin merkezidir. Ve üstad bu durumu karşı ekolün kafasına vur vura her büyük ilmin gelişimini de ele alarak anlatıyor, tarihi bi anlatım odluğu için fazla değinmeden geçiyoruz.
Ardında İslam devletlerinden çıkan alimleri ve yaptıkları eserleri de anlatıyor; görüyor ki batının en büyük eserlerinden daha büyüklerini bizim evliya ve üstadlarımız yapmış. İlki yapmak her zaman ikincisini yapmaktan zordur kaidesince ilk bulan, yapan ikinciyi bulandan, yapandan üstündür.
Gelelim vahiy kısmına, ilim sadece görülenlerden ibaret olursa eksik olur fakat Müslümanlar, maddenin ötesine geçme hakkına sahiptir, çünkü bizde içinde her şey bulunan kur’an var. Görüyoruz ki bir esfiya onu okuyarak kendini öyle bir alemde buluyor ki aslında teleskopların göremediği gezegenlere gidiveriyor. Öylesine bir dünyaya, aleme gidiyor ki günümüz teknolojisiyle bile ulaşmak kabili mümkün değil. Peygamberimiz miraçta uzay alemini geziyor Allah’ın eserlerini teşbih ediyor ve bu izafi olarak saniyeler içerisinde yapıyor. Aklen açıklayamıyor dahi, işte bunları bize vahiy sağlamıyor mu? Kesb ile elde etmek mümkün mü bunları? İlim, bilim Allah’ın eserlerini, merziyatını anlamak için sadece bir araçtır, amaç değildir. Biz bir şeyi yaparken bilim için yapmayız, Allah için yaparız fakat bilim için yapandan daha çok şeyi yapmış oluruz.
Ayrıca İslamiyet de ilmin gelişimi kendisi teşvik ediyor, işte bakınız ilim öğrenmenin farz olduğu bir dindir İslam. Gerekçesiz bir hakikat yoktur. Çünkü bizim için Allah Hakimdir, hikmetsiz iş yapmaz, biz de bu düşünceyle hakikatlere bakışımız başka dinlerdekinden farklıdır.
Yorumlar
Daha önce yorum yapılmamış. İlk yorumu siz yazmak ister misiniz?